Mark Twain’in de dediği gibi, “Gerçekler kurgudan daha mı garip?” Karantina günlerinde insanlar da benzer sorular soruyor. Peki romanlarda, bugün tüm yaşananlar önceden tahmin edilmiş miydi? Aslında salgın hastalıklar üzerine kurulu kıyamet senaryolarıyla birçok kitapta ve filmde karşılaşılmıştı. Sosyal medyada büyük yankı uyandıran Dean Koontz’un “The Eyes of Darkness” romanı, günümüzden 39 yıl önce yazılmış bir kehanet kitabı olarak görüldü. Gerçekte ufak benzerlikler dışında yaşadıklarımızı tam olarak anlatmadığı da kısa sürede ortaya çıktı.
Aynı şekilde 2020 yılının başında yayımlanan Lawrence Wright’a ait “The End of October” romanı da Uzak Doğu’da başlayan ancak daha sonra dünyaya yayılan bir salgın (grip benzeri bir hastalık) ile ilgiliydi. Kitapta milyonlarca insanın karantinaya alınmasından bahsediliyordu. Tanıdık geldi mi?
Benzer kurgular ortaya koyan tüm yazarlar gibi Lawrence Wright da, “Bu kitap bir kehanet değildir,” diye açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Hatta orijinal fikrin film yapımcısı Ridley Scott’ın on yıl önce kendisinden medeniyetin sonu hakkında bir senaryo bulmasını istediğinde ortaya çıktığını da belirtti. Lawrence Wright gerçekte bir gazeteci. Kitabı yazmadan önce de mesleğinden gelen alışkanlıklarıyla hareket etmiş ve uzmanlarla çeşitli röportajlar yapmıştı. Yani romanını araştırmalarından ve söyleşilerinden derlediği gerçek bilgiler üzerine kurmuştu.
Gerçekte araştırmacılar yazardan daha ileri görüşlüydü ve yaşanacak bir salgında neler olabileceğini aşağı yukarı tahmin edebiliyordu. Birçok yazar da benzer bilgilerden yararlanarak kendi kurgularını çeşitli gerçek bilgiler üzerine kurmaya çalıştı. Wright’ın argümanını sunmak için bir roman kullanması, büyüyen trendin sadece bir parçası.
Değişen Hayat ve Uzaktan Çalışma
P.W. Singer ve August Cole, 2015 yılında “Ghost Fleet” isimli yakın gelecekte komünizm sonrası Çin’in Pasifik’te ABD’ye teknolojik olarak sofistike bir askeri saldırı başlatmasını konu alan bir romanla ortaya çıktılar. Bu durum yakın zamanda gerçekleşecek gibi gözükmese de yeni kitapları “Burn-In”deyse ileri teknolojiyle rekabet, yapay zekalar ve dronları anlatıyorlar ve tanıtım için, “Gerçek robot devriminin bir romanı,” cümlesini kullanıyorlar. Kitaplarında anlattıkları konuları yıllarca araştırmışlar. Uzaktan çalışma, insanların gözlem altında tutulması, sosyal ve politik güvensizlik gibi konular salgından önce zaten hayatımızın bir parçasıydı. Yaşananlardan sonra ise tüm yeni teknolojilere ve hayat düzenine geçişimiz hızlanmış gibi gözüküyor.
Bütün dünya hızla uzaktan öğrenme ve uzaktan çalışmaya başladı. Doktorlar bile çevrimiçi muayene sistemlerini devreye almaya çalışıyor. Robotik ameliyatlara eskisinden daha çok ihtiyaç duyulabilir. Çin’de yapay zekâ salgın gözetimi için kullanılıyor. Metrolardan hastanelere kadar her yerde robot temizlik ekipleri insanların yerini alabilir. Tüm bu teknolojiler hayatımıza girdikten sonra da onları bir kenara atmak biraz zor olabilir. Salgın sonrasında eski hayatlarımıza yüzde yüz olarak dönemeyebilir, kazandığımız yeni rollerle yaşamaya devam edebiliriz.
İleriyi Görebilmek
Trendleri, bilimsel gelişmeleri tahmin etmek ve potansiyel tehlikelerle ilgili kurgu yazmak aslında yeni bir durum değil. Geçtiğimiz 15-20 yıl boyunca insanların üzerine yerleşen iyimserlik havası romanlara da yansımış olabilir. Örneğin 19. yüzyıl sonlarında artan uluslararası rekabet ve çatışmalara dair kitaplar yazılmıştı. H.G. Wells‘in “The War in the Air” ve Fransız yazar Capitaine Danrit‘in “La Guerre de Demain” (War of Tomorrow -Yarının Savaşı) romanlarında en son teknolojileri kullanan fütüristik savaşların nasıl olabileceği anlatılır. İnsan yerine kullanılan tanklar, hava gücü, kimyasal ve hatta biyolojik silahlardan bahsettiler. Ve onlardan sadece birkaç yıl sonra 1. Dünya Savaşı (Büyük Savaş) başladı.
Tüm benzer felaketler medeniyetimizi bir şekilde ilerletmiş ve bir sıfırlamaya yol açmıştı. “Kara Ölüm” veba, orta çağı bitirip Rönesansı, dünya savaşları teknolojik atılımları beraberinde getirdi. Koronavirüs salgını destansı bir olay olmayabilir ancak gerçekliğimizi bir adım daha kurgunun ötesine taşıyacağı kesin gibi. Hayat tüm gariplikleriyle akıp gidiyor ve bilimkurgu romanları da elde bulunan bilgilerden bir gelecek oluşturmaya çalışarak hayal kurmayı sürdürüyor. Zaten her kurgu hayal edilebilen kadar değil midir?