“Hükümetler, ömürleri uzadıkça elitleşme eğilimindedir. Tarihte bu şablonun dışına çıkabilmiş bir hükümet olmamıştır. Aristokrasi geliştikçe, hükümet de yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlar; bu sınıf kalıtsal kraliyet, finansal imparatorlukların oligarkları ya da yerleşik bürokrasi olabilir.” – Frank HERBERT
Krallar, kraliçeler, prensler, prensesler, soylular, köylüler, köleler, sinyorlar, monşerler, şövalyeler artık güçlü zırhlar veya dev kalkanlar içinde… Retro-fütüristik bir bakışla Orta Çağ hiyerarşisinin geleceğe aktarıldığını düşünün…
Kralların bazen seçilerek başa geldiği söylenir, ama otoriterliklerinde bir fark yoktur. Sonuçta seçimle gittiklerini göremeyiz. Kimileri Kutsal Roma imparatorlarının seçimle başa geçtiğini iddia ediyor, ancak kimin seçtiğini sorduğunuzda cevap alamıyorsunuz. Monarşilerde seçim kavramı yok değil ama bu yalnızca vesayet durumlarında geçerli.
Bazı bilimkurgu eserlerinde, Star Wars’taki imparatorluğun kuruluşunda olduğu gibi, benzer konular işlenir ve genelde ikiye ayrılırlar:
- Sosyal yapılanmanın olduğu bir gezegen: Genellikle teknolojisi gerilemektedir, ancak bu gerileme asla Orta Çağ ya da Roma zamanındakinden öte değildir.
- Çoklu gezegen, hatta yıldızlararası bir toplum: Hepsi fütüristik teknolojiye sahiptir.
Bir eserin Orta Çağ karanlığını içermesi, gelişmiş teknolojinin işlenmesine engel değildir; ancak eser o zamanın teknolojisinden de izler taşır. Jedi’ları at binen kılıçlı şövalyeler olarak düşünmek zor olmasa gerek. Bu eserlerin çoğunda feodal esintiler yakalamak mümkün.
Bilimkurguda Orta Çağ Avrupa Fantazyası‘na göndermeler görsek de, pek çok tarihi topluluk geçmişte ve şu anda kendi hiyerarşisine sahiptir. Demokrasideki sıkıntılar da dahil olmak üzere bu hiyerarşilere yapılan göndermeler hiç de az değildir ve feodal düzenin izlerini taşırlar.
Örneğin distopyalarda aristokratların kötülüğü veya demokrasinin çöküşünü anlatmanın pek çok farklı yolu vardır. Distopya yazarları vurucu kozlarını pervasızca oynar. Bu kozlardan biri de miras ve soyluluktur. Örneğin 1984 romanında parti üyelerinin çocukları teoride bir sınavla sınıflandırılır ama bu tabii ki uygulanmaz. Soyluların çocuklarıysa üstün sınıfa konur ki bu konuya çoğu distopya eserinde de değinilmiştir.
Genellikle romantizm ve aydınlanma arasındaki çekişmenin romantik sonuna eğilinir.
Bazı eserlerde kahramanlar demokrasiyi kolayca düşünüp anlatır. Bunu yazan yazarlar demokrasi fikrinin oluşumu sırasındaki tartışmalardan ve demokrasi karşıtlığından habersizlerdir. Küçük klan ve topluluklar gelişip büyük cumhuriyetlere dönüşmeden önce mutlaka feodalizmin çemberinden geçerler. Bu elbette yıldızlararası uygarlıklar için de geçerli olacaktır.
Aynı şekilde şu da unutulmamalıdır ki Avrupa’da demokratik cumhuriyetler, Orta Çağ’dan önce de var olmuştur. Buna en iyi örnekler Roma ile İtalyan ve Yunan şehir devletleridir. Daha sonra bu cumhuriyetlerdeki sistem ideolojik ve kültürel olarak çöküşe uğradı ve yerini feodalizme bıraktı. Şu anda dünyanın haline bakarak bunun tekrar gerçekleşmesinin mümkün olmadığını iddia edemeyiz.
Sonuç olarak uzak bir gelecekte geçse bile, pek çok bilimkurgu yapıtında feaodal öğelere rastlıyor oluşumuzun ardında işte bu tarihi gerçeklik yatmaktadır. Kısacası ne kadar sıra dışı görünürse görünsün, her bilimkurgu eseri aslında yine bizi bize anlatmaktadır.
Kaynak: TV Tropes | Düzenleyen: Sibel İnce