Türkler, varlığını bugün de sürdüren dünyanın en kadim milletleri arasındadır. Eskiden boylar hâlinde ve ağırlıklı olarak göçebe şekilde yaşarlardı. Günümüzde bile gerek Orta Asya Türk devletlerinde gerekse Anadolu’da (Yörükler) hâlâ göçebeliğe kısıtlı da olsa devam edenler vardır. Uygurlar gibi yerleşik yaşama çok erken geçen Türk boyları da olmuştur. Yerleşik yaşama geçenler bilim ve teknikte ilerleme fırsatı yakalamış, göçebe olanlar ise kültürlerinin farklı milletlerin kültürüyle etkileşime girmesini sağlamış ve hem o kültürden beslenmiş hem de başka kültürleri beslemiştir. Yazımızın konusuna girmeden önce şu iyice bilinmelidir ki, günümüz tanımıyla bilimkurgu, Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkmıştır. Ondan önceki dönemlerde yazılan bilimkurgu eserleri fantastik ile iç içeydi. Özellikle de İlkçağ ve Orta Çağ’da yazılan bilimkurgu eserleri fantazya, mitoloji ve teoloji ile karışıktı.
Türk dünyasında bilimkurgu edebiyatının kökleri, klasik Türk destanlarına kadar uzanır. Oğuz Kağan Destanı gibi eserler, mitolojik ve fantastik unsurlar içerir. Uygurlara ait olan ve Büyük Hun Hakanı Mete’nin yaşamının destansı ve fantastik öğelerle süslenerek anlatıldığı bu destanda Oğuz Kağan, başka gezegenden gelen bir kadına âşık olur, onunla evlenip kendisinden Gün, Ay ve Yıldız adında üç çocuk yapar. Altay Türklerinin Yaratılış Destanı‘nda ise Evren’in, Dünya’nın ve insanın yaratılışı anlatılır. Türk astronomisinin dönemine göre çok gelişmiş düzeyde olduğunu da ispatlayan bu destanda, gezegenlerin ve yıldızların oluşumu fantastik öğelerle bezeli de olsa gerçeğe yakın bir şekilde aktarılır. Göktürklere ait Orhun Yazıtları da sözü edilmeye değer bir eserdir. Bilge Kağan dönemi ve sonrasını hem tarihsel olarak anlatan hem de sonraki kuşaklara öğütler veren eserin Kül Tigin Anıtı adlı sütununda adaletsiz toplumlarda nelerin olabileceğine dair farazi öyküler vardır. Rahatlıkla distopya olarak değerlendirebileceğimiz bu öyküler de Orta Asya Türk bilimkurgusunun örnekleri arasındadır.
Hunlarla birlikte Avrupa’da etkili olan bir diğer Türk boyu da İskitlerdir. Antik Yunan mitolojisinde yarı at yarı insan şeklinde tasvir edilen Sentor veya Kentaurların İskitler olduğu konusunda ciddi bulgulara ulaşılmıştır. Atı çoğunlukla yük hayvanı olarak kullanan veya arabaya koşan Avrupalıların aksine, Doğu’daki bozkırlardan gelen İskitler ata biniyor, at üzerinde kılıç savuruyor ve hatta at sürerken ok atmak gibi çok zor bir işi bile yapabiliyordu. İşte bu nedenledir ki İskitler ile ilk karşılaşan Avrupa kavimleri, onların atlarla bütünleşik insanlar olduklarını düşünmüştü. İskitler, atlı savaşçılar olarak ünlüdür ve teknolojik gelişmeler hikâyelerinde önemli bir rol oynar. Okçuluk ve savaş sanatları gibi beceriler, bazen gizemli veya bilimkurgusal bir boyut kazanır.
Şöyle düşünün, bugün bizim için ışın kılıcı veya lazer tabancası neyse, o çağlarda taş ve sopalarla savaşanlar için de ok-yay ile kılıç-kalkan da oydu. Bu durumun, özellikle savaş teknolojisinde kendilerinden daha ileri bir boyla karşılaşan Avrupa kavimlerinin edebiyatına da yansıması olmuştur. Avrupa mitolojisini besleyen İskitlerin kendi mitolojileri de vardır ve bazıları bilimkurgu öğeleri içerir. Örneğin İskit tanrıçası Tabiti, sıklıkla yıldızları gezer ve orada gördüklerini kamlar aracılığıyla insanlara öğretir. Bunun dışında, kamların zaman yolculuğu yaptığına ve geleceği gördüğüne inanılır. Ayrıca İskitler’in kayıp şehirler, altından saraylar, efsanevi yerler üzerine söylenceleri de mevcuttur. Atlantis efsanesinin kökeninin de İskit söylencelerine dayandığı düşünülmektedir.
Dede Korkut öyküleri de epik, mitolojik ve fantastik öğeleri yoğunlukta da olsa hem ütopik hem de distopik tarzdaki anlatısıyla o dönemin koşullarına uygun bilimkurgusal içeriklere sahiptir. İslam sonrası Türk edebiyatında ise özellikle yerleşik yaşama geçilmesi, kurumsal devletleşmenin başlaması ve Bağdat Rönesans’ının etkisiyle daha nitelikli eserler görülmeye başlanır. Bunların arasında bilimkurgunun sınırlarında değerlendirilebilecek eserler de vardır. Bugünkü Hindistan’da hâkimiyet kuran Gazneliler, Antik Hint yazmalarına ulaşmış ve Orta Asya’dan getirdiği sözlü eserleri bu yazmalardaki öğelerle birleştirerek fantastik ve bilimkurgusal eserler üretmiştir. Özellikle Ömer Hayyam’ın Rubailerinde söz konusu içeriğe rastlamak mümkündür.
Aynı şekilde Biruni de bilimsel çalışmalarının yanında astronomi içerikli edebi eserler yazmıştır. Ahmedi tarafından yazılan İskendername adlı eserde Büyük İskender’in seferleri anlatılır. Bu anlatı, bolca fantastik ve mistik öğelerle süslenmiştir. Örneğin Büyük İskender, Hindistan seferi sırasında Antik Hint yazmalarında sıklıkla karşılaştığımız uçan araç Vimanalara binen askerlerle savaşmıştır. Hint askerleri, savaşırken ucundan şimşekler çıkaran asalar kullanmaktadır. Firdevsi’nin Şehname adlı eseri de Kadın hakan Tomris‘in Persler ile yaptığı savaşları anlatır. Tomris burada doğa üstü güçlere sahip bir yarı tanrı gibi betimlenir. Büyük Selçuklu Devleti’nin en ünlü veziri olan Nizamülmülk de Siyasetname adlı eserinde, anlattığı her konunun ardından konuyu örnekleyen kurgusal bir öykü aktarır. Bunların bazıları ütopya veya distopya şeklinde değerlendirilebilir.
Osmanlı İmparatorluğu, coğrafi olarak farklı bölgelerden gelen çok çeşitli kültürleri bünyesinde barındırdığı için dönemin edebiyatı da bu çeşitliliği yansıtır. Özellikle Osmanlı Divan Edebiyatı, şiir ve aşk temalarıyla ön plana çıkar. Bilimkurgu gibi fantastik türler, genellikle sözlü halk edebiyatı ile sınırlı kalmıştır. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri göz ardı edilemez. Astronomi, matematik, tıp ve diğer bilim dallarında önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu alandaki bilimsel ilerlemeler, bilimkurgunun daha sonraki gelişimine katkı sağlamıştır. Örneğin, Osmanlı bilim insanı Takiyüddin tarafından geliştirilen “müşahede aletleri,” gözleme dayalı bilimsel çalışmaların temelini atmıştır. Bilim ve teknolojideki bu gelişmeler, Osmanlı edebiyatında bazı fantastik öğelerin ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Halk hikâyeleri ve masallar, mitolojik yaratıklarla, mucizevi olaylarla bezelidir. Örneğin, Evliya Çelebi‘nin Seyahatname adlı eserinde tuhaf ve fantastik olaylar anlatılmıştır. İbn-i Batuta veya Marko Polo gibi daha eski örneklerde gördüğümüz üzere, Evliya Çelebi de gezi notlarını bolca fantastik öğeyle süslemiştir. Gittiği ülkelerin bazılarında kendi kendine hareket eden aygıtlar gördüğünü bile iddia etmiştir.
Orta Asya’daki devletlerde de eş zamanlı ve sonraki dönemde üretim devam etmiştir. Orta Asya, Türk halklarının kökenlerine ev sahipliği yapmış ve bu halkların geleneksel mitolojileri, efsaneleri ve destanları da burada şekillenmiştir. Bu zengin kültürel miras, bilimkurgu yazarlarının ilham kaynağı olmuştur. Orta Asya’da bilimkurgu edebiyatının kökleri, geleneksel Türk efsaneleri ve öykülerine dayanır. Örneğin, Kazak yazar Mukhtar Auezov‘un “Abay” adlı romanı, modern bilimkurgusal unsurları geleneksel Kazak mitolojisiyle harmanlar. Bu eser, bir yandan bilimkurgu öğeleri içerirken diğer yandan Kazak kültürünün derinlemesine anlatımını sunar. Ayrıca, Türkmenistanlı yazarlar da bilimkurgu edebiyatında etkili eserler üretmektedir. Özellikle Saparmurat Niyazov‘un “Türkmenistan Gelecekte” adlı eseri, bilimkurgu ve politika arasındaki ilişkiyi ele alarak Türkmenistan’ın geleceğine dair bir vizyon sunar.
Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde bilimkurgunun gelişimi Sovyetler Birliği döneminde daha yoğun görülmektedir. Örneğin bu dönemde Azerbaycanlı yazarlar, sosyalist ideolojiyi ve teknolojik ilerlemeyi bir araya getiren eserler yazmıştır. Özellikle Mirvarid Dilbazi‘nin “Büyük Eksperiment” adlı eseri, Azerbaycan bilimkurgusunun erken dönem örneklerinden biridir. Bu eserde bir grup bilim insanı, yeni bir toplum düzeni kurmak için deneye girişir. Bu, bilimkurgunun toplumsal meseleleri ele almadaki gücünün bir örneğidir. Kazakistanlı Muhtar Avezov‘un “Uzak Geleceğe Doğru” adlı romanı, Kazakistan bilimkurgusunun önemli bir örneğidir. Bu eser, gelecekteki toplumsal dönüşümü ve insanlığın daha ileriye gitme arzusunu ele alır. Türkmenistanlı Berdi Kerbabayev‘in “Güzel Gelecek” adlı romanı ise Türkmenistan bilimkurgusunun erken dönem örneklerinden biridir. Bu eser de “Uzak Geleceğe Doğru” romanında olduğu gibi gelecekteki toplumsal dönüşümü ve insanlığın daha ileriye gitme arzusuna odaklanır.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanması sonrasında bu ülkelerin edebiyatı da yeni bir kimlik edinmiştir. Bu dönemde Azerbaycanlı yazarlar, bağımsızlık ve kültürel kimlik arayışlarını ele almıştır. Örneğin, Cengiz Abdullayev‘in “Kristal Dünya” romanı, geleceğin dünyasında geçen bir hikâyeyi anlatır ve kültürel değerlerin korunmasını vurgular. Azerbaycan bilimkurgusu, sinema ve televizyon eserleriyle de yaygınlaşma imkânı bulmuştur. “Uğur Böceği” gibi Azerbaycan yapımı bilimkurgu dizileri, genç nesillerin türe ilgi duymasını sağlamıştır. Azerbaycan bilimkurgusu, yerel kültürü ve toplumsal meseleleri küresel bir perspektifle ele alır. Örneğin, Alim Gasimov‘un “Anadolu Efsanesi” adlı romanı, geçmişin mitlerini geleceğin teknolojisiyle birleştirir ve bu birleşimde yeni bir dünya yaratır. Kazakistan ise uluslararası arenada daha tanınır işlere imza atmıştır. Erkinbek Kamalov‘un “Altın Orda’nın Mührü” eseri, Orta Asya’nın tarihini ve geleceğini bir araya getirir. Sonradan Hollywood’a transfer olan Timur Bekmambetov gibi yönetmenlerin nitelikli işleri, Kazakistan bilimkurgusunun dünyaya açılmasını sağlamıştır. 2017 yapımı “Ay’da İlk Temas” adlı film, Kazak astronotların uzaya gitme deneyimini konu alırken bilimkurgusal öğeler de içerir. Öte yandan Kırgız bilimkurgusu da özellikle Cengiz Aytmatov sayesinde ünlenmiştir. “Kurmanjan Datka: Kırgızistan’ın Kraliçesi” adlı film ise tarih ve bilimkurgu unsurlarını bir araya getirerek izleyicilere farklı bir sinema deneyimi sunmuştur.
Ülkemizin bilimkurgu kültürü ta Osmanlı dönemine değin uzanır. O zamanlar “Fenni Edebiyat” olarak anılan bilimkurgu türünde pek çok eser verilmiştir. Bu eserlere dair ayrıntılı bilgilere “Osmanlı Bilimkurgusu: Fennî Edebiyat” yazımızdan ulaşılabilir. Elbette Cumhuriyet’in erken dönemlerinde verilmiş bilimkurgu eserlerimiz de vardır. Örneğin, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın “Müşahedat” adlı eseri bunlardan biridir. Eser, rüyalar ve bilinçaltının derinliklerine yapılan bir yolculuğu anlatırken gerçeklik ile hayal arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Ahmet Muhip Dıranas, Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir ve şiirlerinin yanı sıra bilimkurgusal öğeler içeren öykü ve romanlar da yazmıştır. “Bir Çağdışının Tarihi” ve “Yıldırım Bölgesi,” geleceğe dair öngörüleriyle dikkat çeker. Halide Edib Adıvar‘ın “Kalp Ağrısı” adlı romanında ise modern teknolojinin toplumsal etkileri masaya yatırılır.
Ülkemizde bilinen anlamıyla bilimkurgu, özellikle 1960 sonrasında gelişmiştir. Aziz Nesin‘in Uzay Yolu eseri, bunların arasında en önemlilerindendir. Tarihe ve dünyaya şekil veren en önemli uygarlıklardan biri olan Türk uygarlığı, sanata ve bilimkurguya da özellikle başlangıç ve gelişim aşamasında büyük katkılar yapmıştır. Modern dünyada gelişime ayak uydurmakta zorlansa da, çağdaş bilimkurguda ivme kazanmaya ve nitelikli eserler üretmeye başlamıştır.