Matrix bütün bir dünyanın yanılgı olabileceği konusunda ta Antik Yunan’dan beri devam eden düşüncenin sanatta vücut bulmuş en etkileyici hâllerinden biri olabilir. Matrix’in konusu kabaca, Neo isimli karakterin gerçek bir birey değil de, dünyaya hükmeden makinelere enerji sağlayan milyonlarca köleden biri olduğunu ve bu durumu anlamasın diye (diğerleriyle birlikte) uçsuz bucaksız bir rüyaya yatırıldığını keşfetmesi üzerinedir. Bildiği bütün yaşam aslında dev bir illüzyondur ve yaşam sandığı şeyi sürdürürken gerçek vücudu o esnada makinelere enerji sağlamak için sömürülmektedir.
Neo doğmadan yüzlerce yıl önce dünyayı harap eden bir küresel savaştan dolayı gökyüzü simsiyahtır. Güneş ışığının kaybolmasıyla birlikte dünyanın en başat enerji kaynağı ortadan kalkmış, makineler de kendilerine enerji sağlamak için çareyi insan vücutlarına yönelmekte bulmuştur. Nihayetinde insan vücudu 120 voltluk bir bataryadan daha çok biyoenerji üretir. Morpheus insan vücudundan enerji hasat eden makinelerin, bu enerjiyi bir çeşit füzyon ile karıştırdığını söyler. Fakat bu konu adeta üstünkörü bir biçimde geçiştirilir. Bilimkurguda illa ki keskin bir bilimsel gerçeklik aramıyoruz elbette, sonsuzluğa uzayıp giden ve insan vücutlarını barındıran bataryaların görüntüsü, gereken etkiyi yaratıyor.
Peki böyle bir durum, yani insanların enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi ne kadar gerçekçi? İnsanlar bir sokete yerleştirilip, uykuya yatırılarak devamlı bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir mi? Eğer böylesi psikopatça bir tasarınız varsa, vazgeçmeniz iyi olur, çünkü bütün çabalarınız boşa gidecektir. Basitçe termodinamik, böyle bir şeye müsaade etmez. Termodinamiğin ilk kanununa göre yoktan enerji var edilemez, var olan enerji de yok edilemez. Yani bir sisteme (bu durumda sokete yerleştirilen ve enerji kaynağı olarak kullanılacağı varsayılan bir insan vücudu) verilen enerji ancak hareket ya da ısıya dönüşebilir.
Matrix’te insanlar tamamen uykuda ve bütün hayatlarını rüyada yaşıyor. Gelgelelim uykudaki bir vücut bile pek çok iş yapar. Özellikle beyin, vücuttaki bütün enerjinin beşte birini kullanır. Matrix’teki insanların devasa bir rüyanın içinde yaşıyor olduğunu düşünelim; bu durumda beynin ihtiyaç duyacağı enerji daha da fazladır. Dolayısıyla bunca insanı (ya da makinelerin bakış açısıyla enerji sağlayan besi hayvanlarını) hayatta tutmak bile başlı başına bir enerji kaybıyken, bu insanlardan termik, kinetik ya da herhangi türden bir enerji elde etmeyi beklemek mantıksızdır. Çünkü bu insanlara verilen enerji zaten onların vücutlarında kalacaktır, hayati vücut fonksiyonlarını devam ettirmek ve beynin işlemesini sağlamak için bile büyük bir güç gerekir…
Termodinamiğin ikinci kanununa göre birbiriyle ilişki içinde bulunan iki ya da ikiden fazla sistem arasındaki entropi durmaksızın yükselir. Bildiğimiz kainatta entropi sürekli çoğalır ve her şey düzensizliğe doğru sürüklenir. Bir zaman sonra insan bataryalarına yenilerini eklemek şart olacaktır. Yeni bir insanın hayata gelmesi karşılıksız değildir, dolayısıyla bu sistemden enerji elde etmek yerine sürdürebilmek için devamlı olarak onu beslemek gerekecektir. Bir nevi Ponzi Sistemi gibi.
Termodinamiğin üçüncü yasasına göre, bir sistem mutlak sıfıra doğru ilerledikçe kararlı hâle gelir, yani entropisi düşer. Matrix’teki enerji kaybını en aza indirmek için bütün sistemi mutlak sıfıra varıncaya dek soğutmak gerekirdi ki, bu da bütün enerji kaynağı kölelerin ölümüne sebep olurdu.Sonuç olarak aslında Matrix’in enerji kaynağı olan insan tarlası son derece etkisiz, hatta masraflı bile sayılabilir.
Peki makineler bu sistemi gerçekten enerji elde etmek için mi kurmuştu? Yoksa gerçekte başka bir niyetleri mi vardı? Sonuçta enerjiye bu kadar ihtiyaçları varsa, yer altında insan tarlaları yaratmaktan çok daha iyi seçeneklere başvurabilirlerdi. Kül bulutunu aşıp güneş ışığını toplayabilecek antenler inşa edebilirler ya da nükleer istasyonlar kurabilirlerdi… Belki de amaçları, insanları topyekun biçimde bir köşeye hapsedip, daha fazla yıkıma sebep olmalarını önlemekti…
Makinelerin gerçek amacı bir kenarda dursun, eğer ilk çıkışının ardından yirmi yıl sonra bile hâlâ konuşulmaya devam ediliyorsa, Matrix için harcanmış enerji hiç de boşa gitmiş sayılmaz.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak