Daha önce hiç gün yüzüne çıkmayan bu sohbet, ilk olarak 1984 yılı ortalarında, tam da Dune filminin vizyona girdiği dönemde L. A. Reader’da yayımlandı. Röportajın hemen ardından Şerpa rehberleriyle Himalayalar’a tırmanmaya giden Frank, sohbetimiz sırasında son Dune kitabının taslağını yeni tamamladığını ve başına bir şey gelmesi durumunda geri dönene kadar bir kopyasını avukatının kasasında sakladığını söyledi.
Himalayalar’a giderken Frank’e hızla ilerlemekte olan kanser teşhisi kondu ve birkaç ay geçtikten sonra da hayatını kaybetti. Herbert ailesinden hiç kimsenin bu taslağı bilmediğini ve varlığının yakın zamanda keşfedildiğini öğrendim.
Jean Marie Stine
Bölüm III
60’lı yılların başında yazılan Dune’da, insanlığın yaşam şartlarını “iyileştirmek” için ekolojiyi değiştirmenin tehlikesini sorgulayan ilk kişilerden biriydiniz.
Size bununla ilgili küçük bir örnek vereyim. Yaklaşık 20 yıl önce ABD ve Batı Almanya, kaynaklarını birleştirdi. Aslında paranın ve insan kaynağının çoğunu biz koyduk. Kuzey Afrika’ya ve Sahra Çölü’nün güney bölgelerine gittik. Çok sayıda su kuyusu kazdık, pompalar yerleştirdik ve su çıkardık. Başta iyi gelişme sağladık. Ancak sonra bundan uzaklaştık. Teknolojik olarak kesinlikle uzaklaştık.
Mesele, bölgedeki insanların daha fazla suya ve daha fazla otlak alanına sahip olmalarıydı. Daha fazla ekilebilir arazi açıldı, araziye daha fazla sığır geldi ve nüfus yeni gıda üretimine eşit olacak şekilde büyüdü. Yaklaşık beş yıl önce yağış, döngüsel yağış hızlı bir şekilde azaldı. Üç yıl önce neredeyse kurudu. Elbette zemin suyunun seviyesi çok hızlı düştü. Çünkü büyük hızla zeminden dışarıya su pompalıyorlardı. Şu anda burada oturup konuşurken, o bölgede günde 2.000 kişi ölüyor. Karmaşık bir durumda, her şeyi yoluna koymak için tek bir şeyi düzelterek sonuç alınacağını bekleyemezsiniz. Bu içten yanmalı motor gibidir. Eğer tek bir şey yanlışsa, onu düzelten tek bir değişkene denk gelebilirsiniz, ancak bu çok küçük bir ihtimaldir. Genelde tek bir etkeni değiştirerek başka sorunlar yaratma olasılığınız çok daha yüksektir ve birçok değişkene ayarlama yapmanız gerekecektir. Bir denge oluşana kadar birçok değişkeni ayarlamaya devam etmeniz gerekir.
Örneğin, Kuzey Afrika köylerinden bazılarında yaptığımız şeyin yan etkilerinden biri de toplumsal sistemi çökertmiş olmamızdı. Kadınlar daha önce su almak için kuyuya giderlerdi. Suyu başlarının üstünde taşırlardı ve kuyu, tüm toplumsal sorunlarını çözdükleri yerdi. Evlere su boruları döşeyerek toplumlarındaki bu bağı kestik ve kıyamet koptu. Aile kavgaları, cinayetler, bu bölgelerde daha önce hiç yaşanmamış çok çeşitli problemler ortaya çıktı. Yeşil Devrim de buna benzer bir dolandırıcılıktı. Teknolojik tabanlı bir sistemle ilkel ülkelere girdik ve daha önce sabanlarını çekmek için gübreye ve hayvanlara bağımlıyken, onları özel katkı maddelerine ve bu arada hastalıklara karşı çok savunmasız olan özel tohum stoklarına bağımlı hâle getirdik.
Dune’daki gruplardan biri, genetik manipülasyon ve seçici üreme yoluyla zihinsel bir Süpermen, gelecekteki tarihin gidişatını görebilen ve tahmin edebilen, gelişim için insanlığı en iyi yola yönlendiren bir Kwisatz Haderach üretmeye çalışıyor. Ancak Dune Çocukları’nda kahramanın oğlu, kökten genişlemiş bir bilinç durumuna ulaştıktan sonra, “Kwisatz Haderach diye bir şey yok,” diyor.
Neyi tartıştığımızı biliyorsun, değil mi? Öngörü ve özgür iradeyi tartışıyoruz. Çok eski fikirler. İnsanların bu kelimeleri kullandıklarında gerçekte ne demek istediklerini analiz etmeye başladım. İlk olarak, bunu defalarca söyledim, eğer size geleceğinizi veya şu andan ölümünüze kadar yaşayacaklarınızı kesin ve değişmez şekilde söyleseydim, hayatınız tekrarlanan bir sıkıcılığa dönüşürdü. “Şimdi, o şunu söyleyecek…” derdiniz ve her şeyi bilirdiniz. Şanssızsanız seksen sıkıcı yıl, şanslıysanız on yıl yaşardınız. İşte bu yüzden ikinci kitaptaki kahramanı kör ettim. Gerçekleşecek her şeyi bildiği için gözlerine ihtiyacı yoktu.
Beni fütürist olarak işe alan tüm şirketlerin fütürizmden beklediği şey gelecek değil, şimdiki zaman bilgisi istiyor olmalarıydı. Sonunda FDR, 1933 yılında Brain Trust adlı bir komite kurdu. Komiteye, önümüzdeki 25 yıl boyunca teknolojik gelişme ve inovasyonun gidişatının ne olacağını ve bunun hayatlarımız üzerinde nasıl bir etkisi yaratacağını “belirleme” görevi verildi. Birçok şeyi gözden kaçırdılar. Sesten hızlı seyahat, transistörler, antibiyotikler, atomun gücü ve II. Dünya Savaşı… Bu bize neyi anlatıyor? Tarihe dikkatlice bakarsanız, benzeri sürprizlerin toplumumuzu altüst eden şeyler olduğunu anlarsınız. Asimov, Vakıf Üçlemesi‘nde geleceği tahmin edebilen İkinci Vakıf‘ı ve sürpriz karakter Katır‘ı, yine bilimsel olarak öngörülebilirlik çerçevesinde tanımlamıştı. Tam bir saçmalık!
Teknolojinin tarihin bakış açısıyla bize sunduğu şey, belirsizlikleri arttırması ve sürprizler savurmasıdır. Çünkü gerçekte olan şey, hedeflenebilen ve serbest bırakılabilen enerji miktarının iyice artması ve giderek daha küçük grupların eline geçmesidir. Bu enerjinin kullanılabilirliği de toplumun tüm kesimlerine yayılıyor. Beyaz Veba için yaptığım araştırmalarda kesin olarak kanıtladığım şey şuydu: Bodrumumda rekombinant DNA araştırması yapmak için ihtiyaç duyacağım ekipmanların tedarikçilerini aramaya başladım. Kendimi sadece Dr. Herbert olarak tanıttım ve daha fazla detay vermedim. “Satın alma departmanım XR21’i nasıl satın alabilir?” diye sordum. Cevapları, “Çekiniz tahsil edildiğinde, göndereceğiz,” oldu. Hem de sadece XR21’i değil, istediğim her şeyi.
Bunu yasaklamak istediğim anlamına mı geliyor? Asla! Yasaklanırsa yer altına düşer ve karaborsa yaratılırdı. Sert uyuşturucularda olan budur. Karaborsa yaratırız. Hem de diplomatların sözüm ona dokunulmaz evrak çantalarını satın alabilen, polisi veya kimsenin tahmin edemeyeceklerini satın alabilen çok karlı bir karaborsa. The French Connection‘da polislerin ele geçirdiği eroine ne olduğunu biliyor musunuz? New York City’deki polis merkezinde kayboldu. Böyle şeyleri yasakla kontrol edemezsiniz. Bu bir düdüklü tencereye benzer, zorladıkça yalnızca tehlikeli, patlayıcı bir bomba yaratmış olursunuz.
Türlerin hayatta kalması çevrelerine uyum sağlama yetenekleriyle belirlenir ve bu da değişkenliğe, varyasyona bağlıdır. Bence büyük devlet, dünyadaki en büyük tehlikelerden biridir. Büyük bir devlet sürekli olarak toplumu homojenleştirme eğilimindedir ve gücümüz farklılıklarımızdan gelir. Devlet ne kadar büyükse o kadar kötüdür. Küçük hükümetler, küçük toplumlar -kendi ahlaklarını, kendi sosyal sistemlerini, kendi insanlarını geliştirerek, kendi yollarına bir sınır koyarak- komşularını tehlikeye atmazlar. Umarım yakında gezegenden gideriz, çünkü uzayda olacak olan budur. Mevcut teknoloji seviyemizde uzayda iletişimin zorluğu ortada. Eğer bu gezegenden üreyebilen bir insan popülasyonuyla ayrılırsak ve bu insanlar farklı yönlere dağılırsa her grup kendi yolunda gelişecektir. Çeşitlilik, türün hayatta kalacağı anlamına gelir. Dune kitaplarında ele aldığım şey de bu.
Daha önce Dune destanına dair orijinal vizyonunuzun yalnızca Children of Dune ile doruğa ulaşan üç ciltteki materyali kapsadığını söylediniz. Neden daha fazlasını yazdınız?
Aklımdan çıkmayan bir karakterim vardı. 3.500 yıl boyunca tek bir bireyin baskısı altında kalsa nasıl bir toplumun gelişeceğini düşünmek beni büyüledi. Bu bir nevi Firavun hanedanlarının tek bir hanedanda güçlerini birleştirmesi gibi. Bu yüzden o karakteri kesinlikle aklımda tutuyordum. Ben de, “Tamam, işte 3.500 yıl sonraki toplumunuz. Ne oluyor?” dedim. Ayrıca bir diğer önemli öncülü de sorguluyordum: Barışın ne olduğunu bildiğimizi. Bunun doğru bir temele oturması için her insanın klasik anlamda kendini bilmesi gerekirdi. Her insan şunu bilmeli: “Bunu neden yapıyorum? Motivasyonlarım neler? Bilinçsiz yönelimim nedir?” Bunlar büyük sorular. İnsanların genelde fark ettiğinden çok daha büyük sorular. İşte size 3.500 yıl boyunca bunu verecek ve uygulayacak bir adam var. Tüm güç ona ait. Kitabım boyunca bu karakteri deneyimleyin ve beğenip beğenmediğinize karar verin. Bu, 1984 yılı için küçük bir gösteri projesi oldu.
Tüm bu ön uyarıcıları görmeden geçersek sonrasında tekrar aynı noktaya geri döneriz. Evrim tam olarak bu noktada ilerlemesine son verir. Kitaplarımda da bunu bir ölüm arzusu olarak değil, insanlığın kaderi olarak anlatıyorum. Yedinci kitapta da evrimleşen hükümet türünün son şeklini vermeye doğru ilerliyorum. Bu popüler olmayan oyunları her zaman oynadım. Açıkçası dünya çapında “Hey, bu ilginç,” diyen 15 milyon insan var. Yani orada büyük bir izleyici kitlem var ve onlarla yazdıklarım aracılığıyla konuşuyorum. Hükümetlerimizi ve liderlik fikirlerimizi dayandırdığımız bu değerli öncüllere bir kez daha bakın ve düşünün. Gerçekten işe yarıyorlar mı yoksa aynı hataları tekrar tekrar yapmaya devam mı ediyoruz?
Kaynak: Future-Past Editions