“Uzun yıllardır uzaylıların bizim gibi olacağını varsaydık, ancak bunun yerine anlaşılmaz bir yapay zekâ biçimi olduklarını düşünmek hiç de mantıksız değil,” diyor İngiliz astronom Lord Martin Rees. Dünya’da doğal seçilimle birlikte zeki yaşamın ortaya çıkması dört milyar yıldan fazla sürdü, ancak gezegenimizin ölümüne milyarlarca yıl daha var. Bu süre zarfında zekâ tamamen yeni yönlerde gelişebilir. Biz insanlar Darwinci evrimin sonuna yaklaşıyor olabiliriz, yani artık hayatta kalmak için en güçlü hâle gelmemiz gerekmiyor, yapay zekâlı zihinlerin teknolojik evrimiyse henüz yeni başlıyor.
İnsanların inorganik zekâ tarafından ele geçirilmesine veya aşılmasına sadece bir veya iki yüzyıl kalmış olabilir. İnsan türü, eğer bu gerçekleşirse makineler devralmadan önce Dünya tarihinde sadece kısa bir ara dönemden ibaret olacak. Bu durum, evren hakkında derin bir soru gündeme getiriyor: Uzaylılar da bizim gibi etten kemikten mi, yoksa yapay ve teknolojik bir şey mi? Eğer makinelere daha çok benziyorlarsa nasıl bir yapıları olabilir ve onları nasıl tespit edebiliriz?
Bize Benzemiyorlar!
Birçok kişi, insanlığın zekânın zirvesi olduğunu varsayıyor, ancak türümüzün daha yapay zihinlere doğru giden yolda bir basamak olması mümkün. Bu, evrenin neden bizi andıran yaşam bakımından bu kadar boş olduğunu da açıklayabilir. Evrende organik olmayan zekâya doğru evrimsel bir geçiş kaçınılmazsa teleskoplarımızın insan benzeri zekâyı hâlâ o formdayken yakalama ihtimali de çok düşük. Belki de uzaylılar, uzun zaman önce var olan diğer organik yaratıkların uzaktan elektronik torunları. İnorganik uzaylı yapay zekâ olasılığı çarpıcı senaryoları gündeme getiriyor. Eğer bu varlıklar oradaysa bizden tamamen farklı bir şekilde düşünüp davranabilirler. Fark edilmek istemeyebilirler; hatta niyetlerini anlamak imkânsız bile olabilir. Ancak birkaç tahminde de bulunulabilir.
Bir kere, inorganik zekânın bir atmosfere ya da doğduğu gezegene ihtiyacı olmayacak. Yıldızlararası – hatta galaksiler arası – yolculuklar, ölümsüze yakın varlıklar için pek de korkutucu değil. Üstelik sıfır kütle çekiminde yaşamayı tercih edebilirler çünkü orada çok büyük ve hafif yapılar yapmak mümkün. Örneğin, enerji toplamak için devasa ve incecik bir yapıyı gezegen yerine uzayda inşa etmek daha kolay.
Ayrıca, bir yıldızın yörüngesinde yaşamaya bile ihtiyaç duymayabilirler. Belki de henüz hayal bile edemediğimiz yeni enerji elde etme yollarına sahip olabilirler. Silikon temelli beyinleri varsa, “bilgi işlem” için gereken enerjinin düşük sıcaklıklarda daha az olduğunu fark edebilirler ve böylece gezegen sistemlerinden uzaktaki soğuk bölgelerde daha az enerji harcarlar. Nitekim, kozmik mikrodalga arka plan radyasyonu – Büyük Patlama’dan kalan radyasyon – evrenin genişlemesiyle beraber daha da soğuyana kadar milyarlarca yıl boyunca uyumayı tercih edebilirler.
Bizimle aynı temel arzulara sahip olmayabilirler. Biz doğal baskılar sonucu genişlemeci bir tür olarak evrimleştik. Seçilim, hem zekâyı hem de saldırganlığı destekledi. Ancak doğal baskılar bu yapay varlıklar için geçerli değilse saldırgan olmaları için de hiçbir sebep yok. Belki de sadece derin düşüncelere dalmak isterler. Hiçbirini görmemiş ve onlar tarafından istila edilmemiş olmamız, orada olmadıkları anlamına gelmiyor. Belki de daha düşüncelidirler. Evrendeki “büyük sessizliğinin” onların yokluğunu mu, yoksa sadece tercihlerini mi yansıttığını değerlendiremeyiz.
Ayrıca onların bir “uygarlık” olacağını bile varsayamayız. Dünya’da bu terim, bireylerden oluşan bir toplumu ifade eder. Buna karşılık, uzaylılar tek bir bütünleşik zekâ olabilir. Daha kötümser bir yaklaşımla bakmak gerekirse filozofların “felsefi zombi” dediği şey olabilirler. Bilinç; insanlar, maymunlar ve köpekler gibi organik beyinlere mahsus olmayabilir. Elektronik bir zekâ süper insan gibi görünse bile, öz farkındalığa veya içsel bir yaşama sahip olabilir mi? Eğer gerçekten böyleyse, canlı olmalarına rağmen evrenin güzelliği, harikası, gizemi ve kendileri üzerine düşünemezler. Oldukça kasvetli bir olasılık.
Alternatif olarak tıpkı bir maymunun kuantum teorisini anlayamaması gibi, daha gelişmiş zekâları sayesinde bizim anlayamadığımız önemli gerçekleri anlayabilirler. Evrenin ne aklımızın ne de duyularımızın kavrayabileceği karmaşıklıklar içerebileceğini düşünebiliriz, ancak elektronik beyinler tamamen farklı bir algıya sahip olabilir.
Arayışa Etkileri
Eğer uzaylı zekâsı organik olmayan bir yapıya daha yatkınsa bu durum Dünya Dışı Zekâ Arayışı (SETI) için ne anlama geliyor? Birkaç on yıl içinde, diğer gezegenlerde biyo-imzalar tespit etme (örneğin atmosfer kimyası ya da bitki örtüsü) yeteneğine sahip olma ihtimalimiz bir hayli yüksek. Ancak yapay yaşamı tespit etmek için elektronik iletimler gibi “tekno-imzalara” bakmamız gerekecek. SETI’nin odak noktası spektrumun radyo kısmı. Ancak elbette dışarıda neler olabileceği konusundaki cehaletimiz nedeniyle optik ve X-ışını bandı gibi tüm dalga bantlarını keşfetmeliyiz. Mesajlar iletiliyor olsa bile, bunları nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz için yapay olduklarını fark edemeyebiliriz. Sadece 20. yüzyılın genlik modülasyonuna aşina olan deneyimli bir radyo mühendisinin modern kablosuz iletişimi çözmekte yaşayabileceği zorlukları düşünün.
Organik olmayan zekâyı bulmak, kendi Güneş Sistemi’miz içinde bile doğal olmayan olayların ya da faaliyetlerin kanıtlarına karşı uyanık ve dikkatli olmak anlamına geliyor. Green Bank Teleskobu‘nun yakın zamanda yakınlarımızdan geçen ve Güneş Sistemi’mizin dışından geldiğine inanılan anormal nesne Oumuamua‘ya döndürülmesi doğru bir karardı. Ayrıca, asteroitler arasında gizlenen özellikle parlak veya garip şekilli nesneler için de gözümüzü açık tutmalıyız. Bir yıldızın etrafına inşa edilmiş dev, varsayımsal bir enerji toplama yapısı olan “Dyson Küresi” gibi doğal olmayan inşaat projeleri için de kanıt aramamız gerekebilir.
Toparlamak gerekirse astronomlar olarak sürprizlere açık olmalıyız. Açık fikirli düşünmeli ve tuhaf bir şeyi kaçırmadığımızdan emin olmalıyız. Bilim insanları, yaşamın nadir olup olmadığını ve sadece burada, Dünya’da mı doğduğunu hâlâ bilmiyor. Ancak durum böyle değilse ve yaşam başka bir yerde başlamışsa, o zaman zekâ her türlü şekilde evrilebilir. Kendi sistemimizden en az bir milyar yıl daha eski olan gezegen sistemleri mevcut, bu nedenle zekânın çoktan organik olmayan bir forma dönüşmüş olması mümkün.
Belki de aradığımız her neyse doğal seçilim yoluyla evrimleşmiyordur: Sadece makineler daha iyi makineler tasarlıyordur…
Kaynak: