10 Ocak 2016’da, 69 yaşında kanserden ölen rock yıldızı David Bowie’nin, milyonların ve şov endüstrisinin üzerinde bıraktığı izin büyüklüğünü kelimelere, hele tek bir makaleye dökmek imkansızdır. Bilimkurgu öngörülerini müziğinde anlatabilmesi ve teknik yeniliklerin eğlence anlayışını değiştirebileceğine yönelik vizyonu, bilim ve teknoloji sevenlere daha bir anlamlı geliyor…
Bilimkurgu Devi olarak David Bowie
Eğer müzikte bilimkurgu diye bir tür olsaydı, David Bowie bu türün süperstarlarından biri olurdu. Özellikle konsept albümü Diamond Dogs olmak üzere, birçok şarkısında potansiyel distopik geleceğe dair unsurlar vadır. Hüzünlü “Savior Machine” adlı eserinde tekilliğe ulaşmanın ve toplumun geleceğini sonsuz-güçlü bir bilgisayara emanet etmenin tehlikelerini şiirsel bir dille anlatır. Ziggy Stardust and the Spiders from Mars’taki “Starman” adlı şarkısında ise daha mutlu bir dünya betimler.
Bilim ve müziği bağdaştıran en meşhur çalışmaları, uzay ve uzay yolculuğu ile ilgilidir. 2001: A Space Odyssey‘in yankısında bizi Major Tom karakteri ile tanıştıran “Space Oddity”, Ay’a iniş sırasında astronot olmanın garip duygusunu çok iyi aktarır. Bowie, Major Tom karakterini sadece “Ashes to Ashes”’te değil, etkileyici bir biçimde Blackstar adlı son albümünde de geri getirir. Daha ürpertici bir şarkı olan “The Man Who Sold the World”, The Twilight Zone ile yarışacak kadar korkunç bir baladdır. Bowie’nin bilimkurgu sevgisinin, Moon ve Source Code filmlerini de yöneten oğlu Duncan Jones’a geçtiği çok açık.

Bowie’nin en geniş kapsamlı bilimkurgu projesi, Nicolas Roeg’in yönettiği ve kendisinin de başrolde oynadığı The Man Who Fell to Earth filmidir. Öte yandan film için bestelediği; ama filmde kullanılmamış olan müziğin ürpetici ve korkunç versiyonu stüdyo albümü Low’da kendine yer bulmuştur. Low, zamanının stüdyo ve müzik teknolojisinin sınırlarını zorlayan meşhur “Berlin Üçlemesi”nin bir parçasıydı. Örneğin; Lodger albümündeki “Move On” şarkısı, Bowie’nin pop hiti “All the Young Dudes”un müziğinin geriye doğru çalınmasıyla oluşturulmuştur.
Teknoloji Vizyoneri olarak David Bowie
Teknolojinin sınırlarını zorlayarak yaptığı müziğe ek olarak, kendisini ve sanatını pazarlamak için teknolojiyi kullananların öncüsüydü Bowie. 1996’da “Telling Lies” adlı şarkıyı online olarak yayınlayarak internet ortamına giren ilk müzisyenlerden biri oldu. 1997’de, internette canlı yayınlanan ilk konserlerden birini gerçekleştirdi. Teknoloji henüz hazır olmamasına rağmen, bugünkü internetten canlı yayın endüstrisinin bir nevi önizlemesiydi. 1998’de ise BowieNet adlı kendi müziklerine erişimi sağlayan çevirmeli ağ servis sağlayıcısını (ISP) kurdu.
Ne ironiktir ki, neredeyse 50 yıldır sürekli göz önünde olan adam kanser olduğunu bir sır olarak toplumdan saklayabilmişti. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, son albümü Blackstar ile kasidesini kendince yazmış olabilir.
Sizi o albümden bir parça olan Lazarus ile başbaşa bırakıyorum:
Kaynak: Extremetech