Tekillik (singularity), teorik fizikçilerin ve bazı fütürologların sıkça kullandığı bir kavram. Kökeni 18. yüzyılın sonlarına uzanıyor. Pierre-Simon Laplace, o dönemde yerçekimi yoğunluğuna bağlı olarak bazı dev gök cisimlerinin kendi ışıklarını yutup kararabileceği konusunda spekülasyon yapıyor ve böylece kara delik kavramını ilk kez ortaya atıyor. Ancak bu isimsiz kavram, teorik fizik alanındaki gelişmelerin hız kazanacağı 20. yüzyıla kadar unutuluyor. 1950’lerde John von Neumann’ın, teknolojik gelişmelerin kendi kendini besleyerek hızlanması anlamında “tekillik” terimini kullandığı iddia edilse de, kavramın modern fiziğe kazandırılması Roger Penrose ve Stephen Hawking’in çalışmalarına dayanıyor. İkili, Laplace’ın yüzyıllar önce öne sürdüğü bu fikri, genel görelilik teorisine dayanarak “tekillik” olarak tanımlıyor. Teknolojik ilerlemenin kendi kendini hızlandırarak tekillik olarak adlandırılması ise 1990’larda Ray Kurzweil’in çalışmalarıyla yaygınlık kazanıyor.
Bu birbiriyle ilgisiz iki alandaki kullanıma ilham veren şey, sözcüğün çağrıştırdığı geri dönüşsüz ivmelenme. Genel görelilik denklemlerinin özel bir çözümü, tıpkı Laplace’in dediği gibi belirli kütle şartını sağlayan yıldızların yakıtlarını tükettikten sonra içe çökerek yoğunlaşacaklarını, yoğunluğun kritik bir eşikten sonra ışığın kaçmasına izin vermeyeceğini öngörür. Yoğunluk sonsuza yakınsarken tekillik kendini oluşturan yasalar da dâhil her şeyi yutarak veya tanımsız hâle getirerek bir paradoks yaratır. Neyse ki Neumann-Kurzweil tipi teknolojik tekillikte paradoks yok. Her şeyi yutan bir kara delik de yok. Daha iyimser bir tekillik bu. Teknolojik gelişim giderek hızlanıyor bu tekillikte. Robotları robotlar, yapay zekâyı yine yapay zekâ üretiyor. Teknoloji artık insan çabasına bağımlı olmadan kendini sürekli besleyerek sonsuza yükselen bir spirale dönüşüyor. Böyle bir dünyada insanın rolünün ne olacağını tartışıyor kimi fütürologlar.

Ekonomide de benzer bir kavram var aslında. Karl Marx buna tekelleşme diyor yazdıklarında. Marx’taki tekelleşme de teknolojiye dayanıyor aslında. Marx üretim araçlarını, yani sermayeyi sabit ve değişken olarak ikiye ayırıyor. Değişken sermayeyi insan, sabit sermayeyi makineler oluşturuyor. Sanayi devriminin sosyal yıkıcılığı başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa’da hissediliyor o dönemde. Tarımdan sanayiye akan insan gücü buhar makineleri karşısında sürekli gerilemekte, mevzi kaybetmekteydi. Marx bu tabloya dayanarak üretim giderek artarken ücretlerin düşeceğini, işsizliğin yükseleceğini, kapitalist kârın bir bölümünün yeni makine yatırımlarına akarak insanı biraz daha dışlayacağını, işsizliğin kâr oranlarını düşüreceğini, zayıf şirketlerin güçlüler tarafından yutulacağını, bu döngünün sermayenin çok az odakta toplanmasına, halkın isyanına kadar süreceğini öngördü.
Marx bu kehanetleri 1850’lerde yaptığında, özellikle İngiltere’de kapitalizm dizginlerinden kurtulmuş önüne geleni ezip geçen gerçekten vahşi bir sistemdi. Aradan geçen zaman Marx’ı haklı çıkarmadı. Batı’da kapitalizm kontrol altına alınıp ehlileştirildi. Şirketler büyürken, bazen kendiliğinden bazen devlet zoruyla bölünerek Marx’ın öngördüğü tekelleşmenin önüne geçildi.

Bu uygulamanın en önemli örneklerinden biri Standart Oil şirketinin parçalanmasıydı. Petrol sektörünün %90’unu kontrol eden Standart Oil, 1911 tarihli davada aralarında Chevron, Mobil, Exxon’un da bulunduğu otuz dört şirkete bölündü. Aynı yıl tütün sektörünün yüzde seksenini kontrol eden American Tobacco mahkeme kararıyla bölündü. 1982’de AT&T, anti tröst davasına konu olarak farklı şirketler arasında paylaşıldı. Yazılım devi Microsoft’un Internet Explorer ve Windows’u paket hâlinde pazarlaması bu eski yasayı yeniden harekete geçirdi. Windows başka geliştiricilere açıldı. Windows içinde çalışan Google Chrome, Mozilla gibi tarayıcılar böyle doğdu. Facebook, Google gibi şirketlere açılan davalar ise bu yazı yazılırken sürüyordu.
Kapitalizm, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle alternatifsiz kalırken sessiz sedasız kabuk da değiştirdi. 17,18 ve 19. yüzyıl kapitalizmini buhar makinelerine dayalı madencilik, tekstil, gemi yapımı, demiryolu taşımacılığı taşırken yirminci yüzyılın tarihini bir süre elektrik ve otomotiv sektörleri belirledi. Ama elektronik devrimi gümbür gümbür geliyordu. Merkezinde de adı Latincede kehribar anlamına gelen elektronlar vardı. Bu tür kapitalizm sadece kaba anlamıyla sermayeyle yetinmiyordu. Çok iyi eğitimli insan da bu sermayenin içindeydi artık. Elektronlara hükmeden, onları ses ve görüntü oluşturacak formlarda elektromanyetik dalgalara dönüştüren, ışık hızında yayan, toplayan, kaydeden, hayatın her alanında kullanılan sayısız araca temel olan teknoloji, yirminci yüzyılın ekonomik ve askeri tarihini yazdı.

Yirminci yüzyılın sonlarında doğruysa dijital devrim devasa bir tsunami dalgası gibi bütün yeryüzünün üzerinden geçti. Bu ortamda yeni şirketler yeni bir paradigmayla doğuverdir. Pek çoğu kıvılcımlar gibi parlayıp sönerken bazıları etrafı tutuşturdu. Hayatta kalan şirketler, tıpkı birer kara delik gibi eğitimli insanı da içeren geniş anlamda sermayeyi dünyanın dört köşesinden çekerek tarihte eşi görülmemiş ekonomik devlere dönüştü. Öyle ki bir zamanların petrol ve otomotiv devleri bunların yanında cüceleşti.
MegaTek Şirketler’in Piyasa Değerleri
- Apple; 3.43 trilyon dolar.
- Microsoft;3.13 trilyon dolar.
- NVIDIA; 3.29 trilyon dolar.
- Alphabet(Google);2.33 trilyon dolar.
- Amazon; 2.3 trilyon dolar.
Bu şirketlerin her birinin piyasa değeri, dünyadaki 189 ülkenin 183’ünün bir yıllık üretim değerinden daha büyük. Sözgelimi Türkiye’nin üç yıllık toplam geliri Apple’in piyasa değerine yetişemiyor. Diğer bir ifadeyle koca bir ülkenin üç yıllık toplam geliri Apple şirketini almaya yetmiyor.
Parasal büyüklük de değil mesele tek başına. Her bir şirket ürün ve yazılım ekosistemiyle yüz milyonlar, belki milyarlarca insana ulaşıyor. Kurum ve bireysel kullanıcıları sayısız uygulama ve araçla kendine bağlıyor. Onlardan satış, kiralama ya da stream hizmetiyle para alırken, yanında o tüketiciye ilişkin ticari değeri yüksek profil bilgisi de ediniyor. Tarihte görülmemiş miktarda veri her gün her saat her dakika devasa veri merkezlerinde depolanıyor, analiz ediliyor. Bu profil, nefes alma fırsatı bulamayan tüketicinin karşısına yeni servisler çıkarmak için kullanılıyor. Yeni gelen jenerasyonlar da var olmak için bu teknolojik ekosisteme öbek öbek giriyor, âdeta bu ekosistemin içine doğuyor. Mark Zuckenberg’in Metaverse’i şimdilik başarılı olmamış gibi görünse de, sosyal medya bir bütün olarak ele alındığında dijital evren artık var olmanın, var olduğunu kendine ve başkalarına göstermenin bir gerekliliğine dönüşmüş durumda.
Teknokapitalistik Tekillik ve Siyaset

Adli bilimin öncüsü sayılan Edmond Locard’ın ünlü önermesidir her temasın iz bıraktığı. Locard bunu on dokuzuncu yüzyılda söylemişti. Evet, her temas iz bırakır ama belirli bir süre için. Sonra rüzgâr, yağmur, üzerinden geçen bir araba lastiği o izi siler. Dijital evrende atılan en küçük bir adım, beğenilen bir tvit, ziyaret edilen bir sayfa ise silinmeyecek bir iz bırakır. O iz sokakta rüzgâra, yağmura açık bir şekilde kalmaz. Belirli sıcaklık ve nem seviyesinde tutulan korunaklı veri merkezlerinde saklanır. Dijital izlerin hangi veri merkezlerinde saklandığı bilinemez. Kaldı ki başka merkezlerde kopyaları mevcuttur. Locard’ın ünlü önermesi, “her dijital hareket silinmez, bir iz bırakır” olarak uyarlanabilir günümüze.
Tek tek bireylerin izleri hiçbir şey ifade etmez. Her bir iz büyük bir profil resminde piksel gibi birer nokta oluşturur. Noktalarsa büyük resmi. Bu resim birkaç sosyo-ekonomik bireyin resmidir. Bu, ülkesine göre on hatta yüz milyonlarca insanı temsil eder. Bu profiller kâr odaklı şirketlerin değil, güç odaklı siyasetçilerin de ağzını sulandırır. Toplum, belki hiçbir zaman ticari ve siyasi manipülasyona karşı bu kadar savunmasız kalmamıştı. Siyasi güç odakları bu fırsatı değerlendirmekte zaman kaybetmedi.
Cambridge Analytica, Trump, Rohingya Katliamı ve Diğerleri

Facebook içindeki This is your life uygulamasının popüler olduğu yıllarda İngiltere’de Cambridge Analytica adlı bir siyasi araştırma şirketi, 87 milyon Facebook kullanıcısının bilgilerini ele geçirip 2016 seçimlerinde Trump lehine kullanarak seçimin kaderini değiştirdi. Aynı şirket, yine aynı yıl İngiliz kullanıcıların profillerini kullanarak İngiltere’deki Brexit oylamasını ayrılma yönünde etkiledi. Filipinler ve Brezilya seçimleri de bu tür manipülasyonlara sahne oldu. Cambridge Analytica, yüksek olasılıkla Avrupa Birliği ve İngiltere’nin tarihini değiştirdi. Elbette aynı şey A.B.D ve hatta bütün dünya için söylenebilir. Dijital profillerle manipülasyon, Batı dünyasında belki sadece ticari ve siyasi çıkarlar için kullanılırken dünyanın düşük istikrarlı bölgelerinde, mesela Afrika’da doğrudan şiddete neden olabiliyor. Myammar’da ordu destekli Facebook hesaplarının Rohingya Müslümanlarıyla ilgili yalan haberler yayarak soykırımı kışkırttığı Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına girdi.
Kişiselleştirilmiş içerikle siyasi manipülasyonun gücü yabana atılacak bir güç değil. Böylesine ucuz ve etkili bir yönteme dünya tarihinde rastlanmadı. Milliyetçi duyguları güçlü bireylerin ekranlarına göçmen şiddeti, sekülerlerin ekranlarına dini zorbalık, dindarların ekranlarına seküler zorbalık video, haber ya da mesajlarını düşürmek, o bireylerin evlerini tek tek ziyaret ederek sunum yapmaktan çok daha etkili ve maliyetler karşılaştırıldığında neredeyse bedava. Geniş kitlelerse bu bombardımandan korunacak sığınaklara maalesef sahip değil. Aksine kendi inancını, ideolojisi ya da düşüncesini teyit edecek haberleri büyük bir iştahla tüketip çevresine yayarken aksi yöndeki iddiaları görmezden geliyor. Hoşuna gitmeyecek dijital malzeme zaten algoritmalar tarafından engelleniyor. Bu hâliyle internet herkesin her türlü düşünceye ulaştığı bir ortamdan çok düşünceleri, inançları keskinleştirerek birbirine düşman fanatik toplulukların beyin yıkama okuluna dönüşüyor.
Ama yaşadığımız dünya, dehşeti buraya kadar getirip bırakmamaya, daha da enteresan kombinasyonlar yaratmaya kararlı görünüyor. Yüksek teknoloji ve kapitalizm, insanlık tarihi kadar eski bir başka devle, iktidarla bu kez yepyeni bir şekilde birleşiyor.