Kapaktaki post apokaliptik sahne eski bir bilimkurgu filmine ait değil. Dünya tarihinin en büyük ekonomik bunalımlarından biri yaşanırken çekilmiş. 1929 yılının 24 Ekim’inde Wall Street’in çöküşüyle başlayan ekonomik kriz yıllarında binlerce aile evlerinin kiralarını, banka kredilerini ödeyemediği için sokağa atılır. Fiyatları çöken tarım ürünleri çiftçileri çiftliklerinden eder. Kimisi çıkış aramak için fotoğraftaki gibi eyaletler arası otoyollara düşer.
Ekonomik krizler Dünya tarihinde 1929’dan önce de görülür. Kutsal kitaplarda yedi yıl kıtlık kavramı krizden başka bir şey değildir. Nedeni bazen kuraklık, bazen büyük coğrafi bölgeleri silip süpüren bir salgındır. Ancak çoğu başladığı bölgede kalır, başka kıtalara hatta ülkelere sıçramaz. Bu anlamda 1929 krizi, küresel krizlerin ilki ve sonuçları itibariyle Dünya tarihinin en büyüğü olarak kayıtlara geçer.
Fitil Ateşleniyor
1920’ler Amerika’sı bir bolluk Amerika’sıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkmıştır. Savaş sanayi, savaştan sonra durmaksızın bu kez siviller için üretime devam eder. Üretim bandı seri üretimde mucizeler yaratmaktadır. Ford fabrikalarının üretim bandında dakikada dört, günde yaklaşık altı bin otomobil üretilmektedir. Otomobil, zenginlerin ulaşabileceği bir rüya oyuncak olmaktan çıkmış, geniş orta sınıflara yayılmaya başlamıştır. Radyo istasyonları ülkenin her yerinde mantar gibi bitmekte, dalgaları tüm kıtaya jazz nameleri taşımaktadır. New York’ta gökdelenler atmosfer derinliklerine bir yarış başlatmıştır. Amerikan endüstrisi tarihte eşi görülmemiş üretim düzeylerinde çalışmaktadır. Müzik endüstrisi doğmuş, Harold Lloyd, Charlie Chaplin’li sessiz sinema, altın çağını yaşamaktadır. İlk Oscar ödülleri o yıllarda verilmeye başlanır.
1974’e kadar Dünya’nın en yüksek binası ünvanını taşıyan ve büyük krizin başlamasına ramak kala tamamlanan yetmiş yedi katlı Chrysler gökdeleni, otomotiv ve gayrimenkul sektöründeki patlamanın doruk noktasıdır.
1920’lerin ortalarına doğru, zenginleşen orta sınıfın yatırım aracı olarak borsayı keşfetmesiyle Wall Street’de neredeyse bütün hisseler yükselmeye başlar. Yükselen senet fiyatları daha çok yatırımcıyı çeker. Gelen yatırımcı fiyatları yükseltir. Yükselen fiyatlar yeni yatırımcılar çeker. Sürekli yükseliş imkansızdır da bir süre sonra insanlar bu imkansıza inanmaya başlar. Zengin olmak artık çok kolaydır. Herhangi bir hisse senedi al ve sonra yüksek fiyattan sat. Ama devam eden yükseliş insanları hisseleri elde tutmaya, ne var ne yok satarak hisse senedine çevirmeye teşvik eder.
Radyo hisse senetleri bugünün Google’ı, Amazon’u gibi popüler hale gelir. Çevrelerinde sürekli borsa konuşan mutlu insanlar gören şüpheciler de baskıya dayanamayıp yatırımlarını hisse senetlerine kaydırırlar. Bu ortamın edebiyatta da yansımaları olacaktır. Sözgelimi F.Scott Fitzgerald’ın romanı Muhteşem Gatsby’nin kahramanı Nick Carraway Wall Street’de bono brokerlığı yapar, mansiyonlarda her akşam zengin partilerin verildiği Long Island’da yaşar.
Yatırıma ayrılacak para tükenince kredi mekanizması keşfedilir. Aracı kurumlar yüzde on, yüzde yirmi marjlarla müşterilerine kredi vermeye başlar. Böylece on doları olan yüz dolarlık yatırım yapabilir. Fiyatlardaki mutlu yükseliş, herkesin ertesi güne daha zengin uyandığı rüya günler böylece devam eder. Roger Bobson gibi bir iki kişi çıkar elbette bu işte bir yanlışlık olduğunu söyleyen. Ama kimse onlara kulak asmaz. Ayakkabı boyacısı çocukların hisse senedi almak için, bahşişleriyle Wall Street’e koşturmaları mit değil, gerçektir.
Derken 23 Ekim 1929’da akşam saatlerine doğru bir satış dalgası gelir. 24 Ekim sabahı dalgalar gelmeye devam eder ve borsa ilk dakikalardan itibaren yüzde on bir değer kaybeder. Önemli yatırım bankacıları borsanın hemen karşısındaki Morgan Stanley binasında toplanır. Düşüşü durdurmak için alım yapma kararı alırlar. Bu alımlar birkaç saat işe yaramış gibi görünür. Araya hafta sonu girer. Ancak haberlerin bütün ülkeye yayılması, kredilerle açılan pozisyonların aracı kurumlar tarafından teminatları kurtarmak için satış yoluyla kapatılması yeni panik satış dalgalarına neden olur. Satışlar değer düşürür, değer düşüşü satış getirir. Borsayı gökyüzüne yükselten spiral artık derinleri hedeflemiştir. 1930’ların ilk yarısına sarkan sürekli düşüş trendi başlamıştır.
Reel Sektöre Sıçrayış
Bu düşüş servetleri yok eder. Finans sistemine panik egemen olur. Bankalar batmaya başlar. Binlerce banka kısa süre içinde kapanır. Parasal çöküş, reel sektöre dönük kredileri etkiler. Krediler erken çağırılır. Gelecek korkusu halkın harcamaları kısmasına neden olur. Bu nedenle düşen talep ve kredi musluklarının bankalar yüzünden kapanması fabrikaları vurmaya başlar. Şirketler çalışanlarını çıkarır. İşsizlik korkusu talebi düşürür. Düşen talep işsizliği artırır. Borsada görülen düşen spiral, reel sektörde bu şekilde çalışır.
On binlerce iş yeri kapanır. Amerika Birleşik Devletleri sosyal bir devlet değildir. İşsizlik, sağlık sigortaları yoktur. İşsiz kalanlar ev kredisi borçlarını ya da kiralarını ödeyemez hale gelirler. Evler boşalır. Kiliseler ve bağımsız yardım kuruluşlarının önlerinde bedava çorba kuyrukları oluşmaya başlar. Mafya babaları bile kamuoyu imajlarını iyileştirmek için bedava çorba dağıtır.
New York’un merkezindeki Central Park da dahil Amerika’nın pek çok şehrinde tenekelerden, tahtalardan yapılmış dönemin başkanı Hoover’a atıfla Hooverville denen gecekondu mahalleleri oluşmaya başlar.
İşsizlik ve parasızlık hırsızlığı, mafyayı, yasa dışı kumarı körükler. Bonnie Parker ve Clyde Barrow ikilisi sonradan Faye Dunnaway ve Warren Beaty‘nin baş rolleri paylaştıkları 1967 yapımı Bonnie ve Clyde‘a konu olacak kanlı maceralarını Büyük Kriz yıllarında yaşar.
Kimisi de para için olmadık yarışmalara katılır. 1920’ler boyunca popülerleşen dans maratonları Büyük Kriz yıllarında çiftler için bir umut haline gelir. Kurallar acımasızdır. Günlerce bazen haftalarca süren maratonda ayakta kalmayı başaran son çift maratonu ve söz gelimi bin doları kazanır.
Elbette yarışmacılara verilen bedava yemek önemli bir motivasyondur. Bu tür bir dans maratonu Horace McCoy’un Atları da Vururlar isimli romanına konu olur. Roman daha sonra Sydney Pollack tarafından filme uyarlanacaktır.
Dünya Savaşı’na Giden Yol
Bu arada Birinci Dünya Savaşı’ndan çok ağır şartlarla yenilerek çıkmış Almanya, Amerikan kredileri ile yaralarını sarmakta Fransa’ya savaş borçlarını ödemektedir. Kriz yüzünden Amerikan bankaları Almanya’ya verdikleri kredileri geri çağırır. Alman Merkez Bankası’nın kasaları birkaç gecede boşalır. Alman finans sistemi çöker ve tarihin gördüğü en ağır enflasyon dalgası Almanya’ya çarpar.
Ekmek almak için el arabaları ile mark taşınmasına ilişkin söylentiler de mit değil gerçektir. İşsizlik ve açlık Alman şehirlerinde kol gezer. Aşırı siyasal akımlar güçlenir. Komünistler ve faşistler sokak çatışmalarına girer. Alman polisi kontrolü kaybetmek üzeredir. Ve Münich’teki birahanelerin birinden Adolf Hitler’in yükselişi başlar.
Kuzey komşu Kanada’nın tarımsal üretimi birkaç yıl içinde yarıdan fazla düşer. Latin Amerika’da Şili, hammadde ticaretinin çökmesiyle krizi içine alır. Krizin etkileri İtalya, Fransa, İzlanda, İrlanda, Avustalya, Hollanda hatta Yunanistan’da yankılanır. Ancak Çin ya da Sovyetler Birliği gibi kapalı ekonomiler görece az etkilenir. Amerika’da piyasaların her şeyi çözeceğini düşünenen başkan Herbert Hoover ne Wall Street’in çöküşüne ne krizin reel sektöre sıçrayışına önlem almıştır. 1933’de seçimi kaybeder ve koltuğunu Franklin D. Roosevelt’e devreder.
Roosevelt New Deal adını verdiği yeni bir politikalar demetini uygulamaya koyar. Emeklilik fonları hayata geçirilir. İşçilere sendikalaşma hakkı verilir. Borsayı düzenleme görevi verilen SEC kurulur. Bankacılık reformu yapılır. Gelgelelim new deal çatısı altındaki uygulamaların birbirleriyle tutarlı bir makro politikaya ait olmaktan çok pragmatik ve kısa vadeli tercihler olduğu eleştirileri gecikmez. Bir toparlanma vardır belki ama kimseyi tatmin etmeyecek kadar yavaştır. Avrupa’da esen Hitler rüzgarı Amerika’yı da etkiler. Amerikan gençliği içinde Nazi örgütlenmeleri başlar. Bu örgütler Nazi üniformaları içinde New York‘ta bile pervasızca geçit törenleri düzenler, ırkçı sloganlar atar.
Diğer yandan Almanya’da Hitler iktidara gelmiş, Alman meclisinde çıkan bir yangını bahane ederek siyasi rakiplerinin hepsini tutuklatmıştır. Sonradan bütün Avrupa’yı işgal edeceği tankların geçeceği otoyollar inşa etmeye başlar. Arkasından tank, uçak, ve her türlü silah üretimi gelir. Alman demir çelik sektörü toparlanır. Silahlanmayla beraber Almanya çevresi için yeniden bir tehdit haline gelirken enflasyon ve işsizlik oranları sert bir şekilde düşer.
Avrupa’da esen savaş rüzgarları, Pasifikte’te Japonya’yla artan gerilim Amerika’nın da silahlanmaya başlamasına neden olur. Tank, uçak, top, gemi yapımı hızlanır. Detroit’de kapanan otomotiv tesisleri askeri kamyonlar, arazi araçları yapmak için açılır. İşsizlik hızla düşer.
Nihayet fitili 1929’da Wall Street’de ateşlenen Büyük Kriz, Atlantik Okyanusu’nun iki tarafındaki ülkeleri savaştırarak kendi kendini söndürtür. Elbette İkinci Dünya Savaşı’nın nedeni 1929’da başlayan büyük kriz değildir. Ama savaşa giden yolun inşasında katkısı olduğu yadsınamaz. Belki de Hoover haklıdır. Savaş da piyasanın bir parçası sayılırsa, piyasa çözümünü arkasında elli milyon ölü ve Dünya tarihinin en büyük yıkımı pahasına da olsa bulmuştur.
Hazırlayan: Selim Erdoğan