Yıllar boyunca bilimkurgu filmlerinin işlediği bu konu neden hâlâ hayata geçirilemiyor?
Yemek yerine hap düşüncesinin kökleri bilimkurgu yazarlarından önce 19. yüzyıl feminist hareketinde ortaya çıkmıştı. 1893 Chicago Dünya Fuarı’na hazırlık olarak Amerikan Basın Derneği farklı alanlarda çalışma yapan yazarlardan 1993’te dünyanın ne durumda olacağına dair öngörülerini yazmalarını istemişti. Bu yazılar ülke genelinde farklı yerel gazetelerde yayımlandı.
Amerikan kadın hakları savunucusu Mary Elizabeth Lease’e göre 1993’te insanlar artık sentetik gıda maddeleriyle besleniyor olacak, böylece kadınlar mutfaktan kurtulacaktı. Mısırın, buğdayın, meyvelerin özü toplanacak, Doğa Ana’nın verimli bağrından kopan ve küçük bir kavanozda toplanan bu besin özleri insana günlerce yetecek, böylece yemek pişirme derdi sona erecekti.
Anti-feminist roman yazarları bu öngörüyü hiciv malzemesi yaptı. Sosyal muhafazakâr Anna Dodd’un kaleme aldığı 1887 basımı Geleceğin Cumhuriyeti adlı kitapta, kadınların zamanının çoğunu mutfakta geçirmemesi fikri alaya alınıyordu.
Hap Fikri Güçleniyor
20. yüzyıla gelindiğinde dünyada üretilen gıda maddelerinin toplam nüfus artışı için yeterli olmayacağı endişesi de yaygınlaşıyordu. 1920’lerde ve 30’larda yemek yerine hap fikri yarı şaka yarı ciddi, kaçınılmaz bir gelişme olarak medyada işlenmeye başlamıştı.
Savaşı yaşamış, bilim ve teknolojinin dünyayı yıkan, ama aynı zamanda yeniden inşa eden gücüne tanık olmuş insanlar için bunlar akla yatkın fikirlerdi; insan artık büyük sanayi çarkında küçük bir dişli haline gelmişti.
1933 Chicago Dünya Fuarı’nda bu fikir yaygınlık kazanmıştı. Fuarın sloganı şuydu: “Bilim bulur, sanayi uygular, İnsan da uyar.” İnsan, yemek yerine hap fikri de dahil günün büyük gelişmelerine boyun eğmeliydi. Yemek, ruhu besleyen ve zevk veren bir şey değil, hayatın devamını sağlamak için gerekli olan bir maddeydi.
Bilimkurgunun sevdiği türden teknokrat ve işlevsizlik yaklaşımıydı bu. 2006 tarihli Geleceğin Yemekleri başlıklı kitabında Warren Belasco şunu yazıyordu: “Birçok kişi yemek yerine haplara başvurmayacağına dair yemin etse de gelecek kuşakların, bilim ne getirirse ona razı olacaklarına inanıyor: hap, yosun ya da diğer distopyan ürkünçlükler…”
Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş Etkisi
Fakat bu boyun eğen tutum 1960’larda ortadan kalktı ve yerini uzay yarışının getirdiği heyecanın ürünü olan tekno-ütopyacılığa bıraktı. Bu devirde yemeğin yerini alan haplar, verimlilik ve insanın doğa üzerindeki zaferinin ifadesi olarak atılması gereken en mantıklı adımdı.
Astronotların uzay kapsülünde yediği türden paketlenmiş besin maddeleri yeryüzünde de popüler hale geldi. Böylece toz halinde ve konsantre haplar yeniden tartışılır oldu.
Ayrıca Soğuk Savaş’ın yarattığı korkulardan biri de gıda maddelerinin güvenli bir biçimde tedarikinin devamı konusundaydı. Bu korku, gelecekte besinlerin alacağı biçim sorununu tekrar gündeme getirdi. Dünya gıda krizine cevap olarak 1960’lar “her cebe bir besin hapı” vaat ediyordu.
Kalori Sorunu
Geleceğe yönelik birçok vizyon gibi bu fikrin de saçma olarak görülmesi çok uzun sürmedi. Yemek yerine hapın mümkün olmadığı kanısına varıldı. Askeri programlarda besin ihtiyacını en aza indiren, açlığı gideren haplar gibi fikirlerin olanaklı olup olmadığına bakıldı. Sonuçlar, üç öğün yemek fikrinin uzun süre daha var olmaya devam edeceğini gösteriyordu.
Belki de bunu hep biliyorduk. 1936’da Jefferson City Post Tribune gazetesine bir makale yazan Colombia Üniversitesi’nden Dr. Milton A Bridges şöyle diyordu:
“İnsanoğlu hiçbir zaman yemek yerine hapla yetinmeyecektir… hapın yeterli kalori içermesi mümkün değildir. Gerekli vitamin ve mineralleri haplardan edinebilirsiniz; ama kalori almak için yemek dışında başka bir yol yoktur.”
Kaynak: BBC