New Horizons, 2015 senesinde Plüton ve uydularının yanından geçmiş, bu gök cisimlerini net bir şekilde fotoğraflamıştı. Bu fotoğraflar, Plüton’un o zamana kadar çekilmiş en detaylı görüntüleriydi. Önceleri Plüton’un çeşitlilikten yoksun ve “düz” bir yüzeye sahip olduğu düşünülüyordu. Oysa New Horizons sayesinde Plüton’un ne denli zengin bir coğrafyaya sahip olduğu ortaya çıktı. Plüton’un yüzey şekilleri oldukça ilginç hatta ilham verici. Mesela ekvator çizgisinin kuzeyinde kalp şeklini almış devasa bir havza bulunuyor. Bölgeye Tombaugh Regio ismi verildi. Donmuş nitrojen kaplı yaylaları, buzulları ve tepeleriyle ölü bir görünüm sergiliyor ama 2020 yılında bu donuk kalbin “canlı olduğu” keşfedildi. Plüton’un kalbi, “attığı” her an soğuk rüzgârlar yaratıyor…
Bu soğuk rüzgârların müsebbibi, kalbin sol lobunda yer alan Sputnik Planitia ismini almış nitrojen kaplı düzlükler. Gündüzleri bu düzlüklerde bulunan buz buharlaşarak atmosfere karışıyor, geceleri ise katılaşarak yüzeye dönüyor. Bu hareket tıpkı kalp atışları gibi ama kan yerine soğuk bir rüzgâr pompalıyor. Plüton atmosferi, her ne kadar Dünya atmosferinden yüz bin kat daha ince olsa da, oradaki rüzgârların yüzeyi şekillendirebilmesi muhtemel. Tombaugh Regio’nun da zaman içinde hükmettiği rüzgârlar sayesinde kalp biçimine kavuşmuş olabileceği düşünülüyor. Kendi kendine biçim veren bir demirci, aynı zamanda kendi dünyasının göğsünde açan bir kalp…
Tambaugh Regio’nun güney batısında Cthulu Macula isimli bir başka ilginç yüzey oluşumu yer alıyor. Bu bölge bir balinayı andırıyor. Buraya koyu kızıl ve bordo renge sahip düzlükler egemen hâlde. Bu düzlüklerin çoğunlukla tholin ismi verilen organik bileşenlerle kaplı olduğu düşünülüyor. Doğuda, yani balinanın başına denk gelen bölgelerde, kraterlerle ağır biçimde tahrip edilmiş dağlık bir bölge bulunuyor. Balinanın gövdesi, yani orta kesimler ise düzlüklerle kaplı. Plüton’un bu esrarengiz doğası, kurgusal dünyalarındaki yüzey şekilleri, hatta ülkeler için isim arayan yazarlara ilham verebilir. Fantastik edebiyata dahil olsa da, Buz ve Ateş’in Şarkısı’nda bahsedilen bazı bölgeler de böylesi ilginç isimlere sahipti. Örneğin Nehir Toprakları ya da Fırtına Toprakları gibi. Bu tarz isimler belki çok da “yaratıcı” görünmüyor fakat alışılmışın dışında oldukları kesin…
Plüton ile ilgili ilginçlikler sadece yüzey şekilleriyle sınırlı değil. Plüton’un atmosferi de son derece garip bir özelliğe sahip. Bu atmosfer yaz mevsiminde genişliyor, kış mevsiminde ise adeta donarak yüzeye çöküyor. Plüton çok küçük bir gezegen olduğu için atmosferinin tamamını koruyabilecek cüsseden yoksun. Dolayısıyla atmosferin bir kısmını her geçen saniye “kaybediyor”. Bir teoriye göre ise Plüton aslında atmosferini kaybetmiyor, sadece “paylaşıyor”. Charon, hemen hemen Plüton ile aynı büyüklükte ve Plüton’a oldukça yakın bir vaziyette. Üstelik Charon’un kuzey kutbunda, devasa bir kırmızı leke bulunuyor. Bu lekeyi meydana getiren şeyin de Cthulhu Macula bölgesine kadife-bordo rengini veren tholin maddesi olduğu düşünülüyor. Peki tholin maddesi Charon’da nasıl oluştu? İşte, bahsettiğimiz teoriyi güçlendiren nokta burası.
Araştırmalara göre Plüton’un genişleyen atmosferi, bir noktada Charon’u da kapsayacak hâle geliyor. Dünya atmosferinin zaman zaman Ay’ı da kapsayacak şekilde genişlediğini düşünün. Plüton atmosferinde bol miktarda metan ve nitrojen bulunuyor. Kış ayları bastırdığında atmosfer donarak yüzeye çöküyor ama radyasyon metan ve nitrojeni parçalayarak tholinlere dönüşmelerine sebep oluyor. Yüzeye çöken atmosfer kalıntısına zaman içinde başka maddeler de ekleniyor olabilir. Bu yapışkan ve katranımsı yüzey artık tek tek isim verilemeyecek kadar karmaşık bir yapıya kavuşmuş hâle gelecektir. Yine de tholin kelimesi, bu yapıların tümünü kapsayacak türden bir şemsiye olarak kullanılabilir.
Plüton hakkında elde edilen sınırlı bilgiler bile bu donuk dünyanın aslında düşünüldüğü kadar cansız olmadığını gösteriyor. Plüton yüzeyinde rüzgârlar var, dalgalı kumullar, kadife rengi engin düzlükler ve dehşet verici dağlık araziler… Tüm bu hâliyle bir kabus dünyası gibi. İnsanın, sinirleri ve iradesi çelikten olanların bile ruhunu soğuk kıskacına alıp, paramparça edecek kadar trajik bir güzelliğe sahip. Muazzam bir varlığa dönüşmek üzereyken, başından kötü bir hadise geçmiş ve bu görünümüne mahkum olmuş gibi, insanı derinden sarsan bir güzelliği ama aynı zamanda dehşet verici bir görünümü var. Ölü yıldızların damlalarıyla yazılmış bir şiir gibi ama aynı zamanda insan ruhunun derinliklerinde gezinen korkunç silüetlerin yansımasıyla dolu.
Gelecekte Plüton’a herhangi bir yerleşim kurulur mu, kurulacak olsa bile bunun mahiyeti ne olur, kestirmek imkânsız. Belki de gelecekte, insanlar “yerleşim” kurmaya ihtiyaç duymayacak kadar gelişmiş özelliklere kavuşur. Belki de isteyen kendi başına, yani hiçbir aracın varlığına ihtiyaç duymadan, uzay yolculuğu yapabilecek hâle gelebilir. İsteyen her insan güneş panelinden kanatları ve dayanıklı malzemelerden inşa edilmiş bir vücudu olan uzay meleklerine dönüşür. Plüton, uyduları ve bu kuşakta bulunan diğer tenha gök cisimleri ise onların engin karanlığa açılmadan önce konaklayacağı son durak olur.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade