Öldürücülük Oranı Yüksek 10 Virüs

Virüsler kabaca zorunlu hücre içi parazitler olan protein yapılardır. Bazıları yağ içeren zarf yapısı ile sarılıdır. Her ne kadar tartışmalı olsa da, yaygın bilimsel kanıya göre “canlı olmayan; ancak canlılığın eşiğinde olan varlıklar” olarak tanımlanmaktadır. Bölünerek çoğalmazlar, çoğalmak için konak hücresini ve enzimlerini kullanırlar. Canlı hücreyi enfekte etme yeteneği taşıyan ergin virüse virion adı verilir.

Ayrıca birtakım tanımlara da burada değinmek lazım. Öncelikle fatalite ve mortalite halk arasında sık sık karıştırılır. Ancak ikisi çok farklı tanımlardır. Fatalite, söz konusu hastalık nedeniyle tanı konulmuş hastalardaki ölüm oranı demektir. Mortalite ise genel popülasyon içinde belli bir hastalığa bağlı toplam ölüm oranı anlamına gelir. Yazıda bahsedilen oranlar fatalite oranıdır. 

Uyarı: Viral hastalıklar, ek bir hastalığı olmayan sağlıklı bir yetişkin baz alınarak listelenmiştir. Ayrıca enfeksiyon etkenlerinin çoğunun tedavisi veya aşısı bulunmaktadır. Oranlar, tedavi edilmeyen hastalar için geçerlidir. Öte yandan listedeki virüslerin tehlike açısından birbirlerine üstünlükleri yoktur. Sadece fatalite istatistikleri baz alınarak sıralanmışlardır.

10) Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu (11%)

SARS virüsünün elektron mikroskobu altındaki görüntüsünün renklendirilmiş hali. Dikkat ederseniz morfolojik açıdan MERS ile fazlasıyla benzerlik taşıyor.

İngilizce ismi ile “Severe acute respiratory syndrome (SARS)“, daha çok bilinen, insan dışı hayvanlardan insanlara geçen zoonotik kökenli viral solunum yolu hastalığıdır. Hastalığın etkeni SARS-CoV isimli Coronaviridae üyesidir. 2019-20 yıllarında pandemi yapan COVID-19‘un etkeni SARS-CoV-2‘nin fatalite oranı yaklaşık %4.5 civarında olduğu için listemizde yer almıyor. Diğer yandan SARS-CoV-1 ise Kasım 2002 ve Temmuz 2003 yılları arasında salgına sebep olmuştur. Bu salgında 17 ülkede 8098 vaka görülmüş, bu vakalardan 774’ü ölümle sonuçlanmıştır. SARS-CoV-2 kadar yayılmamış olsa da, öldürücülüğünün çok daha yüksek olduğu görülüyor. Elbette modern tıbbın gelişimi de bu konuda etken. Ana hastalık etkeninin nalburunlu yarasa (Rhinolophus maclaudi) türünden köken aldığı hesaplanmıştır. Ardından insanlara geçtikten sonra evrimleşip epidemiye neden olmuştur. Net bir tedavisi olmadığı için semptomatik tedavi uygulanır.

Hastalık grip benzeri belirsiz semptomlar ile başlar, ardından solunum yolu semptomları da eşlik ederek yüksek ateş ile seyreder. Adında da anlaşılacağı üzere şiddetli akut solunum yolu sendromunda en belirgin semptom 38 dereceyi geçen ateştir. Semptomlar genellikle 4-6 gün içerisinde başlar. Özellikle kontamine yüzeylere dokunduktan sonra ağız, burun ve mukozalara temas ile bulaşır. Bunun yanında damlacık ile bulaş da sık görülür. Damlacık ile solunum yolu bulaşı sık sık karıştırılır. Damlacık ile bulaşta mukozalardan çıkan partiküller 5 mikrondan büyük olduğu için 1-2 metre sonra yere çöker ve yüzeylerde kalır. Ancak solunum yolu bulaşında partiküller 5 mikrondan küçük olduğu için havada asılı kalır ve en ufak rüzgar ile yayılabilir. Bu tarz bulaşın en güzel örnekleri şarbon, kızamık ve tüberküloz (verem) etkenleridir.

9) Hantavirüs Akciğer Sendromu (~21%)

Hantavirüsün elektron mikroskobu altındaki görüntüsünün renklendirilmiş hali.

Hantavirus veya diğer adı ile Orthohantavirus cinsinin neden olduğu özellikle kemirgenlerden bulaşan bir zoonotik hastalıktır. Kemirgenin insanı ısırması sonucu da hastalık insana bulaşabilir. Fakat genellikle kontamine gıdalar ile ya da çevreye bulaşmış virüsün toz halinde havaya saçılması ve bunun solunması ile bulaşmaktadır. İnsanlarda oluşturduğu hastalık, virüsün tipine bağlı olarak “böbrek yetmezliği ile seyreden kanamalı ateş” veya “Hantavirüs kalp-akciğer sendromu‘ adları verilen iki tip klinik tabloya olmaktadır. Akciğeri etkileyen tipi tedavi edilmediği takdirde, 10 hastadan 2’si ölümle sonuçlanır.

Öncelikle prodromal belirti adı verilen grip benzeri semptomlar ile başlar. Yani ateş, kas ve ekrem ağırısı, halsizlik. Öyle ki çoğu viral hastalığın başlangıç semptomları bunlardır. Ardından akciğeri tutan tipte ani bir nefes darlığı ve akciğer ödemi gelişir. Bu evrede hastaya ventilasyon desteği gerekir. Hastalığın doğrudan tedavisi veya aşısı bulunmuyor. Ancak oksijen desteği ve semptomatik tedavi hastalığın seyrini önemli ölçüde değiştirebiliyor.

8) Dang Humması (26%)

Elektron mikroskobu altındaki görüntüsünün renklendirilmiş hali.

Hastalık etkeni olan virüs, Flaviviridae ailesinde, Flavivirus cinsinde Dengue virus türü olarak sınıflandırılır. Aslen Aedes cinsindeki sivrisineklerden kaynaklanan bir viral hastalıktır. Akyuvarların içerisine girerek vücuda yayılır. Akyuvarlar da sinyal molekülleri salgılayarak birçok hadiseye yol açar. Aynı zamanda organ nakli gibi kan yoluyla da insandan insana bulaşabilir. Semptomlar 3 ila 14 gün içerisinde başlar. Öncelikle ateş, baş ağrısı, kusma, döküntü, kas ve eklem ağrısı ile devam eder.

Vakaların ufak bir bölümünde kanamalı ateş formu görülebilir. Kanama nedeniyle düşük kan basıncı kaynaklı şoka giren hastalar kaybedilebilir. Günümüzde aşısı geliştirildiği için risk gruplarının aşılanması önerilir. Destek tedavisi ile kan basıncının ve semptomların düzeltilmesi halinde fatalite %1’lere kadar inebilir.

7) Çiçek Hastalığı (30%)

Variola virüsünün elektron mikroskobu altındaki görüntüsünün renklendirilmiş hali.

Çiçek hastalığı Poxviridae ailesinden Variola major ve Variola minor adlı iki virüsün neden olduğu döküntülü hastalıktır. Hastalığın birçok alt tipi vardır. Variola major türünün yetişkinlerde %1 oranında neden olduğu kanamalı kötü huylu tipinde hastalığın seyri ~95% civarında ölümle sonuçlanır. Fakat hastalık genel anlamda ele alındığında fatalite oranı 30% civarındadır. Semptomlar genellikle ateş ve kusma ile başlar. Ardından döküntü ve veziküller ile devam eder. Yıllar boyunca on milyonlarca kişinin ölümüne neden olmuştur.

Edward Jenner‘in geliştirdiği aşısı sayesinde hastalık Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi açıklamasına göre 1977’den sonra eradike edilmiştir. Yani insanlar arasındaki yayılımı engellenmiştir. Bu sayede artık çiçek aşısı olmamıza gerek yok, zira hastalık etkeni aşılar sayesinde tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu yüzden yaşça büyük aile üyelerimizin kolunda büyük bir çiçek aşısı izi varken yeni nesillerde bulunmuyor.

6) Orta Doğu Solunum Sendromu (%34,4)

Virüsün elektron mikroskobu altındaki görüntüsünün renklendirilmiş hali. Dikkat ederseniz SARS-CoV ile morfolojik açıdan fazlasıyla benzerlik taşıyor.

MERS ya da deve gribi olarak bilinir. MERS-CoV isimli Coronaviridae üyesinin neden olduğu solunum sistemini etkileyen bir viral hastalıktır. Semptomlar hafif veya ağır olabiliyor. Semptomlar arasında ateş, öksürük, ishal, nefes darlığı (dispne) görülebilir. Hastaların yaklaşık 3’te 1’i hayatını kaybediyor. Fakat bunlar arasında hayatını kaybedenler ağırlıklı olarak ek bir hastalığı olan kişilerdir.

Develerin salgısından bulaştığı biliniyor. Ancak develerin ana konak mı, yoksa ara konak mı olduğu henüz net değil. Şimdilik bir tedavisi yoktur; destek tedavisi ile hastanın klinik tablosu düzeltilmeye çalışılır. Bunlar içerisinde çeşitli antiviral ajanlar ve interferonlar kullanılabilir.

5) Makak Maymunu Uçuk Hastalığı (~80%)

Makak maymununda bulunan uçuk benzeri lezyon.

Makak maymunlarını enfekte eden, Macacine alphaherpesvirus 1 (McHV-1) adı verilen virüsün neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. İnsanlarda görülen herpes simplex virüsü (HSV) gibi sinir gangliyonlarına yerleşir. Kanda bulunmaz. Enfeksiyonun temel semptomları santral sistemi üzerinedir ve tedavi edilmezse sonunda %80 oranında ölüm gerçekleşir.

İnsanlarda HSV için kullanılan Asiklovir isimli antiviral ilaç hayat kurtarıcı olabilir. Bu yüzden ısırılma sonrası, söz konusu makak maymunu virüs taşıyor mu test edilmelidir. Konak makak maymunda HSV gibi bulgular görülebilir, örneğin uçuk. Fakat ciddi bir sistemik belirtisi olmayabilir.

4) Marburg Virüs Hastalığı (24–88%)

Elektron mikroskobu görüntüsünün renklendirilmiş hali.

Eskiden “Marburg kanamalı ateşi” olarak bilinen primatların kanamalı hastalığıdır. Tıpkı Ebola virüsü gibi Filoviridae ailesinde bulunan Marburg marburgvirus türündeki iki varyantın hastalığa neden olduğu biliniyor. Bunlar ekvatoral Afrika’da endemik olan Marburg virüsü (MARV) ve Ravn virüsü (RAVV) varyantlarıdır. Klinik anlamda Ebola kanamalı ateşi ile aynıdır.

Virüs hücrelere girdikten sonra, bağışıklık sisteminde trafiğe ve karmaşaya yol açar. Ardından çeşitli sinyal molekülleri ve kontrolsüz saldırılar nedeniyle damar geçirgenliği artarak iç/dış kanama görülür. İleri evrede kan kaybından hasta kaybedilir. Bilinen herhangi bir aşısı ve tedavisi yoktur. Ancak destek ve semptomatik tedavi yapılabilir. Son dönemlerde Galidesivir isimli antiviral ilacın etkinliği konusunda destekleyici çalışmalar elde edilmiştir.

3) Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (80–90%)

Elektron mikroskobu görüntüsünün renklendirilmiş hali.

Daha çok İngilizce adı olan “AIDS” şeklinde bilinir. Aslında HIV adındaki virüsten kaynaklanan, son döneminde bağışıklığın çökmesine yol açan bir sendromdur (hastalık değil). Zira virüsün kendisi ölüme neden olmaz; ancak bağışıklık hücreleri olan akyuvarlara girip, bağışıklığı baskıladığı için ileri dönemde birey, zatürre ve grip gibi ek hastalıklardan hayatını kaybeder. Enfeksiyondan yıllar sonra AIDS dönemi başlar. Erken dönemde uzun bir süre fark edilemeyebilir. Salgıların kan yoluna geçmesi ile bulaştığı için herkeste görülebilir.

Tükürük ile bulaşmaz! Rektal/vajinal salgılar, meni, anne sütü ve kan yolu ile bulaşabilir. Günümüzde çok etkili HIV ilaçları olduğu için çoğu bireyde AIDS dönemine ulaşmadan kontrol altına alınabilir. Ancak tedavi başlanmadığı takdirde yaklaşık 10 sene civarında bağışıklığın baskılanmasından ötürü çeşitli enfeksiyon etkenlerinden ölüm gerçekleşir. Özellikle de sağlıklı bireylerde beklenmeyen sistemik mantar enfeksiyonlarından ölüm görülebilir. AIDS döneminde zatürre ve grip bile ölümcül olur. Günümüzde virüsün aşısı bulunmasa da, antiretroviral tedaviler ile birlikte virüsün bölünmesi baskılanabiliyor ve hastalığın seyri oldukça iyileştirilebiliyor.

2) Ebola Kanamalı Ateşi (83–90%)

Ebola virionunu gösteren renklendirilmiş bir elektron mikroskobu görüntüsü.

Filoviridae ailesindeki Ebolavirus cinsindeki virüslerden kaynaklanan primatların bir kanamalı hastalıktır. 1979 ve 2014’te Afrika’da epidemik salgınlara neden olmuştur. Kanamalı (hemorajik) denmesinin nedeni, virüs hücre içine girdikten sonra damarları etkileyen bir dizi bağışıkhk reaksiyonu gerçekleşir. Böylece damar hücreleri arasında boşluk olur ve kanama gerçekleşir. Ebola ve Marburg hastalıklarında DIC adı verilen vücudun küçük damarlarında pıhtıların oluşması ile döküntüler görülebilir. Başlıca vücut sıvılarının kana karışması ile bulaşır. Semptomlar 2 gün ila 3 hafta içerisinde ateş, boğaz ağrısı, kas ağrısı ve baş ağrısı gibi başlar.

Tıpkı birçok viral hastalığın başlangıcı gibi. Ardından kusma, ishal, döküntü görülür. Daha sonra böbrek ve karaciğer yetmezliği dönemi olur. Bu sırada iç ve dış kanama nedeniyle hasta kaybedilebilir. Destek tedavi yapılmadığı takdirde 83–90% oranında ölüm görülür. Erken dönemde destek tedavi başlandığı takdirde %50-90 civarında bir aralığa kadar genişletilebilir. Ancak unutmamak gerekir ki virüsün henüz bir tedavisi yoktur.

1) Kuduz (~99%)

Elektron mikroskobu görüntüsünün renklendirilmiş hali, kurşun benzeri yapısı net olarak fark ediliyor.

Evet, şaşırtıcı değil mi? Fakat semptomlar başladıktan sonra aşılanmamış bireylerde neredeyse her zaman ölümle sonuçlanır. Kuduz, lyssavirus türlerinin neden olduğu hayvanlardan bulaşan bir viral hastalıktır. Etçil memelilerin çoğu enfekte olabilir. Virüs, enfekte hayvanın salgılarında ve sinirlerinde bulunur. Isırdığında kan yolu ile geçiş gerçekleşir. Eğer birey aşılanmamışsa, kan yolu ile sinir hücrelerine ulaşıp yerleşir.

Bu süre zarfında ateş, ısırık bölgesinde karıncalanma başlar. Ardından sinir hücresinde üremesi ile birlikte konak canlıda davranış değişikliği ortaya çıkar. Şiddet içeren hareketler, kontrolsüz kasılmalar, su korkusu, bölgesel felç ve bilinç kaybı görülebilir. Bu semptomlar başladıktan sonra neredeyse her zaman ölümle sonuçlanır. Bu semptomların başlaması genelde aylar sürer ve virüsün katetmesi gereken yol ile ilişkilidir.

Kaynak

Yazar: Pedram Türkoğlu

Anatomi anabilim dalında araştırma görevlisi doktor. Aynı zamanda yaban hayatı fotoğrafçısı ve bilim yazarı.

İlginizi Çekebilir

Virüs Yiyen Canlı Keşfedildi

Bilim insanları ilk kez, özellikle virüsleri gıda olarak kullanan tek hücreli organizmalar keşfetti. Virüslerin konakçı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin