Brezilya, Güney Amerika’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesi. Brezilya denince akla ilk gelen elbette futbol. Pele, Ronaldo, Ronaldinho gibi âdeta bir sanatçı edasıyla futbol oynayan nice oyuncunun ülkesi. Dünya Kupası’nı tam beş kez kazanan bu ülke, Rio Karnavalı’yla da dünya çapında ünlü. Tabii Brezilya denince akla müzik de geliyor. 80’leri kasıp kavuran Lambada hâlâ kulaklarımızda. Bunun dışında Brezilya’dan çıkan bir müzik efsane daha var: Sepultura! 1984 yılında Belo Horizonte’de Cavalera kardeşler tarafından kurulan grup, zamanla sıradan bir metal grubu olmanın ötesinde, müziğiyle toplumsal meseleleri ele alan, kültürel öğeleri harmanlayan ve her döneminde farklı ruh hâli yaratan bir fenomene dönüştü. Thrash metalin vahşi enerjisini, death metalin karanlığını ve groove metalin ağır ritimlerini Brezilya yerlilerine ait ezgilerle birleştiren Sepultura, zamanla kendi sesini oluşturdu ve dünya metal sahnesindeki yerini aldı.
Özellikle 1989-1996 arasındaki dönem, Sepultura’nın dünya çapında en etkili işlerini ortaya koyduğu zaman dilimiydi. “Beneath the Remains” (1989), “Arise” (1991), “Chaos A.D.” (1993) ve “Roots” (1996) albümleri, hem müzikal anlamda hem de tematik açıdan grubun dünyaca tanınmasını sağladı. Sepultura, Max Cavalera (vokal/gitar) ve Igor Cavalera (davul) kardeşler tarafından kurulduğunda Brezilya’da metal müzik henüz emekleme aşamasındaydı. İlk albümleri “Morbid Visions” (1986), Celtic Frost ve Venom gibi grupların karanlık atmosferinden esinlenen ham ve ilkel bir death/thrash metal karışımıydı. Ancak grup asıl çıkışını 1987’de gitarist Andreas Kisser’ın katılmasıyla yakaladı. Andreas Kisser, âdeta virtüöz derecesinde usta bir gitaristti. Grubun daha teknik, daha progresif ve biraz daha melodik olmasını sağladı. Yazdığı sololar, köprü görevi üstlenmekten öteye geçti ve şarkılara melodik bir tat da ekledi.

1989 yılında çıkan “Beneath the Remains”, grubun Roadrunner Records ile yaptığı ilk albüm oldu ve uluslararası sahnede büyük yankı uyandırdı. Prodüksiyon kalitesinin yükselmesiyle Sepultura, artık dünya metal sahnesinde tanınan bir grup hâline geldi. 1991’deki “Arise”, teknik thrash metalin zirve noktalarından biriydi ve grubun adı Metallica, Slayer, Megadeth gibi devlerle anılmaya başladı. Ancak özellikle ABD’li çağdaşı Pantera ile adı sıklıkla yan yana getirildi. Asıl kırılma noktası, 1993’te çıkan “Chaos A.D.” albümüyle yaşandı. Sepultura bu albümde groove metal, hardcore punk ve endüstriyel metal etkilerini müziğine entegre ederek daha ağır, politik ve mekanik bir ses yaratmaya başladı. “Chaos A.D.”, Sepultura’nın sadece müziğinde değil, temalarında da bir dönüm noktasıydı.
“Chaos A.D.” ile geleneksel thrash metal kalıplarını kırarak groove metal ve hardcore punk ağırlıklı, daha ritmik ve agresif bir tarza yöneldi. Ancak bu albüm sadece müzikal değişimiyle değil, aynı zamanda lirik yapısıyla da dikkat çekti. Albüm, toplumsal adaletsizlik, politik baskı, savaş, medya manipülasyonu ve bireysel özgürlük mücadeleleri gibi konulara odaklanıyordu. Bilimkurgu yönü, özellikle totaliter yönetimlerin baskıcı kontrol mekanizmaları, savaş sonrası çöküş ve distopik bir geleceğe yönelik korkular üzerinden şekilleniyordu.

Refuse/Resist
Albümün açılış şarkısı, kaosun ve toplumsal çöküşün bir manifestosu gibi. Polis şiddetine karşı ayaklanmaları anlatıyor. Şarkının sert ve militarist riffleri, distopik bir gelecekte polis baskısına karşı direnişi temsil ediyor. Şarkının bu teması, distopik gelecekteki totaliter rejimlerin baskısı altında yaşayan insanların isyanı konulu eserleri hatırlatıyor. Distopik bir şehirde geçen bir başkaldırıyı anlatıyor.
Territory
Orta Doğu’daki savaşlardan ve sınır kavgalarından ilham alıyor. Sömürgecilik, militarizm ve etnik çatışmaları anlatan güçlü bir savaş karşıtlığına sahip. Zaten şarkının klibi de Filistin’de çekildi. Şarkının ilham kaynağını Mad Max filmleri olarak açıklayan açıklayan grup üyeleri, distopik bir gelecekte yakıt, su, yiyecek gibi kaynak savaşlarıyla harap olmuş bir dünya fikrinden yola çıktıklarını da belirtiyor. Su veya petrol gibi temel kaynaklar için savaşan yozlaşmış devletler ve şirketler arasında geçen bir mücadele atmosferi yaratılıyor.
Slave New World
Bu parça, ifade özgürlüğü ve sansür konularını işliyor. İnsanların bilinçsizce yönlendirildiği, düşüncelerin kontrol altında tutulduğu bir dünyayı anlatıyor. Aldous Huxley’nin “Cesur Yeni Dünya” (Brave New World) kitabından esinlenen bir atmosfer var. Zaten şarkının adı bile kitaba bir gönderme. Bireylerin düşüncelerinin baskılandığı, yapay mutlulukla kontrol edilen bir toplumu yansıtıyor.
Amen
Şarkı, dini savaşlar, mezhep çatışmaları ve dinin kötüye kullanılması üzerine odaklanıyor. İnançların propaganda aracı hâline getirilmesi eleştiriliyor. Dini dogmaların kontrol ettiği totaliter bir dünya tasvirine sahip The Handmaid’s Tale romanından esinlenen şarkıda, teknoloji çağında bile dinsel baskının hâlâ güçlü olduğu anlatılıyor.

Kaiowas
Akustik enstrümanlarla kaydedilen şarkı, Brezilya yerlilerinden Kaiowá kabilesine adanmış. Kendi kültürlerini korumak için mücadele veren ve devlet tarafından yok edilen bir halkın hikayesi. Ekolojik distopya temalı anlatıları hatırlatıyor. Mega-şirketlerin gezegenin doğal kaynaklarını yok ettiği, yerli halkların teknolojik baskıya karşı savaştığı bir geleceğe işaret ediyor.
Propaganda
Parça, medyanın insanları manipüle etmesi ve bilgi savaşları üzerine eğiliyor. “1984” ve “They Live” gibi eserlerde de gördüğümüz gerçekliğin medya aracılığıyla çarpıtıldığı bir dünya manzarası betimleniyor.
Biotech Is Godzilla
Genetik mühendislik ve biyoteknolojinin kötüye kullanımı üzerine yazılmış çılgın bir şarkı ile karşı karşıyayız. Kendi yarattığı biyoteknolojik canavarlar tarafından yok edilen insanlığı anlatıyor. Siberpunk ve biyo-korku unsurlarına sahip.
Nomad
Şarkıda bireysellik ve özgürlük savunuluyor, geleneksel toplum yapısına başkaldırı söz konusu. Post-apokaliptik dünyada hayatta kalan gezginler gibi bir teması var.

We Who Are Not as Others
Neredeyse tamamen enstrümantal olan bu şarkı, hipnotik bir melodiye sahip ve sadece “We who are not as others” (Biz, diğerleri gibi olmayanlar) cümlesi tekrar ediliyor. Genetik olarak değiştirilmiş insanlar ya da makinelerle birleşmiş bireylerin geleneksel insanlıktan farklılaştığı bir dünyadan bahsediliyor.
Manifest
1989’da Brezilya’da Carandiru Hapishanesi’nde gerçekleşen katliamı anlatıyor. Bu anlatımı da otoriter rejimlerin hapishaneleri ölüm kamplarına çevirdiği bir geleceğe bağlıyor.
The Hunt (New Model Army Cover)
New Model Army imzalı punk-klasik şarkının cover’ı. Otoriteye karşı bir isyan şarkısı. Sisteme karşı mücadele eden bir grup devrimci hacker’ın macerasını dinliyoruz.
Clenched Fist
Bireyin toplum baskısına karşı isyanı hikâyeleştiriliyor. Mega-şirketlerin ve hükûmetlerin bireyi kontrol altına almaya çalıştığı bir gelecek konsepti işleniyor.

Görüleceği üzere “Chaos A.D.”, Sepultura’nın hem müzikal hem de lirik anlamda evrim geçirdiği ve distopik temalarla metal müziği buluşturduğu en önemli albümlerinden biri. Sepultura, bu albümle yalnızca metal müzikte bir devrim yaratmadı, aynı zamanda bilimkurgu ve distopya hikâyeleriyle paralellik kuran bir dünya da inşa etti. Bu nedenle “Chaos A.D.”, kaosun sesi olduğu kadar geleceğin distopik dünyasına açılan bir metal kapısı da…