1976 doğumlu İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari‘nin 2014 yılında yayımlanan “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens” isimli kitabı büyük ses getirmişti. 2017 Haziran itibariyle tam kırk beş farklı dile çevrilen kitap, Homo sapiens’in geçmişini oldukça özgün ve anlaşılır bir tarzda anlatıyordu. Popüler bilim alanında son yılların en başarılı eserlerinden biri olan Sapiens, ülkemizde de çok tutuldu ve hâlâ çok satanlar listelerinde ilk sıralarda dolaşıyor.
Benzer bir çizgide ilerleyen “Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi” ise 2015 yılında raflardaki yerini aldı. Bir yıldan az bir süre sonra da Türkçe çevirisi yayımlandı. Henüz Sapiens kadar çok tanınmasa da, şimdiden ondan fazla dile çevrildi ve hakkında birçok eleştiri-inceleme yazısı çıktı.
Kendisi aslen bir dünya tarihçisi olan Harari, Sapiens’te uzmanlık alanı olan konuda daha çok duruyordu. Homo Deus ise yazarın alanından uzaklaştığı bir kitap olmuş ve kendisi de bunun farkında. “Bunlar birer kehanet değil, yalnızca gelecekle ilgili birtakım öngörülerim,” diyor.
Buna rağmen, kitapta öne sürdüğü çeşitli fikirleri “bu artık böyle olacak, kaçarı yok” tavrıyla anlatıyor. Uzmanlık alanı olmayan biyoteknoloji, yaşambilim gibi bilim dalları hakkında temeli pek de sağlam olmayan varsayımlarda bulunuyor. Burada yazarın kendiSİyle çeliştiğini söyleyebiliriz.
Homo Deus, üç temel kısımdan ve bunların bölümlerinden oluşuyor. İlk kısmın adı “Homo Sapiens Dünyayı Fethediyor” ve bu kısım insanın diğer hayvanlardan farkları üzerinde duruyor, Homo sapiens’i bugün olduğu konuma getiren koşulları sorguluyor. Bizi özel kılan neydi de büyük şehirler kurduk, neyimiz fazlaydı da uzaya çıktık? “Alametifarikamız” neydi?
Kitabın ikinci kısmı “Homo Sapiens Dünyayı Anlamlandırıyor”, insanın evreni nasıl anlamlandırdığını, modern hayata doğru giden yolda neler yaşadığını, günümüz toplumlarını ayakta tutan belli başlı sistemleri inceliyor. Ayrıca yazarın bir çeşit modern din olarak gördüğü “hümanizm”, üzerinde en çok durulan kısım. Hümanizm hangi şartlar altında ortaya çıktı, nasıl değişimler geçirdi, yazar ona neden din yakıştırması yapıyor, diğer dinler gibi hümanizm de artık yavaş yavaş terk mi ediliyor?
Üçüncü ve son kısım olan “Homo Sapiens Kontrolü Kaybediyor” ise günümüzde çok popüler olan bazı konuları işliyor. Otomasyon nereye kadar gidecek? Yapay zekâ gerçekten bizim yerimizi alabilir mi? Teknolojiyi biraz fazla mı abarttık?
Elbette bu yazı, kitabın daha çok bilimkurgusal yönüne odaklanıyor. Yuval Noah Harari, tabii ki kitabı bu amaçla yazmadı ama gelecekle ilgili yaptığı tahminler ister istemez bilimkurguya kayıyor. Bunlardan birkaçını inceleyeceğiz şimdi.
Yazarın daha kitabın giriş kısmında öne sürdüğü fikirlerden biri insanların yaşam süresinin uzamasıyla ilgili. Harari önce, geçtiğimiz yüzyılda tıp ve teknolojideki gelişmeler sayesinde ortalama insan ömrünün iki katına çıktığını, bu sebeple önümüzdeki yüzyılda bu olayın kendini tekrar edeceğini düşünmenin makul olacağını iddia ediyor. Birkaç paragraf sonra ise “[Bu fikir] esasen pek de sağlam bir temele dayanmıyor. 1900’de ortalama yaşam süresi kırk yıldan fazla değildi; çünkü pek çok insan yetersiz beslenme, enfeksiyonlar ve savaşlar nedeniyle ölüyordu. Ne var ki kıtlık, salgın ve savaşlardan sağ kurtulanlar, Homo sapiens’in doğal ömrünü yaşayarak rahatlıkla yetmiş ya da seksenlerine kadar sürdürüyorlardı yaşamlarını.” diyerek fikrini değiştiriyor. Yine de bu kendisini birtakım düşüncelere kapılmaktan kurtarmıyor:
“Başlangıçta aile yapısı, evlilikler, çocuk ve ebeveyn ilişkileri değişecektir. Bugün insanlar hâlâ “ölüm ayırana dek” evli kalmayı umarak ve çocuk yapıp yetiştirmek üzerine kuruyorlar yaşamlarını. Yüz elli yıllık önrü olan birini hayal edin. Kırklı yaşlarında evlense bile yaşayacak yüz on yılı daha olacak. Bir evliliğin yüz on yıl sürmesini beklemek sizce de gerçekçi mi? Katı Katolikler bile duraksayacaktır bu konuda. Günümüzde giderek yükselen birden çok evlilik gerçekleştirme eğilimi daha da hız kazanacak gibi görünüyor. Kırklarında iki çocuk sahibi olmuş bir kadın, yüz yirmi yaşında çocuklarını nasıl büyüttüğünü sadece hayal meyal anımsayabilecek.”
Bu konunun tartışıldığı bir bilimkurgu romanı şahane olurdu doğrusu.
Harari’nin bir başka öngörüsü ise en can sıkıcı distopyadan daha can sıkıcı âdeta. Bildiğiniz gibi, günümüzde birçok bilgimiz internette mevcut. E-devlet tarzı resmi sitelerin yanında, hatta onlardan daha çok, insanlar kendileriyle ilgili bin bir çeşit bilgiyi sosyal medyada paylaşıyor. İşte Harari’nin bu konudaki Person of Interest‘vari görüşleri:
“(…) Google hangi filmi izleyeceğimize, nerede tatil yapacağımıza, hangi okula gideceğimize dair tavsiyeler verecek, iş tekliflerini bizim adımıza değerlendirecek, hatta kiminle flört edip evleneceğimiz konusunda bile fikir beyan edebilecek. “Google baksana,” diyeceğiz, “John da, Paul da benimle flört ediyor. İkisini de farklı açılardan çok seviyorum, nasıl karar vereceğimi bilmiyorum. Elindeki tüm bilgiler ışığında bana tavsiye verebilir misin?”
“Google cevaplayacaktır: Doğduğun günden beri seni tanıyorum. Tüm elektronik postalarını okudum, telefon konuşmalarını kaydettim, en sevdiğin filmleri, DNA’nı, tüm geçmişini biliyorum. (…) Doğal olarak onları (John ve Paul’u) da seni bildiğim kadar iyi tanıyorum. Tüm bu bilgiye, üstün algoritmalarıma ve milyonlarca ilişkinin onlarca yıllık verilerine dayanarak, yüzde 87 ihtimalle, John’la mutlu olacağını söyleyebilir, bu yüzden onunla beraber olmanı tavsiye edebilirim.”
“Hatta seni öyle iyi tanıyorum ki, bu yanıttan hoşlanmadığını biliyorum. (…)” Böyle devam ediyor. Ancak bu tarz bir sistem de bazı fedakarlıklar gerektiriyor. Yazara göre böylesi özverili bir rehberlik hizmeti alabilmek için insanların özgür iradeye sahip olduğu fikrini bir yana bırakması gerekiyor. Korkutucu, değil mi?
Özetlemek gerekirse, Homo Deus modern toplumun dinamiklerinin iyi bir incelemesini yapmasının yanı sıra onlarca farklı bilimkurgu kitabına fikir üretecek kadar çok öngörüye sahip, özenli ve iyi düzenlenmiş bir kitap. Dünya son on beş-yirmi yılda, ondan önceki yüz yılda değiştiğinden daha çok değişti, bu hıza bir şekilde ayak uydurmak, en kötü ucundan tutmak lazım. Bunu yapabilme olanağına da en çok bu dönemde doğup büyümüş nesil sahip. Dolayısıyla, Homo Deus ve benzeri kitaplar en çok onların okuyup sindirmesi gereken eserler.
Hocam, insanlar Harari’yi konuları gereğinden fazla basitleştirmekle suçluyorlar ama ben pek de böyle düşünmüyorum. Ne bileyim uzaktan ilgilenenlere, bilimsel bir eğitim almaya henüz olanak bulamamışlara ciddi bir motivasyon oluşturuyor bence.