Bilimkurgunun temelde yaptığı şey alternatif gelecekleri – ya da dünyaları – hayal etmemizi sağlamaktır. Peki, bu gelecek tasavvurları her zaman iç karartıcı olmak zorunda mı?
Şöyle bir gelecek sahnesi hayal edin: Burning Man tarzı punk giysileriyle bir genç, yeşillikler içinde, güneş panellerinden oluşturulmuş bir çadırın önünde duruyor ve burası orman değil, bir metropol. Editör ve spekülatif kurgu yazarı Sarena Ulibarri’nin, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sürdürülebilir bir gelecek hayaline dayanan bilimkurgu alt türü solarpunk’la ilgilenmeye başladığı 2014 yılında, bilimkurgu eserlerinde böyle sahnelere çok fazla yer yoktu. Ama şimdi durum farklı; artık solarpunk var. Bildiğimiz bilimkurgunun yaygın karamsarlığına tepki olarak doğan ve insanları bugünden başlayarak geleceği değiştirmeye teşvik etmek amacıyla geleceğe dair iyimser hikâyeler üretmeye çalışan bilimkurgu alt türü solarpunk’a hoş geldiniz!
Başlamadan önce genç bir tür olan solarpunk’ı tanımlayalım. Solarpunk, iklim değişikliği ve çevre kirliliği gibi ekolojik sorunlara vurgu yapan ve insanlığın bu sorunları çözmeyi başarması durumunda geleceğin nasıl görünebileceğini öngören “iyimser” bir sanat hareketidir. İyimserlik burada anahtar kelimedir. Zira bu hareket, distopyalar ve kıyamet sonrası senaryolardan bıkıp usanmış olan bilimkurguseverler tarafından yaratılmış ve büyütülmüştür. Mesela Solarpunk’a göre, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelir ve nihayet özümüze dönerek çevreyle uyum halinde yaşamayı becerebilirsek geleceğin dünyası şöyle görünebilir:
Solarpunk’ın genç bir tür olduğunu söylemiştik. Haliyle, salt solarpunk olarak tanımlanabilecek eserlerin sayısı henüz o kadar da fazla değil. Solarpunk etiketiyle tanımlanan ilk kitap, 2012 yılında Brezilya’da yayımlanan bir öykü antolojisi olan Solarpunk: Histórias ecológicas e fantásticas em um mundo sustentável (Solarpunk: Sürdürülebilir Bir Dünyada Ekolojik ve Fantastik Hikâyeler). 2014 yılında da yazar Adam Flynn, türün manifestosu niteliğinde, Solarpunk: Notes Toward’ı yayımladı. Ancak bu genç alt türün okuyuculardan ilgi, dolayısıyla yayıncılardan da destek görmesi 2017 yılında gerçekleşti.
Google Trendler’de yapılan bir araştırma, Ekim 2017’deki “solarpunk” aramalarının Ekim 2014’teki rakamın sekiz katı olduğunu gösteriyor. Birkaç yıl içinde kısa öyküler, Tumblr gönderileri ve öykü antolojileri bu harekete hız kazandırdı. Ancak 2017 yılına gelindiğinde solarpunk adına oldukça önemli iki büyük eser yayımlandı: Ödüllü yazarların kısa solarpunk öykülerinden oluşan Sunvault: Stories of Solarpunk ve Eco-Speculation ve Avustralya’dan çıkan kısa öykü antolojisi Ecopunk!: Speculative Tales of Radical Futures. Ayrıca bu yıl, Sarena Ulibarri’nin de çalıştığı bilimkurgu, fantezi ve paranormal kitapların yayıncısı World Weaver Press türün öncü eseri olan Brezilya antolojisini Portekizceden İngilizceye çevirdi.
“Bilimkurgu eserlerinin çoğu distopyalar ve kıyamet senaryolarından oluşuyor,” diyor Ulibarri. “Solarpunk benim için buna karşı bir tepki. Solarpunk, benim içinde yaşamak istediğim ve yaratımına katkıda bulunmak istediğim geleceğin resmi.”
Geleceğin Ulibarri tarzı yazarlara göre çizilmiş resminde, güneş ya da rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları büyük önem taşır. Bu resimde insan, doğayı sömüren değil, onunla iş birliği içinde olmaya çalışan bir varlıktır. Yine bu resimde, ırk veya cinsiyete dayalı ayrımcılık, bugün olduğundan çok daha sınırlı haldedir. Solarpunk ismi, mottosu “yüksek teknoloji ve düşük yaşam standardı” olan siberpunk ile teknolojiyi sanayi devrimi dönemi estetiğiyle birleştiren steampunk gibi diğer bilimkurgu alt türlerine gönderme yapar. Ancak solarpunk, bu iki türün tozunu, kirini ve acınası yaşamlarını, güneş panelleri, temiz bir çevre ve daha insancıl bir yaşam tarzıyla değiştirerek punk etiğini iyimser ve iklim dostu bir gelecekle birleştirir. Solarpunk’ın estetiğini güneş panelleri, yel değirmenleri ve yeşile doymuş yüksek teknolojili toplumlar oluşturur. Türün manifestosunu kaleme alan Adam Flynn şöyle der: “Steampunk için kömür ne demekse, solarpunk için de yenilenebilir enerji odur.”
Solarpunk’ın düsturu geleceğe dair iyimser hikâyeler üretmek olsa da, bu ilkeyle açıkça çelişen kimi eserler de solarpunk türüne dâhil edilebilmektedir. Örneğin, Hugo ve Nebula ödüllü Kim Stanley Robinson’un romanı New York 2140 de Ulibarri’ye göre bir solarpunk romanıdır. Romanda New York, iklim değişikliğinin sonucu olarak sular altında kalmıştır. Kuşkusuz bu sonuç, iklim krizinin çözüldüğü bir gelecek hayal eden solarpunk’ın iyimser senaryolarından biri olmaktan çok uzaktır. Ancak yine de bu hikâyedeki insanların nihayet akılları başlarına gelmiştir. Zira New York 2140’ın insanları, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir teknoloji sayesinde New York’ta yaşamaya devam edebilmektedirler.
Solarpunk aynı zamanda pek çok kişi için bir aktivizm çağrısını da temsil etmektedir. Flynn, aktivizm konusundan bahsederken, “20. yüzyılın, aya ayak basmakdan sosyal güvenliğe kadar bütün büyük programları kurgusal önerilerdi,” diyor ve bir çağrıda bulunuyor: “Toplum olarak yapabileceğimiz şeyler için hırslarımızı daha önemli sorunlara yönlendirmenin zamanı çoktan geldi.” Ulibarri de bir bilimkurgu romanını eline aldığında, distopyadan farklı bir şeyler aradığını ekliyor. “Belki de benimkisi bir kaçış. Ama sonuç olarak solarpunk bana işlerin daha iyi olabileceği konusunda umut veriyor,” diyor.
Distopyaya karşı bir tepki olarak doğan solarpunk’ı tanıtırken distopyaları yerin dibine soktuğumuz sanılmasın; haşa! Bilimkurgu edebiyatının en çarpıcı eserleri genellikle distopyalardan çıkmıştır ve iyi distopya da iyi edebiyattır. Üstelik solarpunk hareketinin kimi savunucuları, distopyaların da okuyucuları geleceği değiştirmek konusunda harekete geçirecek olan hikâyeler anlattıklarının farkındadır. 2016 yılında yayımlanan ve distopik kısa hikâyelerden oluşan Children of the New World’ün yazarı Alexander Weinstein, kitabındaki dünyayı şöyle anlatıyor: “Kaya gazı ve türevlerinin çıkarılması için yapılan hidrolik kırma, içme sularını yanıcı hale getiriyor; bankalar, hükümetin de yardımıyla insanları soyup soğana çeviriyor; petrol sızıntıları okyanustaki yaşamı katlediyor ve bu felaketler böylece devam ediyor…” Weinstein bu hikâyelerle yaptığı şeyi, “bir tür gerçekçilik” olarak tanımlarken ütopyacılıkta aşırı kaçmaya karşı da uyarıyor. Distopik kurgunun, günümüzde mücadele etmemiz gereken şeyleri gerçekçi bir biçimde gözler önüne serdiği için önemli olduğunu hatırlatıyor.
Kanadalı yazar Cory Doctorow da geleceği distopyanın araçlarını kullanarak tasarlamanın kendi başına karamsar bir yanı olmadığını belirtiyor. Doctorow’a göre karamsar olan, işlerin ters gittiği ve düzeltmenin hiçbir yolunun olmadığı “umutsuz” kurgular. Örneğin, kendisinin 2017’de yayımlanan romanı Walkaway, zenginlerin yüksek teknoloji diktatörlüğü kurdukları, ancak bazı insanların toplumdan kaçıp kendi kendini yöneten topluluklar yaratmayı seçtikleri, çok kirli bir dünyada geçiyor. Yani içinde bir nebze de olsa kaçış ve yeniden başlama umudu barındırıyor. Doctorow buna “iyimser felaket romanı” diyor.
Ulibarri gibi solarpunk savunucuları ise türü “ütopya mı distopya mı?” tartışmasının içine sıkıştırmak istemediklerini, ayrıca solarpunk’ın salt iyimser kurgulardan müteşekkil olmadığını söylüyorlar. “Sonuçta,” diyor Ulibarri, “Solarpunk da bütün hikâyeler gibi insanlarla ilgili hikâyeler anlatıyor. Bu yüzden hiçbir zaman mükemmel gelecek tasvirleri olmayacak. Özne insan olduğu için, çatışma da her zaman var olacak.” Üstelik bir distopya taraftarı olan Weinstein bile solarpunk konusunda oldukça olumlu fikirlere sahip. “Solarpunk’ın ne olduğunu öğrendiğimde şöyle düşündüm,” diyor; “İşte benim mürettebatım!”
Sonuç olarak, solarpunk taraftarları modern bilimkurgu edebiyatı adına bir alternatif sunuyorlar. Solarpunk, alternatif gelecek tasavvurlarıyla, okuyucuya sahip oldukları kaynakları nasıl kaybedeceğini ve bu kaybın korkunç sonuçlarının nelere yol açacağını resmetmek yerine, ellerini çabuk tutarlarsa neler kazanabileceklerini göstermeye çalışıyor. Üstelik solarpunkçılara göre bu türün yaptığı şey, bilimkurguya geçmişte hâlihazırda sahip olduğu ama şimdilerde unutulmuş olan rolünü geri kazandırmak. Ulibarri, “Arkamızda toplumsal değişime ilham veren bir bilimkurgu tarihi var,” diyor; “Neyin mümkün olduğunu bize o gösterebilir.”
Solarpunk çok genç bir umut hareketi. Dileriz ömrü uzun olur ve insana, doğadan kestiği göbek bağını hatırlatmayı başarır. Böylece belki çok geç olmadan o yarayı onarmayı başarırız…
Yararlanılan Kaynak: