Evinizi bir robotla paylaşır mıydınız? Veya bir robotla yan yana çalışır mısınız? İnsanlar artık her ikisini de yapmaya başladı. Bu da, hayatımızın artık giderek önemli bir parçası haline gelen makinelerle olan aşk ve nefret ilişkimizi gösteriyor.
Japonlar robot köpeklerine öyle bir bağlılık hissediyorlar ki, robotlar “ölünce” cenaze töreni bile düzenliyorlar. Robot köpek Aibo oyuncaklarını 1999 yılında piyasaya süren Sony, 2014 yılında robotlara onarım servisi sunmayı bırakma kararı aldı. Bu da, robot köpeklerin bozulması durumunda ancak hurdaya çıkabilecekleri anlamına geliyor. Fakat Japonya’daki sahipleri, robot köpeklerini çöp kutusuna atmak istemiyorlardı, onun yerine bir insana veya evde besledikleri hayvanlara yaptıkları gibi veda etmeyi tercih ettiler.
Makinelere mantıksızca olan bağımlılık giderek yaygınlaşıyor
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne bağlı multimedya ve teknoloji araştırma birimi Media Lab‘de görevli Kate Darling, düzenlediği bir atölye çalışmasında, katılımcılardan sevimli bir dinozor olan Pleo adlı oyuncağa işkence yapmalarını istedi. Darling çalışmasındaki deneyimlerini şöyle anlatıyor:
“İnsanlar işkence yapmayı reddediyorlardı. Eğer yapmazlarsa dinozorları yok edeceğimiz tehdidinde bulunmak zorunda kaldık.”
Darling bir sadist değil. Atölye çalışması, insanların neden makinelere olan bağımlılığının giderek arttığını anlamaya çalışmak için yapılan bir deney. Geçen yıl da bu tip deneyler yapan Darling, laboratuvarda katılımcılardan çekiçlerle robotlara vurmalarını istediğinde yine benzer bir direnişle karşılaşmış. BBC‘ye konuşan Darling, “İnsan niteliklerini her şeye atfetme (antropomorfizm) huyumuz var. Canlı gibi görünen hareketlerle bütünleşiyoruz. Buna ve hareketlerimizi, sesimizi taklit eden sosyal robotlara niyetimizi gösteriyor ve bilinçaltında duygularımızı ve hislerimizi ilişkilendiriyoruz” diyor.
‘Sevimli’ robotlar
Robot sanayiinde çalışanların odağında, kitlesel üretimi yapılan robotların mümkün olduğu kadar sevimli görünmesi var. İnsana benzeyen (humanoid) robotlar yaygınlaşıyor. En makine görünümlü robotlara bile daha şirin görünmeleri için tişört giydiriliyor ve surat ifadeleri yapması sağlanıyor. Japonya’da kısa bir süre önce satışa çıkan Pepper adlı robot, şu ana kadar üretilenler arasında en sevimli görüneni. Pepper, izlediği videoya göre yüz ifadesini de değiştirebiliyor ve öfkeli ya da mutlu bir yüz ifadesi takınabiliyor. Pepper’ı tasarlayan ekibin başındaki Vincent Clerc, Grenoble’daki konferansta amaçlarını şöyle anlattı:
“İnsanların duygusal olarak robotlara bağlanmalarını ve robotlarla ilgilenmelerini istiyoruz. Bir robotun, elektrik süpürgesi gibi yalnızca bir makine olmasını istemiyoruz. Eğer yorgunsanız yorgun görünürsünüz. Ve yorgun olduğunuzu fark eden bir robot istersiniz.”
Robotların cinsiyeti
Leicester’deki Montfort Üniveresitesi’nde, insanların robotlara yönelik davranışları ve tutumlarını inceleyen Prof. Kathleen Richardson‘a göre insanlara benzeyen robotlar üretmek onlara bir cinsiyet vermek anlamına da geliyor ve bu da robot sanayiinde bir sonraki büyük rekabet alanı olabilir. Richardson, “Erkek robotlar daha ziyade keşif ve savaş robotları olurken, dişi robotlar ise daha çekici oluyor ve resepsiyon görevlisi gibi hizmet sanayine uygun roller veriliyor” diyor.
Darling de yapay zeka teknolojisinde cinsiyetlere ilişkin basma kalıp anlayışlara tepki gösteriyor. Teksas eyaletindeki Austin’de IBM‘in, ismini ilk erkek yönetim kurulu başkanı Watson‘dan alan yapay zekâ platformunu ziyareti sırasında kendisini öfkelendiren durumu anlatıyor:
“Odada ikinci bir yapay zekâ vardı. Işıkları yaptı ve ziyaretçileri karşıladı. Bir kadın sesine sahipti, bu beni delirtti.”
Darling, robot üreticilerinin “basmakalıp anlayışları güçlendirmemek için“, cinsiyetlere ve tasarımlara daha fazla kafa yormaları gerektiği görüşünde.
Kurgulanan robotlar
Düşünebilen makine konsepti, Yunan efsanesi Pygmalion‘dan, Victoria Dönemi’ne ait hareket eden figürlere kadar, binlerce yıldır insanların takıntılı olduğu bir konu. Yıllardır makinelere insan karakteristikleri yerleştirme hayalini kurduk. Kitaplarda, filmlerde ve televizyon programlarında bunu yaptığımızda da genellikle makineler kötü karakterlere dönüşüyor.
Stanley Kubrick‘in 2001: Bir Uzay Destanı adlı filmindeki Hal 9000 robotuna bakınca, makinelerin insanlara sadakati konusunda açıkça güvensizlik duygusuna sahip oluyoruz. Peki neden robotları kurguluyoruz ve neden bize ihanet ettiriyoruz? ABD’de insan ve bilgisayarlar arasındaki etkileşimi inceleyen enstitüde görevli Jodi Forlizzi bunu insanın doğasına bağlıyor:
“Dünyadaki her şeyle ilgili hikayeler ve anlatılar yaratıyoruz, insanlar, robotlar, ruhlar, zombiler ve benzeri gibi, bizi de onların karşısına koyuyoruz.”
Bizim insanlarla olan ilişkimizi test etmek için, Amerika’yı otostop çekerek gezen hitchBOT adlı robot, insanların nasıl davranabileceğini açıkça ortaya koydu. Kanada’da üretilen robotun yolculuğu paramparça hale getirildiği San Francisco’da son buldu. Nasıl sonlandığı sizin bakış açınıza bağlı, belki insanın anlamadığı bir şeyi yok etme eğiliminden belki de düşüncesizce vandalizm eğiliminden kaynaklanıyor.
İnsanlar mecbur kalabilir
Robotun üreticileri, hitchBOT ‘un ardından “insanlara olan sevgisini hiçbir zaman kaybetmeyecek” mesajı paylaştı ama peki bu sadakat hiç karşılık bulabilecek mi? Washington Üniversitesi’nden hukuk Profesörü Ryan Cato‘ya göre robotları evlerimize, ofislerimize ve arabalarımıza kabul edeceğiz, çünkü kullanışlı olmaları onlar hakkındaki şüphelerimizden daha ağır basacak. Cato, robotlara nasıl davranacağımız konusunda toplumun belli kurallar getirip getirmeyeceğinin yeterince açık olmadığı kanısında:
“Bu robotlar bize insan gibi geliyor ve bir insan ile böyle bir şey arasındaki ilişkinin nasıl ele alınacağına dair hiçbir kanun yok. Tuhaf bir yeraltı dünyasındayız.”
Cato’ya göre sonunda kaybedenler insanlar olabilir:
“Bu cihazlar hayatlarımızı daha iyi bir hale getiriyor ama her zaman sizi pasif bir şekilde dinliyorlar ve fizyolojik olarak mevcudiyetleri var. Arabalarımızda, evlerimizde olacaklar ve hiçbir zaman yalnız kalamayacaksınız. Bu her zaman iyi bir şey olmayabilir, ne psikolojik olarak ne de manevi olarak.”
Kaynak: Jane Wakefield | BBC