Tarih boyunca insanlar, uzaya karşı büyük bir ilgi duymuştur. Neredeyse tüm kadim medeniyetlerin kalıntılarına baktığımızda gezegenlerin tanrılaştırıldığını, onlara kutsal anlamlar yüklendiğini görebiliriz. Gerçi uzay, ta eski çağlardan beri dehşet, huşu ve hayranlık duyguları olmadan, tarafsız bir araştırmacı gözüyle de incelenmiştir ve bu incelemelerin sonuçları pek tabii yine dehşet, huşu ve hayranlık olmuştur. Black metal gibi doğa üstü güçleri ve dehşeti konu olan bir müzik türünün de uzaya yönelmesi şaşırtıcı değil.
Nitekim, son yıllarda birtakım sanatçılar uzaya, atmosferik black metal merceğinden bakmış ve ortaya kozmik black metal diye isimlendirebileceğimiz eserler çıkmıştır. Bu eserler müzikal bakımdan birbirinden bir hayli farklı olabilir, fakat hepsi ortak bir düşüncenin etrafında toplanıyor: Uzay… Buczarski gibi sanatçılar, bu türde eserlere imza atarak uzayın dehşet verici ihtişamına saygı duruşunda bulunduklarını söylüyor, Dis Pater gibi sanatçılar da yine benzer görüşte; uzayın tarih ve mitolojide bıraktığı iz düşüme hayranlık besliyor.
Müzikal olarak kozmik black metalin, senfonik black metal (mesela; Limbonic Art, Emperor, Arcturus) ve endüstriyel ekstrem metal (mesela; Samael, Aborym, Thorns, Red Harvest) karışımından türediği söylenebilir. Kozmik black metal icra eden bazı gruplar senfonik black metaldeki synth öğelerini kullanıyor ve New Age’in flulaşmış renklerini karanlığın filtresinden geçiriyor. Bazı gruplar ise daha sert ve elektronik öğeler ile -uzay adeta sonsuz bir dans pistiymiş gibi- hareketli müzikler yaratıyor. Tür içerisindeki bu farklılıklar bazen o kadar ön plana çıkıyor ki, kozmik black metal diye nitelendirilen eserlerin ne kadar black metal olduğu bile sorgulanabilir hâle geliyor. Mesela Putrefactus, yaptığı işin black metal olup olmadığı konusunda kararsız kaldığını söylüyor. Ona göre, ürettiği eserler statik bir düzen üzerine değil de tıpkı nebulaların uzayın karamelsi karanlığında patlaması gibi, hislerin aşkınlığı üzerine. Dis Pater de, üretmek istediği eseri belirli bir türün kalıplarına sokma telaşının yaratıcılığını engellediğinden bahsediyor.
Kısacası kozmik black metal, sınırları son derece flu bir tür. Kimi sanatçılar adeta garez dolu duvarlar misali yükselen bir müzik yaparken, kimi gruplar uzak yıldızların o soğuk ve titrek ışıklarını ve uzay araçlarının kütle çekim etkisinde sergilediği baş döndürücü akrobasiyi andıran bir müziğe imza atıyor. Bu listede, black metali uzaya çıkaran 10 grubu sıralamaya ve tanıtmaya çalıştık. Kasvetli dinlemeler…
Darkspace
Dünya’yı ilk kez sahiden “terk eden” ve ele aldığımız “kozmik black metali” yaratan grup 1999’da ortaya çıktı. Şeytanın müziğini yeni seviyeye getirmeye karar veren Darkspace isimli İsviçreli bir gruptu bu. Grubun şimdiye dek Dark Space I,II,III ve III I adında dört stüdyo albümü var.
Şarkı sözlerindeki temalar genellikle uzay, karanlık ve kozmik mistisizm etrafında dönüyor ve müzikleri 2001: A Space Odyssey, Event Horizon ve Alien gibi bilimkurgu filmlerinden izole edilmiş örnekler içeriyor. Çalışmalarıyla black metal arenasında öylesine büyük bir etki yarattılar ki, bu durum çok geçmeden “kozmik black metal” adında bir alt türün ortaya çıkmasını sağladı. Kendileri için bir nevi türün sıfır noktası demek mümkün.
Mare Cognitum
Jacob Buczarski tarafından oluşturulan Mare Cognitum, tek kişilik bir proje (tıpkı bahsedeceğimiz diğer pek çok proje gibi). Yaptığı müzik, “Let yourself drift into the unknown edges of the cosmos, the most beautiful thing one can experience is the mysterious,” diye son derece karizmatik sözlerle özetlenebilir. Kendinizi uzayın bilinmezliğine bırakın, hayatta tadacağınız en güzel deneyim gizemdir. Nitekim Mare Cognitum’un albüm kapakları, GTA IV’deki The Journey FM isimli radyonun, bir cehennem gezegeninden gelen uzaylılar tarafından ele geçirilmesini andırıyor.
Bu yazıda örnek olarak gösterdiğimiz Luminiferous Aether isimli albüm ise oldukça şiirsel ve saldırgan. Pink Floyd’dan Echoes’un, Emperor tarafından coverlanmış hâlini andırıyor diyebiliriz. Black metalin jilet gibi keskin ve hırpani melodileri ile uzayda süzülerken karşınıza kadim bir medeniyetten arta kalan ışıklı mezarların çıkmasını andıran ürpertici bir duygu fırtınası birleştirilmiş.
Alrakis
Alrakis‘in müziği her ne kadar atmosferik öğeler içerse ve yıldızlara ulaşmaya çabalasa da, Xasthur, Forgotten Tomb ya da Woods of Desolation gibi depresif black metal gruplarından da ilham alıyor. Nitekim bu ilhamın etkileri, Alrakis müziğine sinmiş derin umutsuzlukta ve tek üye A1V’nin adeta feryat edercesine attığı çığlıkların yarattığı çaresizlik hissinde kendini gösteriyor. Fakat kendine duyulan nefret ve mizantropinin aksine, Alrakis black metalin o ürpertici, soğuk melodilerini uzayın ıssızlığını yansıtmak için kullanıyor.
Alrakis’in ikinci albüsü Echoes from Eta Carinae, 50 dakikaya yayılmış tek bir parçadan ibaret. Bu parça, uzayda açılan küçük bir yırtıktan yabancı bir galaksiye düşmüş ve orada ağır ağır ölüme doğru süzülürken akıl almaz muhteşemlikteki bir ışık şovu ile karşılaşmışsınız gibi hissettiriyor.
Midnight Odyssey
Avustralyalı sanatçı Dis Pater tarafından oluşturulan Midnight Odyssey, kırık cam parçalarından oluşturulmuş bir mozaik gibi. Bu mozaikte çok çeşitli türdeki müziklerden izler bulabilirsiniz.
Nitekim Shards of Silver Fade albümü ambient, drone, neoclassical, goth, ve New Age gibi çeşitli türlerden izler taşıyor. Müzik, adeta donuk bir kuyruklu yıldızın içine hapsolmuş da uzayda sürüklenir gibi bir hisse sahip.
Progenie Terrestre Pura
İtalyan black metal grubu Progenie Terrestre Pura’nın starCross isimli EP’si diğer parçalarına kıyasla çok daha hiddetli. Albümdeki şarkılar psybient, elektronik ritimler ve endüstriyel riffler ile harmanlanmış durumda.
Twisted Silhoutte parçası neredeyse dubstep sayılabilir fakat bass yerine, düşüş kısmı skittering efektleri ile tamamlanıyor ve sonra bir mancınık tarafından fırlatılır gibi soluksuz bir bateri kaosuna gömülüyor.
Lumnos
Lumnos, Brezilya’dan tek kişilik bir black metal projesi. Tolkien temalı bir grup olan Summoning ile müzikal anlamda benziyorlar fakat Lumnos, yüksek perdeli gitar melodileri ile adeta kozmik bir tema yaratıyor.
I Am Born from a Star, geniş gitar arpejleri ve uzaktan uğuldayan vokallerle kozmik tonu belirliyor, ancak orta bölümü, meleksi tonlara dönmeden önce trip-hop ve synthwave flörtleri üzerinde temiz, savunmasız bir koro oluşturuyor.
Arkhtinn
Arkhtinn’in 2013’den beri çıkan her albümünde (albümleri Romen rakamları ile isimlendiriliyor, I, II gibi), ilk parça Darskpace’e benzer klastrofobik yaklaşım içeren bir black metal şarkısı. İkinci parça ise karanlık bir ambient eseri.
VI isimli albümlerindeki black metal parçası, harap ve çaresiz, tıpkı terk edilmiş bir geminin bir yıldızla çarpışması gibi. Arkhtinn, yıldızlar arasındaki boşluğun keskin ıssızlığını kucaklayarak, insanlığın kozmostaki yeri hakkında sahip olduğu içgüdüsel belirsizliği somutlaştırıyor.
Spectral Lore
Yunanistan’dan Spectral Lore, Ayloss isimli bir sanatçının tek kişilik projesi. Black metali progresif ve atmosferik öğelerle birleştiren bir tarza sahip. Yıldızlara merak duygusuyla birlikte korku içinde bakıyormuş gibi.
2014’te çıkan III, oldukça sıkı bir eser. Sık sık patlayan davullarla desteklenmesine rağmen, “Omphalos” parçası birkaç farklı gitar katmanına karşı güçlü bir basa sahip, sanki gök cisimlerinin etrafına dolanan yerçekim kuvveti gibi.
Battle Dagorath
Black metal, çoğunlukla kar fırtınasının buzlu patlamasını andıran bir tona sahiptir. Birtakım ambient black metal sanatçısı – özellikle Paysage d’Hiver ve Vinterriket – bu yaklaşımı olabilecek en uç noktalardan birine ulaştırdı.
Battle Dagorath şarkılarında, black metalin alışılageldik çığlıkları, ulumaları ve takırtıları mevcut fakat grubun şarkılarına uçsuz bucaksız bir buzulun etrafındaki dingin sessizlik hâkim, tıpkı uzay gibi. Tüm patlamalara, şiddete ve kaosa rağmen uzay korkunç biçimde sessiz.
Mesarthim
Mesarthim, o hırpani vokalleri ve yıldırım gibi giren gitarları, synth ve elektronik vuruşlar ile birleştiren benzersiz bir karaktere sahip. Trans müziğin 90’lı yıllarda revaçta olduğu dönemden yüksek synthli öğeleri ödünç alsa da, aklınıza İbiza’daki bir parti gelmesin. Mesarthim şarkıları uçsuz bucaksız kumsalların uzaya püskürmesini ve amorfik yunuslar ile birlikte uzaya saçılmış bir kumsal bulutunda süzülmeyi andırıyor.
Mesarthim’in sahip olduğu çeşitliliği şöyle açıklayabiliriz: “Transparency”deki melodiyi taşıyan synthler, zaman zaman sanki Yanni tarafından yazılmış gibi duruyor. Peki bir New Age sanatçısı olan Yanni’nin black metal ile alakası ne? Müziğin evreni… Eğer evren hakkında müzik yapıyorsanız, müziğin evrenini de kucaklamanız gerek.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak