Yakın geçmişte bilimkurgu, eski bir tür olan ve “Zindanlar ve Ejderhalar” tarzında oyunların yükselişine bağlı olarak aniden hatırı sayılır derecede toplumsal bir başarı yakalayan fantastik kurgu ile rekabete girdi. Bu iki tür arasında temel ve belirleyici bir fark vardır. Bu fark, fantezide sihrin, bilimkurgudaysa bilimin ön planda oluşudur. Fantezideki bu gelişim, Robert Ervin Howard‘ın ve kahramanı Barbar Conan‘ın, birkaç başarılı devamı da bulunan ve Sword and Sorcery olarak da adlandırılan kahramanlık fantezisi yolunu izlemedi. Çağdaş fantastik edebiyat daha çok, İngiliz akademisyen J.R.R. Tolkien‘in Yüzüklerin Efendisi üçlemesini kendisine model olarak seçti. 1960-1970’lerde bu üçlemenin cep baskısı Atlantik ötesinde bir hayli ses getirmişti.
Fantezi, ayırt edici bazı karakteristik çizgilere sahipti:
- Orta Çağ toplumları tipinde ve içinde bir “sınıfın” sihirli güçlere sahip olduğu bir toplum tanımlaması
- Folklordan, peri masallarından ya da mitolojiden alınmış kişilerin kullanımı: Elfler, Tekboynuzlular, Ejderhalar vb.
- Fanteziyi bir çok yönlü edebiyat çatısına yerleştiren arayış teması.
- Kötü ile iyi, kara büyüyle ak sihir arasındaki karşıt güçler savaşı.
Birinci Dünya Savaşı’nın iz bırakan travmasından sonra, J. R. R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’ni yazarak ülkesi için Orta Çağ sagalarından esinlendiği yeni bir mitoloji yaratmak istedi. Anglosakson fantastik yazarları (özellikle Amerikalılar) sıklıkla Tolkien’i taklit etme yolunu seçti. Hem de fazlaca mekanik bir şekilde, yaratıcılığa fazla yönelmeden, bitmek bilmeyen ciltler boyunca rastlantıları uzatarak… Bunun sonucunda oldukça basmakalıp ve kendini dayanılmayacak denli tekrar eden bir edebiyat ortaya çıktı. Ancak yine de, türün birkaç başyapıt ürettiğini yadsımak olanaksızdır: Tamamen özgün bir eser olan Mervyn Peake‘in Gormenghast Serisi, John Crowley‘nin Periler Meclisi, Tom De Haven‘ın Kral Yürüten Jack Serisi, Robert Holdstock‘un Lavondyss Serisi ve fantezinin sert çekirdeğine daha yakın olan James Blaylock‘un Oriel Serisi‘yle Robin Hobb‘un Asil Katil üçlemesi ilk akla gelenler.
Her ikisi de düşsel edebiyatı temsil etmeleri, egzotik gezegenlerde geçen olay örgüleri ve bizlerden farklı toplumsal kurallara sahip oluşları gibi ortak özellikler taşısalar da, bilimkurgu ve fantastik birbirinden çok farklı yapılara sahiptir. Biri sihir düşüncesinin peşinden gider, yani geriye dönüktür. Oysa diğeri aklın ve bilginin keşiflerinden destek alır. Biri gerçeküstü olanı yüreklendirirken diğeri dünyayı sorgulama aracıdır.
Bugün Amerika‘da fantezi, bilimkurguyu geride bırakmıştır; Fransa‘da da fanteziye karşı hem okurlar hem de yazarlar tarafından açık bir beğeni ve eğilim söz konusudur. Tarihte ilk kez, hem de kendi alanı içerisinde, bilimkurgu bir rakibe sahip olmuştur. Şimdi soru şudur:
Zaferi geçmişin mi yoksa geleceğin mi kurgusu kazanacak?
Yazan: Jacques Baudou | Çeviri: İpek Bülbüloğlu
Oldukça güzel bir açıklama olmuş.