Uzaylılar Nerede? İşte 6 Temel Teori

Dünya üzerindeki kısacık zamanımızda insanlık olarak pek çok şey başardık: Ay’a ve uzaya insan gönderdik, uzayın derinliklerini görmek için devasa teleskoplar geliştirdik, Mars’a ve Güneş sisteminin derinliklerine insansız araç yolladık. Hatta, bazı organizasyonlar insanlığın bu yolculuğunu daha ileri taşıyor. NASA, Avrupa Uzay Ajansı ve SETI, bu evrende yalnız olup olmadığımızı anlamak için büyük uğraş veriyor. Halihazırda birçok proje, akıllı yaşam için yıldızları ve gezegenleri tarıyor. Bunca çabaya ve emeğe rağmen (henüz ?) bir temas sağlayamadık ve bu bir sorun olmaya başlıyor.

Güneş sistemimiz çok yaşlıdır; hatta o kadar yaşlıdır ki, bilim insanları hala ne kadar yaşlı olduğunu anlamaya çalışıyor. Meteoritlerden elde edilen ipuçlarına göre yaklaşık 5 milyar yaşında ama daha yaşlı da olabilir. Yıldızlararası yolculuk şimdilik imkansız gibi gözükse de yaşam için uzayın derinliklerini taramamızı sağlayan teknoloji her geçen gün gelişiyor. Bu teknolojiyle bulduğumuz gezegenler ve yıldız sistemleri artsa da dünya dışı bir medeniyete rastlayamadık. Evrenin boyutu ve yaşı düşünüldüğünde bir temas gerçekleştirmeliydik; ama gerçekleştiremedik. Peki, neden gerçekleştiremedik?

20. yüzyılda Enrico Fermi, kendine ‘Fermi Paradoksu’ veya ‘Büyük Sessizlik’ olarak bilinen meşhur bir soru sordu: Neden dünya dışı akıllı yaşamı bulamadık veya neden onlar bizi bulmadı? Bilim insanları bu soruya bazı cevaplar vermeye çalıştı; işte en akla yatkın olanları…

Büyük Filtre

Uzaylıların var olma olasılığı yüksektir. Bir teoriye göre uzaylılarla temas kuramamamızın nedeni ise bir şeyin bizi yıldızlararası seyahatten veya uzaylı türleriyle iletişim kurmaktan alıkoymasıdır. ‘Büyük Filtre’ denen bu bariyer, bir medeniyetin bahsedilen gelişmişlik düzeyine gelmesini engelleyen herhangi bir güç veya olgudur. Eğer bu teori doğruysa, uzaylılarla temas kuramamamızın başlıca iki nedeni vardır: Yıldızlararası seyahat yapacak teknolojiye ve konuma gelmeden toplumlar kendi kendini bitirir veya yıldızlararası seyahat teknolojik olarak mümkün değil. İki ihtimal de kulağa hoş gelmiyor.

Çalışmayı yürüten araştırmacılara göre, bu ‘Büyük Filtre’ olgusunun ihtimali, uzaylı yaşamın var olma ihtimaline eşit veya ondan daha büyük. Oxford Üniversitesi’nden Robin Hanson’a göre temas kuramamamızın başlıca nedeni tam olarak bu.

“Güneş sistemimizi veya yakınlardaki başka bir sistemi kolonize eden hiçbir uzaylı medeniyet mevcut değildir. Yani evrenimizdeki trilyonlarca yıldız arasında, hiçbir olası medeniyet bizim ulaştığımız teknoloji ve büyüme seviyesine ulaşamamıştır. Bu da gösteriyor ki sıradan madde ve yaşam arasında bir ‘Büyük Filtre’ mevcuttur.”

Uzaylı yaşamı bulamadığımıza veya Güneş sistemini terk edemediğimize göre, uzaylılarla temastan ne kadar uzaktayız? “Yaşamın bu noktaya evrimleşmesi ne kadar kolay olduysa, temasta bulunma şansımız da o kadar azdır,” diye cevaplıyor Hanson. Yani; evrende ne kadar çok yaşam varsa, dehşet verici bir olayla karşılaşma ihtimalimiz de bir o kadar fazla.

Uzaylıları Rahatsız Etmeyin

Başka bir hipoteze göre ise uzaylı medeniyetler var ama inaktif. “Kış Uykusu Hipotezi” olarak bilinen bu teori, Oxford Üniversitesi araştırmacılarınca ortaya atıldı. 2017 yılında İngiliz bir bilim dergisinde yayımlanan bu teoriye göre, ortam koşulları aktifleşmeleri ve topluluk oluşturmaları için uygun olana dek uzaylılar ‘kış uykusu’na yatıyor olabilirler. Araştırmacılara göre bu uzun uykunun nedeni ise termodinamik yasaları; evrenin sıcaklığı gelişmiş sistemlerin çalışmasını engelleyebilir ve bu sistemlerin aktifleşmek için soğuması gerekebilir. Sistemleri uygun sıcaklıkta tutmak çok zor olduğu için ileri teknolojiler geliştirmek çok zordur. Yani, evren soğuyana kadar uzaylılar uyku halinde kalacaktır.

Ancak; bir medeniyetin gelişimini bizim geleneksel ve hatalı olabilen modellerimizle yorumlamak yanıltıcı olabilir. Peki ya dünya dışı yaşam termodinamik engellere takılmadan var olabiliyorsa? Başka yaşam formları mümkünse? Eğer araştırmacılar teknoloji ve termodinamik yasaları konusunda hatalıysa, bu hipotez tartışma konusu olacaktır.

Galaktik Darboğaz

Avustralya Ulusal Üniversitesi’ndeki astrobiyologların 2016’da yazdığı makaleye göre “Gaian Darboğazı” hipotezi diyor ki; yaşamın gelişmesi için doğal koşullara ihtiyaç vardır ve bu koşullar o kadar yaygın değildir.

Araştırmacılara göre soy tükenmesi, her canlı türünün başına er ya da geç gelecek bir olgu; çünkü bir gezegenin yaşama elverişli olması için o gezegende halihazırda bazı canlı türlerinin yaşıyor olması gerekir , bu türler de atmosferdeki gazların oranını ve konsantrasyonunu zamanla değiştirir. Bu noktada çıkmaz bir durumla karşılaşırız: Bir gezegende yaşanabilirlik olmazsa yaşam olmaz, yaşam olmazsa da yaşanabilirlik olmaz.

Araştırmacılara göre uzaylı yaşamın kalıcı olabilmesi için inatçı olması lazım; “Hayat bir rodeo gibidir, az bir kısmı boğaya tutunabilir.” Bu açıdan bakınca uzaylı yaşamın var olması çok uzak bir ihtimal.

Okyanuslarda Gizlenmiş

europa

Fırlatışından 9 yıl sonra, 2015 yılında, NASA’nın Yeni Ufuklar isimli uzay mekiği tarihte ilk kez Plüton’un buzlu yüzeyinin fotoğrafını çekti. Bu fotoğraflar da insanlığın aklında “Acaba metan ve azot ihtiva eden yeraltı okyanusları olabilir mi?” sorusuna yol açtı. Böylelikle Plüton, Jüpiter’in uyduları Europa, Callisto, Ganymede ve Satürn’ün uyduları Titan, Enceladus ile birlikte ‘taş ve buz kabuğunun altında gizlenmiş bir okyanus’a sahip gökcisimleri arasına girdi.

Yeni Ufuklar araştırma ekibinden Alan Stern’ün ‘gizli okyanuslar’ hakkında bir teorisi var. Gizli okyanuslar, akıntılardan daha stabil bir ekosisteme sahip olduğu için dalgalanma ve enerji kaybı gibi değişimler daha uzun bir zaman alır. Sert bir dış kabuk ise gizli okyanus içindeki olası yaşamı çetin bir iklimden ve atmosferdeki ölümcül gazlardan, yani her türlü dış etkenden korur.

Yine de, buralarda yaşayan bir yaşam formu varsa bile büyük bir engeli aşması gerekir: Büyük ve kalın kabuğu delerek diğer gezegenlere ulaşmak. İnanılmaz bir çaba sarf ederek ancak yüzeye gelebilirler; bu da diğer gezegenlerle mesajlaşmayı oldukça uzak bir ihtimal kılıyor.

Kaçırılmış Sinyaller

Yaklaşık 80 yıldır, radyo teknolojimizle uzayı dünya dışı yaşamın sinyalleri için tarıyoruz. Dünya dışı yaşamdan radyo sinyalleri alabilmek umuduyla 42 tane çanak anten 2007’den bu yana hazır bekliyor. Fakat ya dünya dışı yaşam bizim radyo frekansımızdan habersizse ve kendilerine özgü frekansları bulunuyorsa? Doğru frekanslarda anlaşamadığımız için bir türlü temas kuramıyor olabiliriz.

Bir dizi teleskop kurmak ve radyo sinyalleri için uzayı taramaktansa, İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesi’nden Duncan Forgan’ın bir önerisi var: Galaktik iletişim ağı kurmak. Tıpkı sinyal gönderir gibi, Dünya’nın Güneş önünden geçerken yarattığı gölgeyi uzaylılara bir mesaj iletmek için kullanabiliriz. Forgan, bu mesajları iletecek olan güçlü lazerler kurmamızı öneriyor.

“Uzak bir galaksideki herhangi bir canlıyla iletişim kurmak istiyorsanız bu galaktik iletişim ağını kullanabilirsiniz çünkü doğrudan bir mesajı engelleyecek çok şey olabilir: Toz, gaz, yıldız, karadelik…” diye açıklıyor Forgan. Mesajların uçsuz bucaksız evrende kaybolmasındansa bu dolaylı iletişim ağını tercih etmek daha mantıklı olabilir.

Sabırsızız

Yaklaşık 100 yıldır uzaylılarla temas kurmaya çalışıyoruz, ki bu süre dilimi evrenin ve Güneş sisteminin oluşumuna kıyasla fındık fıstıktır. Cornell Üniversitesi’nden astofizik ve matematik öğrencisi Evan Solomonides, yaklaşık 1500 yıl sonra temas kurabileceğimizi iddia ediyor.

Amerikan Astronomi Topluluğu’nda yayımlanan bir yazıda Solomonides, temas kurma ihtimalimizi inceliyor: “Galaksimizin yüzde 1’inden azını tarayabildik, en az yarısını tarayamadan temas kurmayı bekleyemeyiz.” Yani, herhangi bir dünya dışı yaşam olasılığını düşünmemiz için galaksimizin yaklaşık yarısını araştırmamız gerekiyor.

Solomonides, 1500 yılın nihai zaman sınırı olmadığını belirtiyor. “O zamana kadar temas kuramazsak evrende yalnız olduğumuz tescillenir gibi bir şey söz konusu değil. Sadece; 1500 yıldan önce temas kurmamızın ihtimali düşük.”

Kulağa biraz komplo teorisi olarak gelebilir ama son bir ihtimali de belirtmek gerekir. Herhangi bir dünya dışı yaşam formuyla temas kurulmuş, ama bizim haberimiz olmamış olabilir. Böyle bir durumun gerçekleşme ihtimali nedir? Bunun cevabını da sizlere bırakıyoruz…

Kaynak

Yazar: Alp Kütükçü

Çocukluğundan beri Küçük Yeşil Adam'ın peşinde. "Wake up, Neo..."

İlginizi Çekebilir

uzayli-yaz uykusu hipotezi

Yaz Uykusu Hipotezi: Ya Herkes Derin Uykudaysa?

Enrico Fermi’nin meşhur sorusu ‘Herkes Nerede?’ye çözüm arayışımız devam ediyor. Bugün uzaylıların uykuya yatmış olma …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin