Bir zamanlar bilimkurgusal öngörülerde bulunulurken, farklı kültürlerden gelen insanların gelecekte birbirleriyle Esperanto dilinde veya onun kurgulanmış başka bir versiyonunda konuşacakları varsayılırdı. Esperanto, 1887’de Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından yaratıldı. Son derece basit ve kısa sürede öğrenilebilen gerçek bir dildi. Erken dönem bilimkurguda Esperanto, ‘fütürizm‘ diye haykıran yeni bir dil teknolojisiydi. İyi ama günümüz dünyasında pek çok insan uluslararası dil olarak İngilizce, Fransızca, Çince, Arapça ya da İspanyolca öğrendikten sonra bir de Esperanto öğrenmeyi neden istesin? Genellikle Esperantonun ‘başarısız’ olduğu söylenir. Ancak dilin günümüzde 2 ila 4 milyon konuşmacıya ulaştığı düşünülürse o kadar da başarısız olmadığı görülür.
Dil, bilimkurguda hep bir sorun olageldi. Günümüzün çağdaş bilimkurgu yapıtlarında bile bu sorunun izlerini görmek mümkün. Öyle ya, herkesin şakır şakır İngilizce konuştuğunu duymak hepimize gülünç ve absürt geliyor. Kimi dizilerde ise bu dil engeli birtakım teknolojiler yoluyla aşılmaya çalışılıyor. Star Trek‘in evrensel tercümanı en bilindik örneklerden biri. Söz konusu cihaz, dizilerde gördüğümüz kadarıyla karşıdaki daha tek kelime bile etmeden çeviriye başlayabiliyor. Üstelik karakterlerin ağız hareketlerinden aslında İngilizce konuştukları ve ortada bir çeviri falan olmadığı da rahatlıkla anlaşılabiliyor. Yine de “kurgu” deyip kabulleniyor ve olayı fazla eşelemiyoruz. Peki ama çeviri teknolojisinin her geçen gün geliştiği dünyamızda yeni bir dil öğrenmeye gerek var mı? İleride evrensel tercüman gibi gelişmiş çeviri cihazlarıyla bu sorun aşılamaz mı?
Star Trek’in evrensel tercümanı tıkır tıkır çalışsa da, gerçek dünyada bilgisayar çevirilerine bel bağlamamamız gerektiğini biliyoruz. Çünkü her zaman hatalı çevirilerle karşılaşabiliyoruz. En basitinden, Klingonlarla sadece bir ‘evrensel tercüman‘ kullanarak mı anlaşma yapmak isterdiniz, yoksa yanlışları ve belirsizlikleri yakalayabilmeleri için iki dile de hâkim tercümanları mı yeğlerdiniz? Fazladan dil bilmek her zaman iyidir. Ancak sorun şu ki, bu savaştan hangi dilin galip çıkacağını kestirmek kolay değil. Gelecekte İngilizcenin veya İngilizcenin bir versiyonunun koloniler arası evrensel dil olacağına kesin gözüyle bakanlar ağırlıkta. Ancak Britanya İmparatorluğu’nun İngilizceyi yayması gibi, büyük askeri ve ekonomik güce sahip bir ülkenin kendi dilini tüm insanlığa empoze etme ihtimali de var. Yine de dünya tarihine daha geniş bir açıdan baktığımızda, en gözde dillerin bile sonsuza kadar popüler kalabileceğinin bir garantisi olmadığını görüyoruz.
Grekçe, antik dünyada uluslararası bir dildi ve Mısır’dan Roma’ya kadar birçok ülkede eğitimli kişiler tarafından biliniyordu. Greklerin gücü azaldıkça ve Romalılar yükselişe geçtikçe, Latince giderek uluslararası bir dil hâline geldi. Papalığın Roma’da olması ve uluslararası iletişim amacıyla kullanması sonucu Latince uzun süre popülerliğini korudu. Ardından Fransızca diplomasinin dili hâline geldi ve ancak daha sonra İngilizce uluslararası amaçlar için kullanılmaya başlandı. Gelecekte, Çin’in ve Müslüman dünyasının artan gücü ile belki de Mandarin Çincesi veya Arapça en popüler uluslararası dil olacak, kim bilir.
Şunu baştan belirtelim: Esperanto, dünya üzerindeki herhangi bir ulusa ait değil ve ileride gezegenler (koloniler) arası bir dile de dönüşebilir. Bu fazla iddialı gibi görünebilir, ama aslında oldukça pragmatik temellere dayanıyor. Her şeyden önce Esperantoyu öğrenmek, geleneksel herhangi bir dili öğrenmekten çok daha kolay. Çünkü en başından itibaren kolayca öğrenilebilmesi için tasarlanmış bir yapı var karşımızda. Tabii Esperanto, uluslararası bir dil olarak tasarlanan ilk dil değil. Esperantodan önce Universalglot ve Volapuk gibi birçok proje vardı. Hatta Volapuk’a dair dil kulüpleri bile kurulmuştu. Esperantodan sonra Ido (bir Esperanto lehçesi) ve Interlingua gibi diller ortaya çıktı. Ayrıca Slav dilleri arasında bir tür ortak lehçe sağlama iddiasında olan Pan-Slav dili Slovio da bunlar arasında gösterilebilir.
Gelecekte Esperanto ile ilgisi olmayan, ancak öğrenme kolaylığı açısından benzerlikleri bulunan yeni bir uluslararası veya gezegenler arası dil ortaya çıkabilir. Mesela İngilizceyi Esperanto benzeri bir yazım sistemi ve dil bilgisi ile birleştiren kolay ve yeni bir dil oluşturulabilir. Aynı şey Çince ve Arapça için de geçerli… Peki gerçek dünyada uluslararası bir dil olarak Klingoncaya ne dersiniz? Evet, Klingonca özellikle Star Trek hayranları için önemli bir değer, ancak Esperantonun sahip olduğu yeni kelime üretme mekanizmasından büyük ölçüde yoksun. Ayrıca telaffuzu da epeyce sert ve zor. Birbirimizin yüzüne çemkirir gibi konuşmayı hiçbirimiz istemeyiz sonuçta.
Bir olay örgüsü aracı olarak gezegenler arası dilleri kullanmayı seven her yazar kendi dilini yaratmakta özgür. Dil icat etmek artık neredeyse bir hobi hâline geldi ve size yardımcı olabilecek birçok internet sitesi mevcut. Bu teknolojik imkânlar, en gelişmiş uluslararası yapay dil olan Esperantoyu öğrenmek isteyenlerin de hizmetinde. Ücretsiz internet siteleri ve Duolingo gibi cep telefonu uygulamaları var. Esperanto yayın yapan radyolara bile rastlamak mümkün. Ayrıca Esperanto diline çevrilen eserlerin sayısı da her geçen gün artıyor.
Üstelik Esperanto bilimkurgu literatüründe de bir hayli popüler. Örneğin Philip José Farmer‘ın Riverworld serisi, belki de Esperantoya değinen en ünlü bilimkurgu eseridir. Hatta Eseperanto, serinin devam kitaplarında İkinci Şans Kilisesi‘nin resmi dili olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla öteden beri geleceği, geleceğin dünyalarını ve toplumlarını düşleyen her bilimkurgu yazarının temel düzeyde de olsa Esperantoyu bilmesinde yarar var. Geleceğin neler getireceği belli olmaz.