Hint mitolojisinde incelemeye değer pek çok şaşırtıcı efsane olduğu bir gerçek. Hatta bu efsaneler, ortaya çıkışlarından yüzyıllar sonra bile biz modern insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. O çağın insanlarına fantastik ve mistik gelen bu anlatılar, günümüz araştırmacıları için birer bilimkurgu unsurundan farksız. Zaman yolculukları, klonlanma, kitle imha silahları, uzay gemileri, embriyo transferi, beyin nakilleri… Hint mitolojisinde bilimkurgu adına aradığınız ne varsa ziyadesiyle mevcut.
Peki ama asırlar önceden kalma bu metinlerin sırrı ne? Ya da gerçekten bir sırları var mı? Belki de tüm bu anlamsız mistik sanrıları, gelişen teknolojimize uyarlayarak biz anlamlı hale getiriyoruzdur. Şunu aklınızdan çıkarmayın: Mitolojik hikayelerin zaman zaman bilimkurgusal çağrışımlar yapması yadırganacak bir şey değildir. Öyle ya, özünde ölümsüzlük arayışını anlatan Gılgamış Destanı bile bir açıdan bilimkurgusal sayılamaz mı? Ancak gerçek ne olursa olsun, iş Hint mitolojisine gelince her şey mümkün gibi görünüyor.
Mahabharata ve İlginç Hikayeleri
Mahabharata‘da geçen kesin rivayetler, her türlü mantıklı açıklamaya meydan okuyan cinsten. Uçan taşıtlar (Vimanas), Arjuna’nın seyahati, Nivata Kavachas’la olan savaş, Solwa’nın Saewa adlı uçan bir şehirle Dwaraka’ya saldırması, Siva tarafından tek mermi kullanılarak yok edilen üç yerleşim yeri, Asuraların Dünya etrafında dönen uzay şehirleri ve daha birçoğu…
Nükleer Silahlar
Mahabharata’dan alınan birkaç rivayet, tarihçilerin aklını ziyadesiyle meşgul etmeye yetmiştir. Bunun sebebi Mahabharata’da nükleer silahların kullanıldığına dair belirtilerin olmasıdır. Tarihçilerin içine düşen bu şüphe ateşi, Hindistan’daki bazı kazılarda yeşil camın ve birçok radyoaktif numunenin keşfedilmesiyle daha da körüklenmiştir. Yeşil camın, nükleer patlamalar gibi çok yüksek sıcaklıklarda meydana gelebileceğini söyleyenler vardır.
Mahabharata savaşında 18 günde 1.6 milyon kişinin öldüğü rivayet edilir. Böylesine bir toplu yıkımın kitle imha silahlarıyla bağlantılı olduğunu iddia edenlerin çıkması çok da şaşırtıcı değildir. Rivayetin gerçekliğiyle ilgili olarak modern arkeolojik incelemeler sürmektedir. Ancak eğer rivayetler doğruysa ve gerçekten böylesi bir toplu yıkım yaşandıysa, bunun Nagasaki’de yaşananlarla eşdeğerde olduğu söylenebilir.
Klonlama
Nimi, Srimad Bhagavatam’da hayatını kaybettiğinde ölü bedeninden bir bebek yaratılmıştı. Bebek, klonlanan babasından uzak olduğu için Janaka olarak adlandırıldı ve cinsiyetsiz olduğu için de bu duruma Videha denildi. Mithila ismi verilen bu bebeğin, krallığı da aynı adla anılmaktadır. Başka bir bölümde ise, Sita ve Roma’nın oğlu Lava kaybolduğunda Valmiki’nin klonlamaya benzer bir şekilde çimden “Kusha” ürettiği yazmaktadır.
Mahabharata zamanında yaşandığı rivayet edilen tüm bu olaylar, akla ister istemez klonlama ve ebriyo transferi gibi teknolojileri getirmektedir. Hatta B.G. Matapurka gibi kimi araştırmacılar, Kauravalar’dan teknoloji ile yaratılmış bir şey gibi bahsedildiğinin altını çiziyorlar. Mahabharata’daki tanıma göre Kauravalar, tekli embriyonun 100 parçaya bölünmesiyle ve her bir parçanın ayrı bir kapta büyütülmesiyle yaratılmışlardır. Başka bir deyişle bu durumu bir çeşit tüp bebek uygulaması ya da embriyo bölünmesi gibi yorumlamak da mümkün.
Embriyo Transferi ve Balarama’nın Doğuşu
Emriyo transferi günümüzde tüp bebek (In Vitro Ferzilizasyon) veya Zigot Inrtafallapian Transfer (ZIFT) şeklinde gerçekleştirilir. Her iki süreçte de embriyo rahim dışında geliştirilip daha sonra rahim içerisine yerleştirilir. Devaki’nin 6 fetüsü Kansa tarafından öldürüldükten sonra 7. gebeliğinde fetüsün transferini Vishnu üstlendi. Vishnu, Yogamaya’ya fetüsü Devaki’nin rahminden alıp Vasudeva’nın o sırada Gokul’da Nanda’nın evinde yaşayan ikinci karısı Rohini’nin rahmine yerleştirmesini emretti.
Rahimdeki Savaşçı Abhimanyu
Mahabharata’da, Subhadra hamileyken Arjun ona Chakravyuh’a girmenin sırrını vermiştir. Çıkış prosedürünü açıkladığı sırada anne Subhadra uyuyakalmıştır. Dolayısıyla fetüs Abhimanyu, Subhadra’nın rahmindeyken Chakravyuh’a giriş prosedürünü öğrenmiş ama çıkış stratejisini öğrenememiştir. İnsanların bu kavramı eleştirdikleri dönemler oldu, fakat modern bilim bunun mümkün olduğunu söylüyor. Dr Mokatha Bebeğin Sağ Beyin Eğitimi adlı kitabında bebeğin sağ beyninin hamilelik boyunca aktif olduğundan bahseder.
Organ Nakli
Hinduizm’in en tanınmış tanrılarından biri Ganeşa, dört kollu ve fil başlı olarak tasvir edilişiyle bilimkurguda organ naklinin örneklerinden sayılır. Fil kafasına sahip oluşuyla ilgili hikayelerden birine göre Ganeşa’nın doğumunda Shani ziyarete gelir. Shani’nin bebeğe bakışıyla bebeğin kafası küle döner. Parvati ağlamaya başlar, Vişnu nehrin kenarında uyuyan bir filin kafasını kesip Ganeşa’nın gövdesine yapıştırır.
Zaman Yolculuğu
Eski metinlerde zaman yolculuğuna referanslar bulmak mümkün. Hint mitolojisindeki yaratıcı Brahma’yı karşılamak üzere yola çıkan kral Raivata Kakudmi’nin öyküsü var örneğin. Bu yolculuk uzun sürmemişti ama Kakudmi dünyaya döndüğünde burada 108 yuga geçmişti ve bir yuganın yaklaşık 4 milyon yılı temsil ettiği düşünülüyor. Brahma bu durumu Kakudmi’ye, var oluşun farklı düzlemlerinde zamanın farklı akmasıyla açıklamıştır.
Televizyon Yayını
Dhritarashtra, savaş alanında olup bitenleri görmek istiyordu ama kördü. Krişna, Sanjay’a Dibya Drishti bahşetti, böylece Sanjay Kurukshetra’nın canlı yayınını izleyip Dhritarashtra’ya anlatabilecekti. Dibya Drishti, günümüzün televizyon yayınına karşılık gelmektedir. Sesli veya telepatik komut sistemine sahip, kablosuz bağlantılı bir merkezi bilgisayar sistemi düşünün. Cennetteki kameralar, günümüzdeki uydular gibi Dhritarashtra’nın merak ettiği noktaya yöneltilebilecekti. İşte Dibya Drishti, sistem yöneticisi Krişna’nın yetkisinde, uyduya kablosuz bağlı, kameraları bulunduğunuz yerden kontrol edebileceğiniz bir televizyon sistemi gibiydi.
Sanjay, bir nevi uzak görüş yeteneği elde etmişti. Bu günümüzde televizyon sahibi olmaya benzer ama fazlası var: Krala tüm ülkenin topografisi hakkında detaylı bilgi verebilmesi için tarih ve coğrafya bilgisiyle de donatılmıştı. Böylece Kral, Kurukshetra hakkında hiçbir detayı kaçırmayacaktı.
Yıldızlardan Hayat Prensibi: Akash Ganga
Hindu ilminde kaynağı Himalayalar’da olan kutsal nehir Ganga’nın ortaya çıkışını anlatan ilginç bir hikaye vardır. Ramayana destanında nehrin gökyüzünde doğup, bizi dünyevi günahlardan kurtaracak güce sahip karasal bir akıntı şeklinde yeryüzüne indiği anlatılır. Bu görüşe göre, nehrin evrendeki ilk hali Akash Ganga veya Göksel Ganga adlarıyla da bilinen Samanyolu olarak gözlenebilir.
Bu anlatı, belki de yıldızlardan bize maddesel bir şey ulaşması fikrinin ilk örneği olabilir. Meteorların dünya dışından geldiği 18. yüzyılda ortaya çıktı. Güneş’ten gelen kozmik ışınları fark edişimiz ise 20. yüzyıldaydı.
Geçmişin Uçakları
Hint topraklarının tarihine ve antik bilimine baktığımızda Vimanalarla karşılaşırız. Maharishi Bharadhwaja’nın Vaimanika Şatosu, mevcut teknolojimizden çok daha ileri bir teknolojinin ürünü olan uçakları temsil ediyor. Dranopova’ya göre, Vimana küre şeklindedir ve cıvayla üretilen güçlü bir rüzgar üzerinde çok yüksek hızlara ulaşabilir. Vana Parva’nın 43. bölümünde Arjuna’nın Vimanaların bulunduğu Indra Amaravati’ye gelişinden bahsedilir.
Dünya’yla Güneş Arasındaki Mesafe
Juug Sahastra Yojan Par Bhanu, Lilyo taahi madhur fal jaanun. / Bhanu (Güneş) Juug Sahastra Yojan uzaklığındadır.
Hanuman Chalisa’nın bu iki satırı, Dünya’yla Güneş arasındaki mesafeyi oldukça basit ve isabetli bir şekilde hesaplar. Hindu Vedik literatüründen dönüşüm uygulandığında:
1 Juug=12000; Sahastra=1000; 1 Yojan=8 Mil
12000X1000X8=96,000,000 Mil=153,600,000 Km
17. yüzyılda Giovanni ve Richer, Güneş’in uzaklığını günümüzdekine oldukça yakın bir sonuçla 140 milyon kilometre olarak hesapladılar.
Işınlanma
Srimad Bhagavatam’daki Usha ve Chitralekha’nın hikayesini düşünün. Aşka özlem duyan yalnız ve güzel prenses Usha, bir gece rüyasında yakışıklı bir genç görür. Ancak rüyası bölünür ve “Ah sevgilim, neredesin?” diyerek uyanır. Arkadaşı Chitralekha, rüyasındaki adamı bulup prensese getireceğini söyler ama adamı nasıl tanıyacaktır?
Chitralekha bir dizi portre çizmeye başlar, bu yüzlerden birinin Usha’nın rüyasındaki adam olmasını ummaktadır. Nitekim prenses Lord Krişna’nın torunu Aniruddha’nın yüzünü tanır. O gece Chitralekha, Aniruddha’nın olduğu Dwaraka’ya ışınlanır.
Bu hikayede iki ayrı bilimkurgu ögesi vardır. Biri günümüzde suçluyu teşhis etmekte kullanılan robot resim uygulaması, diğeri ise elbette ışınlanma.
Başarılı Beyin Cerrahları
Son olarak efsaneleri kenara bırakıp gerçek bir bilimsel uygulamadan bahsedelim. Hindistan’da yapılan kazı çalışmalarında elde edilen 4300 yıllık kafatası, bilinen en eski başarılı insan beyni ameliyatını ortaya çıkardı. Aynı zamanda bilinen ilk trefinasyon (kafatasında delik açılması) örneği olarak da kayıtlara geçen bu bulgu, Archaeological Survey of India’nın bilim insanları tarafından elde edildi.
Hazırlayan: Sibel İnce | Kaynak: Speaking Tree
Katkıları için Elif Birol’a teşekkürler.