Lagari Bilimkurgu’nun çıkardığı son fankit olan ‘Ray‘, geçtiğimiz günlerde “25 Kitapta Bilim Kurgu” kitabını da okurla buluşturan Zülfikar Yamaç‘a ait bir bilimkurgu eseri. Esere geçmeden önce, fankitin ilk sayfasında yer alan ve Mehmet Fatih Balkı’nın kaleme aldığı ‘Bir Şeyler Üzerine‘ başlıklı kısa önsözden bahsetmek gerek. Yazıdaki şu tespit değerli: “Son birkaç yılda bilimkurgu dünyası oldukça ilerledi ve büyüdü. Birçok antoloji, öykü kitapları ve roman piyasaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor.”
Evet, yerli bilimkurgu edebiyatındaki kıpırdanmayı hepimiz fark ediyoruz. Bunun katlanarak artmasını umuyoruz. Şu anda nicelik olarak artış gösteren yerli bilimkurgu edebiyatı umarız nitelik olarak da bir sıçrayış gerçekleştirecektir. Balkı, Lagari Bilimkurgu fankit serisinin ise yayınevlerinin satış kaygısından uzak, maddi bir beklenti olmaksızın okuyucuyla buluştuğunun altını çiziyor. Fanzin ve fankitlerin asıl farkı burada yatıyor. Her şeyin sermaye için olduğu bir düzende bu gibi adımlar çok anlamlı ve önemli.
Eser, R9-187 kodlu, sahibi tarafından Ray adı verilen ve ne yazık ki sahibini öldüren bir robot ile Teknoloji Kontrol Departmanı memuru arasındaki görüşmeyi konu alıyor. Sahibinin, çok sevdiği caz müzisyeni Ray Charles’dan esinlenerek robotun adını Ray koyması yaşanacak olayların fitilini ateşliyor. Kendisine bir Afro-Amerikalının adını verdiği için robot Ray, sahibini öldürüyor. Bir robotun bir insanı öldürmesi, hele hele kendi sahibini öldürmesi mevcut tüm kuralları çiğneyen bir suç. İşte bu sebepten ötürü memur, bu sıra dışı cinayeti soruşturuyor. Soruşturma kapsamında Ray ile birebir görüşme yapıyor ve eserin yüzde doksanı bu görüşmeden oluşuyor. Soru-cevap şeklinde ilerleyen görüşme sayesinde bu cinayetin neden yaşandığı ortaya çıkıyor.
Bu şekilde programlanmamasına rağmen bir robotu ırkçı, faşist tutum almaya ve hatta sahibini öldürmeye iten şey ne olabilir? Tabii ki, insanlar! Robot, montaj operasyonları tamamlandıktan sonra kuluçka dönemi denilen aşamaya geçiyor. Bu sırada robotun duyu ve işletim sisteminin aktif olması beklenmeyen sorunlara sebep oluyor. Dünyaya yeni gelen bir bebek gibi robot da o sırada çevresindeki konuşmaları dinliyor, özümsüyor ve benimsiyor. Kuluçka dönemindeki robot, çevresindeki çalışanların konuşmaları yüzünden ırkçı ve faşist bir bakış açısı kazanıyor. Çalışanların siyahiler ve Kara Panter Partisi gibi konularda kendi aralarındaki konuşmaları bir nevi Ray’i dolduruyor.
Burada ırkçılığın doğuştan değil sonradan edinilen bir şey olduğuna gönderme yapılıyor. Nasıl ki bir çocuk, annesinin karnından ırkçı doğmuyorsa ve aldığı eğitimden dolayı gelecekte yanlış tutum ve tavırlar takınıyorsa, Ray de bu ırkçı konuşmalar yüzünden hastalıklı bir altyapıya sahip olarak cinayet işliyor. Hem insanlar hem de robotlar için şunun geçerliği olduğu bir kez daha görülüyor: İnsan katil olarak doğmuyor ama katil olarak yetiştiriliyor. Ray, cinayeti işlediğini kabul ediyor ancak bundan dolayı herhangi bir pişmanlık duymuyor. Memur için sonuç belli:
“Bir insanı, yasal sahibini, herhangi bir şekilde kaza olarak yorumlanmayacak şekilde öldürdüğü için, bu konudaki yasaların birinci maddesine – Bir robot insanlara hiçbir şekilde zarar veremez. Kasıtlı bir zarar durumu ortaya çıkacak olursa söz konusu robotun, üretim zamanından itibaren bıraktığı bütün veri toplumdan alıkonacak ve robotun varlığı sonlandırılacaktır.”
Eserin ikinci bölümü ise sekiz maddelik, sorgulamanın detaylı raporundan oluşuyor. Kuluçka döneminde çalışanların kendi aralarında konuşmalarının yasaklanması öneriliyor örneğin. Ayrıca, fabrikada çalışan tek bir Siyahinin bile olmamasına dikkat çekiliyor. Irkçılık sorununun aslında tam olarak çözülmediğine dair ipucu verilmiş oluyor. Sadece diyaloglardan oluşan bir eser olması ‘Ray’e okuması kolay, dinamik bir eser niteliği kazandırıyor. Bu tür bir eserde en büyük zorluk farklı karakterlere farklı bir ses verebilmek oluyor. Bu zorluğun üstesinden gelebilmiş Zülfikar Yamaç. Hem robot hem de memur kendine özgü cümleleriyle kolayca fark edilebiliyor. Diyaloglardan oluştuğu için çok kolay bir şekilde tiyatro metni haline getirilebileceğini ve sahneye konulabileceği açık. Çünkü eser, iki kişilik bir tiyatro oyunu olarak kafada canlandırılabiliyor.
Ne var ki, eserin en büyük eksilerinden biri Türkiye’de değil de Amerika’da geçiyor oluşu. Oysa Türkiye’de geçmesi okurlar açısından çok daha doğal ve ilgi çekici olabilirdi. Ülkemizde ne yazık ki ırkçılık sıklıkla karşılaşılan bir sorun. Hâl böyleyken yerli bilimkurguya bizden bir şeyler katabilmek önemli.
Fankiti ücretsiz bir şekilde buradan okuyabilirsiniz.
Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar