gaia

Bilimkurgunun Yaşayan Gezegenleri

Özellikle keşif odaklı hikayeleri işleyen bilimkurgu eserlerinde karşılaştığımız yaşayan gezegenler, aşina olmadığımız bir unsur olarak hikayeye girip ilgimizi canlı tutar. Avatar’ın Pandora’sını, Vakıf’ın Gaia’sını ya da Solaris’i göz önüne alacak olursak, bu gezegenlerin dahil oldukları eserlere cazibe kattığını görürüz. Bilimkurgunun alametifarikalarından olan yadırgatıcılık, yaşayan gezegen betimlemeleriyle zirve noktasına ulaşır. Doğa anayı keşfettikçe duyduğumuz hayranlığın bir benzerini , bilimkurgunun bu yaşayan gezegenleri karşısında da hissederiz.

Canlı olan, zeka veya duygu sahibi gökcisimlerini yaşayan gezegenler adıyla genelleyebiliriz. Örneğin uzay boşluğunda serbestçe dolaşan yalnız ve dev bir tardigratla karşılaştığınızda “ben bugün yaşayan gezegen gördüm” diyebilirsiniz (ne kadar yaşamak denirse artık). Benzer şekilde, gerçek boyutlarında sayısız tardigratın oluşturduğu kütleye de yaşayan gezegen denebilir. Bunların dışında, birden fazla türün belli bir ekosistem yaratıp canlılığı koruyacak şekilde bir araya gelmesiyle de yaşayan gezegen oluşabilir. Hangi formda olursa olsun, yaşayan gezegenlerin ortak özelliği ya tek ya da kolektif bir bilince sahip olmalarıdır.

gaia
Görsel: Bosslogic / DeviantArt

Yerkürenin farklı bileşenlerinin birbiriyle etkileşim halinde olduğu varsayımıyla Dünya’nın da bir yaşayan gezegen gibi görülebileceği fikrini savunan bir hipotez vardır. 1970’lerin başında James Lovelock tarafından ortaya atılan bu hipotez adını Yunan mitolojisindeki Toprak Ana Gaia‘dan alır. Dünya üzerindeki canlılık henüz son bulmadığına göre, yeryüzünün bileşenlerinin canlılığın sürekliliğini sağlayacak yönde devindiğini söylemek mümkün. Ancak canlılığımızın Dünya’nın umrunda olmadığını söylemek de mümkün. Kısacası, Gaia hipotezini destekleyecek bir sebep-sonuç ilişkisi kuramıyoruz.

Gaia hipotezinin dayanaksızlığının aksine, bilimkurgu eserlerindeki yaşayan gezegenlerin canlılıkla etkileşimi gayet barizdir. Genellikle yaşama karşı korumacı bir tutum sergilerler. Zeki ve duygusaldırlar. Birer birey olarak bilince ve özgün karaktere sahip olduklarından, onları daha fazla genellemeden en bilinen örneklerini ayrı ayrı ele alalım.

Yazının buradan sonrası yer yer spoiler içermektedir.

Solaris (Solaris, Stanislaw Lem, 1961)

solaris

Uzun zaman önce keşfedilen Solaris, tutarsız yörünge hareketleriyle bilim insanlarının dikkatini çekmiştir. Gezegenin davranışının yarattığı gizemin çözülmesi için Solaristics adında yeni bir bilim dalı bile türetilir. Solaristics’in amacı, Solaris’in yörüngesindeki sapmaların bilinçli bir hareket olup olmadığını anlamak, gezegendeki okyanusun canlı olduğuna dair şüpheleri gidermek ve eğer canlıysa okyanusla iletişim yöntemleri geliştirmektir.

Çalışmalar sonucunda tüm gezegeni kaplayan okyanusun bilinç sahibi olduğu, ziyaretçilerini algıladığı ve onlarla iletişim kurmaya çalıştığı anlaşılır. Üstelik zihin okumak ve zihinlerde illüzyon yaratmak gibi bize göre üstün becerileri de vardır. İletişim çabaları insanlar tarafından zaman zaman saldırgan bir tavır olarak algılansa da, Solaris aslında oldukça barışçıl bir gezegendir.

Gaia (Vakıf’ın Sınırı, Isaac Asimov, 1982)

Gaia

Galaktik İmparatorluk’un kaderini tayin etmek için başka başka disiplinlerden farklı güç yoğunlukları çarpışırken, bir yanda usulca ama emin adımlarla gelişmekte olan kolektif bir bilinç vardır. İsmini Yunan mitolojisindeki her şeyi yaratan Toprak Ana’dan alan Gaia, her bir atomuyla topyekun canlıdır ve ayrı ayrı her bir canlı bileşeni tek bir bilinç oluşturur. Bireylerin dilinde birinci tekil şahıs yerine “ben, biz, Gaia” vardır.

Gaia, Robot Serisinden tanıdığımız R. Daneel Olivaw‘ın geliştirdiği yaşayan bir projedir. Dolayısıyla tıpkı Daneel gibi, Gaia da insan iradesini öncelikli tutar. Hatta taşından bitkisine kadar her bir zerresinin var oluş amacı insana hizmet etmektir. Hikayede bu süperorganizma, tüm o hakimiyet çekişmeleri arasında galaksiye ütopik bir gelecek vaat etmektedir. Gene de ütopyayı tepeden inme bir şekilde kabul ettirmek yerine tercihi tarafsız bir insana bırakır.

Pandora (Avatar, 2009)

avatar

Dünya’nın kaynaklarının tükenmesi insanlığı zorunlu keşiflere itmiştir. En yakın komşumuz Alpha Centauri’deki bir gaz devinin şirin uydusu Pandora, zengin unobtanium kaynaklarıyla cazip bir hedeftir. Sadece Na’vi‘lerle birebir iletişim halinde olduğumuzdan, onca biyolojik çeşitliliğe rağmen gezegenin yerli halkı olarak Na’vi’leri tanırız. Ancak Pandora da tıpkı Gaia gibi kolektif bilince sahiptir. Oldukça barışçıl ve yaşama saygılı bir düzene sahip Pandora ekosistemi, ortak bilincin savaş sanatındaki avantajını istilacılara karşı kullanmaktan çekinmez.

Unicron (Transformers)

unicron

Transformer’ların gezegene dönüşebilenidir. Yaşayan gezegenlerle ilgili yaptığımız genellemelerin en güçlü istisnasıdır. Canlı olmadığı gibi canlılığa değer de vermez. Onu bir yaşayan gezegen yapan şey bilinç sahibi olması ve gök cismi gibi uzay boşluğunda bulunmasıdır. Yakıt olarak gezegen yer.

Erythro (İntikam Tanrıçası, Isaac Asimov, 1989)

erythro
Görsel: Guimero64/DeviantArt

Gelecekte yeryüzü tüm nüfusu ağırlayamayacak kadar yıpranmış ve insanlığın bir kısmı Dünya yörüngesinde yerleşim birimleri kurmuştur. Her ne kadar medeniyetin gelişmesiyle politik sınırların ortadan kalkmasını umsak da, Asimov’un kurgusundaki yerleşim birimleri yeni ayrılıkları ve çekişmeleri getirmiştir. Bu sırada birimlerden biri Alfa Centauri’nin yarı mesafesinde bir komşu kızıl cüce keşfedip Dünya’dan gizlice ayrılır.

Kızıl cüceye İntikam Tanrıçası Nemesis‘in adı verilir. Yıldız sistemindeki gaz devinin kızıl uydusu Erythro pek misafirperver değildir. Üzerini yoğun bir şekilde kaplayan bakteri türü dışında canlılık tespit edilememiştir. Bu bakterinin de akıl sağlığını tehdit eden bir çeşit veba salgınına sebep olduğu sanılmaktadır. İlerleyen zamanlarda bu bakteri kütlesinin aslında kolektif bilinçle hareket eden bir süperorganizma olduğu anlaşılacaktır. Veba dedikleri şeyin sebebi ise Erythro’nun iletişim çabaları sırasında insanlara zarar vermesidir.

Romanda Erythro‘daki tüm maddenin kolektif bir bilince sahip olup olmadığı açıklanmıyor, ancak gezegendeki tek canlı türünün ortak bilinçle hareket etmesi onu bir yaşayan gezegen yapıyor. Karakteri ise biraz nazlı; canayakın olduğu halde Erythro’nun kalabalıklardan pek hoşlanmadığını söyleyebiliriz.

Hazırlayan: Sibel İnce

Kapak Görseli: BanishedPrince / DeviantArt

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

stanislaw-lem-10

Stanislaw Lem Kitaplarında Geçen Unutulmaz Sözler

“Yani insan, olabilecek en kötü şeylerin kendi yokluğunda gerçekleşip sona ermesi umuduyla gidiyordu yıldızlara.” – …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin