Okurken bunu, bunu, bunu veya bunu dinleyebilirsiniz.
“Ve sonunda dev şirketler gezegenlerin hükümeti, iş adamları imparatorlar haline geldiğinde stratejimizin arkasındaki deha anlaşılacak. Çünkü enerji bu toplumun yaşam kaynağıdır ve işler ciddileştiğinde enerjiyi kontrol eden kişi gezegeni de kontrol eder. Eskiden enerji tekelleri devlet şirketleriydi. Biz bunun yerini şirket devletlerinin almasını istiyoruz.” — CEO Nwabudike Morgan – “Centauri Tekeli”, Sid Meier’s Alpha Centauri
Bilimkurgu, özellikle distopya ve siberpunk anlatıları dev şirketlere bayılır. Dev şirket denilince kastedilen, giyim ve ilaçlardan gelişmiş bilgi teknolojilerine, hatta askeri donanıma kadar her şeyi üreten ve düzinelerce küçük şirketi kontrol eden holdinglerdir. Bu kurgusal yapıların gerçek hayatta çeşitli esin kaynakları vardır. Örneğin büyük ilaç şirketlerinin kâr için sağlık sektörünü, dolayısıyla da hayatımızı manipüle ettiği bilinen bir gerçektir. Aynı şekilde silah tüccarlarının, savunma sanayisinin ve özel askeri şirketlerin siyasetle olan ilişkisi de. Hatta geçen yıl iş adamı Yevgeni Prigojin, özel ordusu Wagner’la Rusya’da bir darbe girişiminde bile bulundu. Daha sonra uçak kazası süsü verilerek öldürüldü ve yirmili yaşlardaki oğlu kukla olarak şirketin başına geçirildi.
Günümüzde akıllı telefonlar, yapay zekâ ve sibernetik gibi alanlarda, yani sınır (cutting-edge) teknolojilerde ar-ge yapan şirketlerin önlenemez yükselişi, bilimkurgunun haklı çıktığı ve kapitalizmin yerini tekno-feodalizme bıraktığı görüşünü popülerleştirmiştir. Özellikle son günlerde Elon Musk’ın, ABD siyasetinde bu derece etkin bir figür hâline gelmesi düşündürücüdür. ABD günümüzün süper gücü olduğu için Musk aslında tüm dünya siyasetine müdahale eder bir konuma gelmiştir.
Bilimkurguda dev şirketler genellikle olumsuz bir şekilde tasvir edilir. İnsanların satın almak istediği şeyler üreten basit işletmelerden ziyade sömürücü ve baskıcı antagonistlerdir. Zenginliklerini kullanarak kuralları altüst ederler. Çoğu eserde kendi polis teşkilatlarını kurarlar veya yozlaşmadan faydalanarak emniyet güçlerini ele geçirirler. Böylece yaratılan baskıcı rejim, tekel tanımının ötesine geçer. Yine de çiçekli böcekli, güzel bir imaj çizebilirler. Çünkü siyasetçilerin propagandasının yerini patronların PR (halkla ilişkiller) faaliyetleri almıştır.
Kurallara uymak zorunda olmayan özel yapılar olarak tasvir edilirler çünkü sözde “kimse sizi onlar için çalışmaya, onlardan bir şeyler satın almaya, kurumlarını veya ürünlerini kullanmaya zorlamıyordur.” Ancak aslında rakiplerini satın alır veya ortadan kaldırır, kitlelerin beynini yıkar ve tekel olmak için şeytani komplolar kurarlar. Çalışanları ezilen, alabiliyorlarsa acınacak derecede düşük ücretler alan, harcanabilir zavallılardır. Bu şirketler önemli kaynakların yahut ölümcül silahların da peşinde olabilirler. Adamlarını önemli pozisyonlara yerleştirerek veya lobi yaparak hükümeti yönlendirebilir, hatta ordular kurup tüm bir halkı, ülkeyi ya da gezegeni kontrol edebilirler. Böylece gerçek bir süper güç hâline gelirler. Finansal yöntemler yetersiz kaldığında şiddete başvurmaktan çekinmezler. Ekolojik bilimkurgu eserlerinde genellikle kirliliğin sebebi bu şirketlerdir.
Ülkemizde de sevilen bir yazar olan Neal Stephenson’ın öncülüğünü yaptığı post-siberpunk türünde ise dev şirketler biraz daha sempatik resmedilebiliyor. Çünkü Siberpunk’ın distopik atmosferine tepki olarak doğan bu edebi hareket; böylesine gelişmiş bir teknolojinin yaşam standartlarını yükseltebileceğini, dünyanın daha iyiye gitmese bile daha kötüye de gitmek zorunda olmadığını savunuyor. Post-siberpunk eserlerde dev şirketler kurtarıcı bir güç, kahramana muhteşem ekipmanlar sağlayan bir destek veya suçla savaşmak için para harcayan organizasyonlar olabiliyor. Tabii ki dev şirketler iyi veya kötü tasvir edilmek zorunda değil. Bilimkurgu eserlerinde çok fazla insanın çalıştığı, etik dışı bir faaliyette bulunmayan şirketlerle karşılaşmak da mümkün. Aslında bu gerçekçi tasvir birkaç yıl öncesine kadar oldukça popülerleşmişti, ancak yapay zekâ başta olmak üzere teknolojideki zıplamalar yüzünden şirketlerin şeytani olduğu klasik siberpunk anlatısına dönüldü.
Dev şirketler, kurguda sıklıkla kötü karakter yaratmak için bir araç olarak kullanılıyor. Dev şirketlerin patronları genellikle insan onurunu hiçe sayan kapitalistler oluyor. #MeToo hareketinin yayılmasından sonra, Harvey Weinstein ve Jeffrey Epstein gibi gerçek hayattan figürler bu kurgusal iş adamlarına ilham kaynağı olmaya ve dev şirketlerin yöneticileri ahlaksızlıklarıyla öne çıkmaya başladı. Mahkeme suratlı bürokratlar ve sinsi avukatlar da dev şirketlerin çevresinde görebileceğimiz başka kötü karakterler. Tüm şirketin tek bir kişinin etrafına kurulmuş olması ve onun adını yahut soyadını taşıması da söz konusu kötü adamlar olunca yaygın bir durum. Superman’in baş düşmanı Lex Luthor ve şirketi LexCorp’u hatırlayın.
Bilimkurgu eserlerindeki dev şirketler özellikle güvenlik ve reklamcılığa büyük kaynak ayırırlar. Çoğunlukla paralı askerlerle ilişki içerisindedirler. Ayrıca metropollerin her yerini, hatta gökyüzünü ve uzayı reklam panolarıyla, kendilerinin ve ürünlerinin logolarıyla kaplamışlardır. Genellikle X Şirketi, Y Grup, Z Holding gibi tek kelimelik isimleri vardır. Özellikle Japonya’nın köklü şirketleri olan zaibatsu aileleri ve Kore’nin yükselen şirketleri kurgudaki dev şirketlere ilham kaynağı olmuştur. Bu şirketlerin çoğunun ismi de tek kelimeliktir ve Uzakdoğu denince aklınıza gelen elektronik reklam panolarıyla dolu manzaranın müsebbibidirler. Gerçek hayatta bilimkurguya ilham verebilecek başka şirketler de mevcut. Çeşitli piyasalarda zaman zaman alıcı veya satıcı olarak tekeller oluşabiliyor. O sektörde yalnızca iki şirketin bulunması ya da bir grup şirketin oligarşik bir yapı oluşturması da tekel diyebileceğimiz durumlar.
Devletlerin bunlarla mücadele etmesi beklense de kapitalist sistemde bu her zaman mümkün olmuyor ve halk, yani biz zararlı çıkıyoruz. Henüz gezegenleri ele geçirmeseler de çok uluslu şirketlerin epey büyük ve güçlü oldukları da bir gerçek. Bu şirketlerin etik-dışı eylemleri veya politik etkileri de zaman zaman skandallarla ortaya çıkıyor. Şirketlerin devlet-içinde-devlet veya yarı-bağımsız siyasi varlıklar gibi davrandığı durumlar tarihte yok değil. Bizim coğrafyamızda esnaf ve zanaatkârların oluşturduğu Ahi Teşkilatı, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra bir süreliğine İç Anadolu’nun bazı bölümlerini yönetti. Avrupa’da tüccarların oluşturduğu Hansa Birliği de benzer şekilde önemli güvenlik ve bayındırlık faaliyetlerinde bulundu. Ancak Dev Şirketlere verilecek en iyi tarihi örnek İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’dir. Britanya ordusunun iki katı askeri olan şirket, dünya tarihinin en önemli kültür merkezlerinden ve en kalabalık ülkelerinden biri olan Hindistan’ın tamamını yönetiyordu.
Dev şirket kavramı, bunu hayatta kalma ve büyümeyi temel hedefler olarak belirleyen büyük, kurumsal bir girişim olarak tanımlayan ekonomist Alfred Eichner‘in çalışmalarından gelir. Eichner’e göre bir dev şirket, devasa kaynaklarını kendini ve çıkarlarını korumak için kullanırken, aynı zamanda sürekli olarak genişleme yolları arayacaktır.
Kaynak: TV Tropes