Detroit Become Human kapak

Detroit: Become Human

2018 yılında Sony tarafından piyasaya sürülen ve Quantic Dream firması tarafından geliştirilen Detroit: Become Human, 2038 gibi yakın bir gelecekte geçiyor. Bu yakın gelecekteki emek gücünün çoğu, CyberLife adlı şirketin ürettiği androidlerce sağlanıyor. Androidlerin durumu, ABD’nin geçmişinde ırkçı ayrımcılığa maruz kalan siyahilere, günümüzde mültecilerin ekonomide ucuz iş gücü olarak kullanılması sonucu artan işsizliğin hedefi hâline gelmesine ve yabancı düşmanlığına göndermelerle dolu. Androidler toplu taşımada ancak arka sıralarda kendilerine ayrılmış özel yerlerde oturabiliyor, sokakta insanların saldırısına maruz kalabiliyor, ucuz bir cep telefonu gibi çeşitli kampanyalar yoluyla pazarlanarak neredeyse her işte –seks işçiliği dâhil- kullanılabiliyor.

Ancak bu dünyada androidler ile insanların eşit haklara sahip olması gerektiğini savunanlar da mevcut. Detroit: Become Human, oyundaki üç ana android karakter olan Kara, Connor ve Markus’un insan toplumunda hayatta kalmaya, özgürleşmeye ve sonunda da “insan olmaya” çalıştığı bir macera. Cem Yılmaz’ın G.O.R.A filminde uzaylılar için sarf ettiği o meşhur espri, Detroit: Become Human bilgisayar oyununu değerlendirirken androidlere de pekâlâ uyuyor: Android de olsa insan insandır!

PlayStation 4’te ve Microsoft Windows’ta oynanabilen oyunun senaryosu, daha evvel Heavy Rain ve Beyond: Two Souls gibi başarılı oyunların yaratıcısı David Cage’in elinden çıkma. Detroit: Become Human’da oyuncular dönüşümlü olarak üç ana android karakterin vereceği kararları interaktif şekilde seçerek ilerleyebiliyor. Elbette, oyuncuların her bir seçiminin hikâyenin gidişatında yeni sayfalar açtığını ya da bazılarını kapattığını belirtmek lazım. Bu yüzden tek bir seferde oynanıp bitirilebilen, doğrusal hatta ilerlenebilen bir oyun yok karşımızda. Her bir oynayışın yaklaşık 10 saat sürebildiği Detroit: Become Human, değişik karar anlarında öyle değil de şöyle yapsaydım oyun nasıl ilerlerdi dedirten, geriye dönüp anlatı ağacının tamamını keşfetmek için kendisini tekrar ve tekrar oynatan engin bir zenginliğe sahip.

Hikâye ilerledikçe üçünü de dönüşümlü olarak oyun boyunca kontrol edebileceğiniz ana karakterlerden ilki, aktris Valorie Curry’nin canlandırdığı Kara adlı android. Ev işleri, temizlik ve çocuk bakımı gibi domestik görevleri yapmaya programlı Kara’nın öyküsü, androidler yüzünden işini kaybeden ve bunalıma girip alkolik olan erkek sahibinin şiddetine karşı koymasıyla başlıyor. Karısı, adamın bu bağımlılığından bezerek evi terk ediyor. (Bu noktada, eğer oyuncu uygun seçenekleri takip ederse oyunun sonunda açığa çıkan büyük bir sürpriz mevcut, fakat sürprizi bozmamak adına paylaşmayalım)  Kara, annesi evi terk ettikten sonra bu şiddet canavarı adamla beraber yaşamak zorunda kalan küçük kız çocuğu Alice’i korumayı kendisine görev belliyor. Sonrasında verilen emirleri yerine getirmek ve Alice’i korumak arasında ikilemde kalınca da devreleri hata veriyor ve bilinci açılıp özgür irade kazanıyor. Tabii ki bu özgür iradesiyle artık neler yapabileceğinin kontrolü oyuncu olarak sizde. Kara, Alice ile beraber Detroit kentinden kaçıyor ve androidlere kötü davranılmayan Kanada’ya iltica edebilmek için bir ölüm kalım mücadelesine atılıyor.

Oyunda kontrol edilebilecek ikinci ana karakter, aktör Bryan Dechart’ın canlandırdığı Connor adlı android. Connor, bilinç kazanıp “deviant” (sapkın) olarak adlandırılan androidleri (Kara gibi) yakalamakla görevli, CyberLife adlı şirkete ait bir android dedektif. Oyunda Connor’ın çözmesi gereken çeşitli polisiye olaylarla karşılaşıyoruz. Bu olaylara dair delilleri toplama esnasında yakaladığı şüpheli “sapkın” androidleri sorgularken, Connor’ın onlarla empati kurması ya da tersine soğuk bir makine mantığıyla yaklaşması tercihlerinize göre oyunun anlatısında yeni yollar açıp kapayabiliyor. Oyundaki üçüncü ana karakter, Grey’s Anatomy adlı dizide de oynayan aktör Jesse Williams’ın canlandırdığı android Markus. Oyunun başlangıcında, sanat ruhu gelişmiş yaşlı ve engelli bir adamın bakıcılığını üstlenen ve bu adama yoğun bir şekilde sadık olan Markus, –eğer seçerseniz- yaşadığı bazı olaylar sonucunda bilinç kazanıp özgürleşiyor ve kendini şehirdeki diğer androidlerin de bilinç kazanıp özgürleşmesine adıyor.

Oyunda bu üç ana karaktere ek olarak yan karakterler de mevcut ve oynadığınız ana karakterin bu yan karakterlerle ilişkileri oyunun gidişatını etkiliyor. Kara için Alice adlı küçük kız çocuğu ve ilk sahibi olan adamdan (Todd) bahsetmiştik. Connor’ın da androidlerden nefret eden ortağı Hank ve CyberLife şirketinin patronu Amanda ile ilişkileri ve yapılan tercihler hikâyenin akışı içinde önemli. Markus da androidleri özgürleştirmek için girdiği bu devrimci yolda, başarıya ulaşmak adına karşısına çıkan diğer insanları ve androidleri politik olarak ikna etmeye ve kendisine güven duymalarını sağlamaya çalışıyor.

Oyunda, Jericho adlı bir kurtarılmış bölgede efendilerine karşı gelip bilinç kazanan ve “deviant” (sapkın) olarak adlandırılan özgür androidlerin olduğunu görüyoruz. Oyundaki üç ana karakterin, Kara, Connor ve Markus’un da yolu –elbette uygun seçenekler tercih edilirse- Jericho’da kesişiyor. Oyun boyunca Markus’un ilmek ilmek örmeye çalıştığı android devriminin barışçıl mı yoksa kanlı bir şekilde mi gerçekleşeceği, kamuoyunun androidler hakkındaki olumlu veya olumsuz düşüncelerine, politik hareketin insanlar tarafından destek bulup bulmayacağına bağlı. Bunun olup olmaması da bir oyuncu olarak sizin aldığınız -ya da almadığınız- kararlar neticesinde şekilleniyor.

Oyunun bütün akış haritasına göre –her bir sonda bu harita oyuncuya açılıyor ve oyuncu seçtiği ve seçmediği seçenekleri görebiliyor- 85 farklı son var. (Farklı ana sonlara dair ayrıntılı bir tarif için buraya tıklayabilirsiniz, tabii ki süprizbozana maruz kalmamak için önce oyunu oynamanızı tavsiye ederiz) Bu sonların bir kısmı birbiriyle çakışıyor ve devreye nüanslar giriyor, dolayısıyla bu sayı yaklaşık 40’a düşüyor diyebiliriz. Böylelikle Detroit: Become Human, her oynayışta tercih ettiğiniz seçeneklerle adeta senaryosunu kendinizin yazdığı, başrollerinde androidlerin yer aldığı farklı bir filme dönüşüyor. Başarılı görselliği ile birleştiğinde, belki de sinemanın bir tür olarak geleceği de böyle olacak, kim bilir.

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

the dig

Döneminin Çok Ötesinde: The Dig

Özellikle 1970’lerden itibaren bilimkurgu sinemasına en büyük katkıları George Lucas ve Steven Spielberg yaptı desek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin