The-Weeknd-My-Face-Yellow-Light

Philip K. Dick ve The Weeknd: Gerçeklik Üzerine

Uyuşturucular, kendinden nefret etme duygusu, gerçeğin ve insanın tabiatı, algı ve kimlik… Bir bilimkurgu platformunda bu kelimeleri birleştirince akla hemen malum kişi geliyor: Philip K. Dick. Eserleri gibi hayatı da ikonikti. Yaşantısı, eserleriyle birlikte gönüllerde kurduğu tahtı pekiştiriyor. Üstada sağlığında pek kıymet verilmemişti ve hayatı boyunca asla rahat yüzü görmemişti. Ama belki bugün geri gelse ve ne kadar popüler olduğunu fark etse kim bilir, belki de paranoya krizleri geçirirdi şimdi… Yaşamındaki gariplikler, abuk sabuk sanrıları ve kendi döneminin atmosferi eserlerine mükemmel bir şekilde yansımıştı. Kendisinin kurgusal bir kopyasını yaratmıştı adeta.

Bugün onunla aynı kulvarda yürüyen biri daha var. Bu adam bir yazar değil. Aslında müzik camiasından biri. Abel Makkonen Tesfaye, nam-ı diğer The Weeknd. İkisi de hayatlarındaki pek çok unsuru bir araya getirerek kendilerinin otobiyografik bir yansımasını eserlerinde kullandı. Aşırı uyuşturucu kullanımı, kendini yaratma ya da yabancılaşma duygusu ikisinin de eserlerinde mevcut. İkisi de kendi gerçekliklerini melankolik bir düzlemde yeniden kurdu. Gelgelelim bu ikisi arasındaki ilişki yalnızca bundan ibaret değil. The Weeknd birçok kez PKD’nin eserlerine göndermeler yaptı şarkılarında. Mesela Kiss Land isimli albümünü “Tears In The Rain” şarkısı ile bitirir. Rutger Hauser’in Blade Runner’da söylediği o meşhur repliğe bir gönderme bu.

“All those memories will be lost to time, like tears in the rain.”

The Weeknd

Blade Runner göndermeleri daha sonra da devam eder. Mesela “Blinding Lights” ve “Too Late” şarkıları Los Angeles’da şan şöhret dolu bir hayat sürmenin karanlık taraflarından bahseder. Blade Runner’da da Los Angeles’ın o karanlık yüzünü görürüz; ışıkların içine gömülmüş bir karanlık. “Snow Child” isimli şarkısı ise A Scanner Darkly tadında bir klibe sahip. Bu şarkıda The Weeknd erken dönemlerine geri dönüş yapılmış. O dönemler de Abel Tesfaye’nin hayatı hemen hemen bir PKD romanından çıkmış gibiydi. Toronto banliyölerinde tek yatak odalı bir apartman dairesinde arkadaşları ile yaşıyordu. Uyuşturucular ve cinsellik hat safhadaydı tabii. CQ’ye 2017’de verdiği bir demeçte, “Ne yaptıysak yaptık ve sonra da bunu müziğimize ekledik,” demişti.

PKD de vakti zamanında benzer bir derbeder yaşantı sürmüştü. Karısı tarafından terk edilmişti ve hangi akla hizmetse evini bir grup uyuşturucu bağımlısına açmıştı. Yani ciddi ciddi sokaktan topladığı adamları evine getirmişti ve bir müddet böyle tuhaf bir ortamda yaşamıştı. İşte bugünlerin ardından A Scanner Darkly diye aşmış bir roman doğdu. PKD, Venüs’e gidip de asit fırlatan uzaylılarla savaşmış bir gazinin yorgunluğuyla romanındaki her şeyin aslında “gerçek” olduğunu söylemişti. Hatta kendi ifadesine göre, daha da feci şeyler görmüş de bunları romana eklemeye çekinmişti.

The Weeknd ilk zamanlarında uyuşturucu kültürünü ve uyuşturucularla alakalı metaforları sık sık kullanmıştı eserlerinde. 2015 senesinde The Guardian’a verdiği röportajda şarkılarının ham halini uyuşturucu etkisi altında bir araya getirdiğini ve o esnada aklına ne geliyorsa söylediğini anlatmıştı. “Ama artık öyle yapamıyorum,” diye de eklemişti. Gelgelelim 2020 senesinde verdiği bir başka demeçte, “uyuşturucuların zihnini açtığını ve yaratım sürece katkı sunduğunu” belirtmişti. Tüm bu yazının en can alıcı noktasına gelecek olursak, PKD’yi PKD yapan şey onun gerçekliğe olan takıntısıydı diyebiliriz. PKD demek paranoya demektir, sahte gerçeklikler, illüzyonlar demektir. “Sahte gerçeklikler sahte insanlar yaratır,” demişti. “Ya da sahte insanlar sahte gerçeklikler üretir ve sonra bunu başka insanlara satar, en nihayetinde de hepsini kendi kopyalarına çevirir.”

Tüm bu sözler aslında pop müzik dediğimiz makinenin doğuşunu ve idoller ile onların sahte hayatlarını pazarlayışını anlatıyor. Abel Tesfaye de bu makinenin nasıl çalıştığını çok iyi anlamış durumda. The Weeknd ile “tam olarak” kendini yansıtmıyor; aksine “sahte” bir persona yaratmış ve onun üzerinden müziğini icra ediyor. Fakat nihayetinde, The Weeknd namı ile o sözleri yazan ve söyleyen yine kendisi…

Uyuşturucular ve şöhretin getirdiği bir tavşan deliğinden yarattığı bu karakterle birlikte aşağı düştükçe daha da yalnızlaşmış buluyor kendisini. Starboy şarkısı ile nasıl bir yıldıza dönüştüğünü, After Hours albümünde ise şöhretin insanı nasıl yiyip bitirdiğini anlatıyor. After Hours albümünün ilk parçası Alone Again’de tüm bu zaman boyunca aslında bir maske taktığını, bu maske ile başka birine dönüştüğünü, gerçekteki kişiliğini ise bastırdığını anlatıyor. Albüm ile aynı ismi taşıyan After Hours şarkısında ise gerçeklikle yüzleşmekten kaçtığını ve tüm zamanını düşlerle harcadığını anlatıyor.

Gerçeklik nedir peki? Gerçeklik nedir ki biz onunla yüzleşebilelim? PKD’ye göre gerçeklik, “sen inanmayı bıraktığında da var olan şeydir.” Peki Abel Tesfaye, artık The Weeknd personasını terk ettiği zaman, bu bütün eserlerinin yok olacağı anlamına mı geliyor?

Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu gelecek

Teknolojik Bir Dünyada Bilimkurgunun Geleceği

Bilimkurgu, insanlığın teknolojiye olan ilgisinin ve aynı zamanda korkularının bir yansıması olarak ortaya çıkmış ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin