Netflix’de yayımlanan Stowaway filmi, bilimkurgu tarihindeki en bilinen ve tartışmalı kısa öykülerden olan Tom Godwin’in yazdığı “The Cold Equations” (Acımasız Denklemler)‘i akıllara getirdi. Filmde de öyküdeki gibi, gemideki kaçak yolcunun keşfedilmesiyle sekteye uğrayan bir uzay yolculuğu konu ediliyor. Geminin kaynakları, bu fazladan yolcunun ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde değil. Bu yüzden bir kişinin uzay boşluğuna yollanması gerekli.
“Acımasız Denklemler” ilk olarak, editörlüğünü John W. Campbell Jr.‘ın yaptığı Astounding dergisinin Ağustos 1954 sayısında yayımlandı. Campbell,“sert bilimkurgu” türünün tanımlanmasında önemli rol oynayan biriydi. Bilindiği gibi sert bilimkurgu, bilim ve teknolojinin isabetli ve hatasız tasvirlerini içeren anlatıları tanımlıyor. Söylentilere göre Campbell, hikâyeyi Godwin’e birkaç kez geri gönderdi. Çünkü yazar karakterlerin hikâyenin temel ikileminden sıyrılıp mutlu sona ulaşmaları için bir yol bulmaya çalışıyordu. Ancak Campbell, en iç karartıcı son dışındaki diğer hikâye sonlarını reddetmişti.
Stowaway filminde, iki yıllık bir görev için Mars’taki koloniye giden üç kişilik ekip, gemilerindeki bir bölmede bilinçsiz hâlde yatan roket fırlatma teknisyeni Michael’ı (Shamier Anderson) buluyor. İlk başta Michael’ı mürettebatın bir üyesi olması için eğitiyorlar, ancak sonunda kaptan (Toni Collette), gemideki oksijenin dört kişiyi desteklemek için yeterli olmadığını fark ediyor. Mürettebat, bu sınırlamayı aşacak bir yol bulmak için çaba harcıyor. Gemideki sınırlı oksijen, Godwin’in öyküsündeki “acımasız denklemlerden” birinin örneği; insan hayatının değerini umursamayan, acımasız bir doğa kanunu.
Acımasız Denklemler’in yayımlanması bilimkurgu dünyasında sansasyon yaratmıştı. Çünkü bu tür hikâyeler, genellikle tüm umutların kaybolmuş gibi göründüğü bir anda, insanın zekası ve cesareti sayesinde günü kurtarması ile sonlanıyordu. Sayısız aksiyon ve macera filminin buna benzer şekilde sonlandığını izledik, izliyoruz. Bu sansasyonu şöyle örnekleyebiliriz: George R.R. Martin’in Game of Thrones eserinde anakarakter Ned Stark’ın ve diğer anakarakterlerin ölümlerini hatırlayın. Yazar ve okuyucu arasındaki adı konmamış anlaşmanın bozulmasının, karakterle özdeşleşmiş hâlde kendini güvende hisseden okuyucuya yaşattığı şok duygusuydu bu sansasyonun sebebi.
Godwin’in hikâyesinde Barton adlı pilot, ölümcül hummadan etkilenen gezegen kolonisine serum taşıyan küçük bir acil durum gemisini kullanmaktadır. Geminin onu ve ilacı gezegene götürmeye yetecek kadar yakıtı vardır. Barton gemisinde bir kaçak yolcu bulur, gezegendeki kardeşini ziyaret etmek isteyen bir genç kızdır bu. Kız, bir kaçak yolcunun keşfedilmesinin hemen ardından gemiden atılmasını zorunlu kılan katı kuralı bilmemektedir. Barton kızı ölümüne yollamazsa, serumu teslim edemeyecek ve daha fazla insan ölecektir.
Hikâye, tren problemi olarak da bilinen etik düşünce deneyinin bir versiyonudur aslında. Problem şöyledir: Beş kişi, bir tren rayına bağlanmıştır ve tren de son hızla gelmektedir. Treni bir düğmeye basarak, yalnızca bir kişinin raylara bağlı olduğu başka bir yola yönlendirebilirsiniz. Ne yapardınız? O düğmeye basarak bir kişinin ölümünün sorumluluğunu mu üstlenirdiniz, yoksa hiçbir şey yapmadan beş kişinin ölmesine mi izin verirdiniz? Problemin daha ileri bir hâli de şöyledir: Ağır ve geniş gövdesi ile treni durdurabilecek kadar şişman birini raylara iterek, raylara bağlı beş kişiyi kurtarır mıydınız? Pek çok insan, doğrudan temas ederek, örnekteki şişman adamı itmeyi kabul etmezken, rayları değiştirmek için bir düğmeye basmayı daha kabul edilebilir buluyor. Acımasız Denklemler’de Barton, Marilyn’in adını ve geçmişinin bir kısmını öğreniyor ve böylece tehdit altındaki koloniciler onun için yüzleri ve isimleri olmayan bir kalabalık hâline geliyor.
Bazı bilimkurgu hayranları için Acımasız Denklemler, türün mihenk taşı hâline geldi. Bilimkurgu alanında bilimsel çalışmaları olan profesör ve bilimkurgu yazarı James E. Gunn şöyle diyor: “Eğer okuyucu, insanlık ve insanlığın çevresiyle ilişkisi üzerine anlatılmak istenenleri anlamıyor ve takdir etmiyorsa o okuyucu muhtemelen bilimkurguyu takdir etmiyordur.” Bu görüşe göre bilimkurgu, çoğu diğer türün konusu olan belirsiz ve istikrarsız insan duyguları ve tavırlarına karşı, “kesin ve değişmez doğa kanunları”nın önceliğini vurgular. Tür, bilimkurguyu böyle tanımlayan hayranlar tarafından, zor gerçekleri takdir edenler ve bunlarla yüzleşen erkekler için bir sığınak olarak görülür.
Teknolojik ışıltının ardında (hikâyenin çoğunda gemi ve nasıl çalıştığı anlatılır), “Acımasız Denklemler” bilimkurgunun Western köklerini net bir şekilde gösterir. Kolonicilerin yerleştikleri gezegenler ve uzay, kovboy anlatılarındaki gibi “sınır” olarak adlandırılır ve Marilyn, oradaki zorlu koşullara dair kadınsı bilgisizliğiyle, cinsiyetiyle yakından bağlantılı ölümcül bir hata yapar. 1939 yapımı Dodge City filminde ve diğer bazı Western filmlerinde görülen, kanunlara pek uyulmayan Vahşi Batı kasabalarına gelen birçok kadın öğretmen gibidir Marilyn. “Yumuşak rüzgarlar, sıcak bir güneş, müzik, ay ışığı ve zarif tavırların dünyasına aitti o, sert, kasvetli sınır bölgelerine değil,” der öykü Marilyn için. O kanunsuz kasabaları “uygarlaştırmak” ve onu böylesi zarif yaratıklar için güvenli kılmak adına, erkek kahramanın acı verici kararlar alması ve artık o uygar topluluğa uyum sağlayamayacağı kadar derin acılar çekmesine sebep olan korkunç eylemlerde bulunması gerekir.
Acımasız Denklemler, antolojilerin önemli yere sahip olduğu bilimkurguda en çok antolojiye girmiş öykülerden biri olmasına rağmen, son yıllarda övülmekten ziyade eleştiriliyor. Hikâyeyle ilgili suçlamalar temelde onun yapmacık önermesine dayanıyor. Hikâyenin kendi değer sistemi içinde bile, beklenmedik durumlarla başa çıkmak için hazırlıklar olmadan tasarlanan bir görev, evrenin kayıtsızlığının ispatı değil kötü mühendisliktir. Yazar Cory Doctorow, hikâyeyi şirketler gibi ekonomik aktörlerin, hem etik dışı eylemlerde bulunup hem de kendilerini bu eylemin sonuçlarından korudukları durumları tanımlamak için kullandıkları “ahlaki tehlike” terimine bir örnek olarak gösteriyor.
Stowaway toplumsal cinsiyet üzerine çağdaş görüşleri yansıtırken, Acımasız Denklemler’in temel önermesini karmaşıklaştırıyor ve bir noktaya kadar genişletiyor. Bir doktor ve ekibin tıbbi araştırmacısı olan Zoe Levenson (Anna Kendrick), hiçbir şey bilmeyen bir Marilyn değildir elbette. Mürettebat, üyelerinden birini feda etmek zorunda kalmaktan kaçmak için çözüm yollarını tükettiklerinde, Zoe ekibin kalanını kurtaracak bir intihar görevine gönüllü olur. Bu asilce ve kahramancadır. Stowaway, Zoe’nin hikâyedeki problem unsuru değil anakarakter olmasıyla Acımasız Denklemler’den farklıdır ve Zoe kendini feda ettiğinde film aniden biter. Ancak Zoe’nin ölümü, kısmen yaptığı bir hatanın sonucudur (bir oksijen tüpünü düşürmek). Daha da önemlisi, Zoe’nin mürettebat üyesi olarak yetkinliğine ve dayanıklılığına rağmen, ölümünün sebebi yumuşak kalpliliği olmuştur.
Mürettebat üyeleri, yalnızca üçünün hayatta kalabileceğini ilk öğrendiklerinde Zoe dünyadaki karargahta bulunan uzman teknisyenlerin bir çözüm olmadığını söylemelerine rağmen, çözüm aramak için Michael’ın ölümünü ertelemekte ısrar ediyor. Tıpkı Marilyn gibi, “sert ve amansız” gerçeklere karşı sonuçsuz bir mücadeleye giriyor ve sonunda bu gerçekler tarafından yok ediliyor. Zoe, Marilyn gibi “acınası bir kurban” olmaktan çok bir kahraman olabilir, ancak yine de akıl dışı duygu ve tepkileri mahvoluşuna neden oluyor.
Zoe’nin duyguları, asla ayak basamayacağı Mars’a bakarken onu biraz avutuyor ve görevin “hayatına hayal edebileceği her şeyin ötesinde bir anlam vermesini” umduğunu hatırlıyor. Bu anlam, bilimsel çalışmasından ziyade başkaları uğruna fedakârlıkta bulunmasında saklı. Bilhassa kadınsı bir erdem bu ve tıpkı Marilyn’in Godwin’in hikâyesinin sonunda kendi ölümüne boyun eğişi gibi, Zoe da buna boyun eğmiştir. Denklemler 1954’te olduğu kadar acımasızdır halen ve her iki hikâyede de denklemin sonucu, soğuk boşlukta ölen genç bir kadın olmuştur.
Hazırlayan: Gökhan Karagül | Kaynak