Sinan İpek: Seninle daha önce hem senin yazarlığın hem de Türkiye’de bilim kurgu yazarlığı hakkında konuşmuştuk. Şahsen, kitaplarını önemli buluyorum ve gerek üslubun gerekse de anlatım biçimini beğeniyorum. (Eleştirdiğim yönler de var tabi, ama bunlar çok da önemli değil.) Seni tanımayanlara biraz kendinden bahseder misin?
Selim Erdoğan: Elbette. Klasik formatta gidelim. 1970 doğumluyum. Ekonomi eğitimi gördüm. Her Ekonomi ve İşletme eğitimi gören gibi bu alanlarda profesyonel olarak çalıştım ve çalışıyorum. Ama ilgi alanlarım dağınık ve geniş. Elbette edebiyat var, sonra müzik, bilim ve özellikle Fizik. Üniversite yıllarımda arkadaşlarımla paylaştığım gerilim öyküleri yazardım. Kahramanlarımı o zaman da olmadık pozisyonlara sokar başlarını ağrıtırdım. Sonra iş bir şekilde romana geldi. İlk romanımı 2012 de yayınladım. Denizatı Vadisi. Sonra İkibinseksendört geldi. Geçen yaz da Gofer Ağacı… Evliyim bu arada. Bir kızım var.
Sinan İpek: Bir taraftan günlük hayatın dertleri, bir taraftan aile yükümlülükleri, bir taraftan iş hayatı… Yazmak için nasıl zaman buluyorsun?
Selim Erdoğan: Güzel soru. Evli ve çocukluluk evreni bekârlık evreninden çok farklı bilirsin. Çocuk zaman emen bir kara delik gibi. (Madem bilimkurgudan konuşuyoruz.) Genellikle herkes yatağa gittikten sonra klavyenin başına oturabiliyorum. Hafta sonları da “inşallah birilerinin doğum günü vardır da giderler” diye bekliyorum.
Sinan İpek: Peki, yazmak senin için bir eğlence mi oluyor? Seni dinlendiriyor mu, yoksa bir külfet, bir sorumluluk mu oluyor bazen?
Selim Erdoğan: Eğer yayıncıma bir son tarih verdiysem üzerime kapanmakta olan bir cendereye dönüştüğü de oldu. Ama gece yarısında sonra yarattığın atmosfere girmek tarif edilmez bir zevk. Bir de hikâyende oluşan sorunları tatminkar bir şekilde çözdüğünde duyulan enteresan bir zevk var. Özetle elbette eğlenceli bir şey. Eklemeliyim ki dinlendirici değil. Genellikle yazmadan iyice araştırırım. Senin gibi bu işlerden anlayan titiz biri bir hata bulmasın diye gerilirim. Belki off-road yapmaya benzetilebilir. Canın çıkar ama eğlenirsin.
Sinan İpek: Nota Bene Yayınevi’nden üç romanın yayınlandı. Bunlar Deniz Atı Vadisi, İki Bin Seksen Dört ve son olarak Gopher Ağacı… Peki, ilgi nasıldı? Yeterince okunduğunu düşünüyor musun? Geri dönüş nasıl oldu?
Selim Erdoğan: Elbette potansiyel okuyucu kümesinin çok daha geniş olduğunu düşünüyorum. Bu kitaplarla ilgili tanıtım kampanyaları düzenlenmedi. Ama kitaba bir şekilde ulaşan okuyucuların birbirlerine tavsiyeleri etkili oluyor. Yavaş bir büyüme var. Bir diğer etken kitapların bilimkurgu olarak sınıflandırılması. Bilim kurgu negatif çağrışımları olan bir tür. Edebiyat çevrelerinde önyargı olan bir tür. İkincisi bilimkurgu okuru da Anglosakson bilimkurgu tercih ediyor. Orjinali Türkçe yazılmış iyi bir bilimkurgu romanı olabileceğini sanmıyorlar. Ancak kitaplar bir yerlere ulaşıyor ve enteresan tepkiler alıyorum. Bunlar da son derece olumlu oluyor.
Sinan İpek: Yani memnunsun…
Selim Erdoğan: Okuyanların tepkilerinden memnunum. Okuyabilecek olup okuyamayanların sayısının çok olduğunu düşünmem elbette mutluluk vermiyor.
Sinan İpek: Hep söylenir ya “bizim ülkemizde bilim yok ki kurgusu olsun” diye… Hatta senin de söylediğin gibi, bazen BK yazınında Türkçe isimler bile yadırganabiliyor. Yazdığı öykülerin kahramanını Elizabet yapan bir sürü yazma heveslisi genç olduğunu duymuştum. Sence Türkiye’de geçen, Türk isimleriyle bir BK romanı yazmak zor mu? Bildiğim kadarıyla senin de sadece Gofer Ağacı romanın Türkiye’de geçiyor.
Selim Erdoğan: Evet Türkiye’de geçen bir bilimkurgu romanının yadırganması normal. Aynı şekilde Pakistan’da ya da Arnavutluk’da geçen BK’lar da yadırganır. İnandırıcılık önemli. 2200’lü yıllarda Pluto üzerinde bir Türk araştırma istasyonu fikrinin inandırıcı olması için bugün bunun işaretlerinin olması beklenir. 1970’de Çin’in Ay’a probe göndermesi düşünülemezdi. Bugün mesela Gravity filminde Çin uzay istasyonu bir öge olarak var. İnandırıcılığın altyapısı ülkelerin bilimsel altyapısı ile paralel.
Sinan İpek: Yani bilimsel üretim şart diyorsun…
Selim Erdoğan: Bilimsel bilgi üretimi ve bunun teknolojiye yansıması ve bunun için ülkenin siyasi sisteminin rasyonel örgütlenmiş olması vs. Bunlar şart.
Sinan İpek: Aslında son zamanlarda sinemada BK yükselişte… Sence bu BK edebiyatına da yansıyor mu? Türkiye’de ve Dünya’da durum nasıl? Sanki fantastik romanlar daha çok ilgi görüyor gibi…
Selim Erdoğan: Ben trendleri çok takip eden biri değilim. Bu alanda söyleyeceklerim biraz fazlaca kişisel gözleme dayanacaktır. Fantastiğin çok daha fazla ilgi çektiğini ben de düşünüyorum. Bilim kurgu İngilizce edebiyatta zaten 19. yy sonlarından beri kendine her zaman yer bulmuş bir tür. Soru genel anlamdaysa klasikleşmiş Türk yazarları genellikle ben de beğenirim. Ama takip ettiğim Türk bilimkurgu yazarı pek yok. Daha önce dediğim gibi rastladıklarım biraz hamasi örneklerdi. Ama eminim ki bilmediğim veya yazdıklarını yayınlama fırsatı bulamamış iyi yazarlar vardır. Senin bir roman üzerinde çalıştığını biliyorum. Umarım seni yakında görürüz.
Sinan İpek: Ruslar Geliyor psikolojisinin BK edebiyatının yükselişinde payı olduğu söyleniyor. Örneğin Mars saldırısı temasının oluşmasında…
Selim Erdoğan: Aynen.
Sinan İpek: Zenofobi, yani yabancı korkusu…
Selim Erdoğan: Evet. Ama dediğim gibi bir tür olarak bilimkurgunun gelişmesinin önündeki ana engel, hadi şöyle diyelim, kişi başı milli gelirin OECD’nin en kötüsü olması. Yani mesela Danimarka’da geçen, gen araştırmaları ile ilgili bir kitap kimseyi yadırgatmaz. Türkiye için aynı şey söylenemez.
Sinan İpek: Ne yazık… Umarım bu durumu kısa sürede aşabiliriz.
Selim Erdoğan: Nasıl isterdim bir bilsen..
Sinan İpek: Kim olduğunu hatırlamıyorum, ama Orson Scott Card’ın bir kitabında okumuş olabilirim, Amerika’da bir zamanlar ne yazarsak yazalım, hemen basılıyordu demiş. Doyurmakta güçlük çektiğimiz bir açlık vardı, diyor. Sanırım bu ellili yıllar olsa gerek. O arada özellikle gençlerde büyük bir ilgi var ve bilim kurgu deyince de çoğunlukla uzay macerası anlaşılıyordu. Günümüzde durum nasıl sence? Yani ABD’de BK yayını eskisi gibi canlı mı? Yoksa onlarda da bir gerileme var mı? Yabancı yazarları takip edebiliyor musun?
Selim Erdoğan: Son dönemlerde Marslı’yı okudum. China Mieville’ in kitaplarını okumaya başladım. Hemen söyleyeyim Marslı’yı çok sevmedim. ABD’de kitap satışlarını takip etmiyorum. Ama dediğin gibi 1950’lerde ABD’de bir açlık vardı. Sonradan ünlü olacak yazarların öykülerini yayınladıkları dergiler çıkıyordu. Bunlar artık yok bildiğim kadarıyla. Belki format değişti. Bloglarda ya da diğer dijital formatlarda yeni şöhretlerin ortaya çıktığını duyuyorum. Ama benim bilimkurgudan anladığım şey uzay maceraları değil. Bu anlamda StarWars’ı bilimkurgu saymam. Bilim kurgu bir odada da geçebilir. Benim takip ettiğim yazarlar bilimkurguyu fon olarak kullanan aslında bugüne dair bir şey anlatan yazarlar. Mesela J.G Ballard’ın Gökdelen’i veya Cormac Mc Carthy’nin The Road’ı gibi. Bu adamlar iyi ki var ve tahminimce her zaman da olacak böyleleri.
Sinan İpek: Geçenlerde bana Greg Egan’dan söz etmiştin. Bir de Stanislav Lem’in Yenilmez’ini beğendiğini söylemiştin. Türk ya da yabancı yazarlardan başka tavsiye ettiklerin var mı?
Selim Erdoğan: Lem’in bütün kitaplarını rahatlıkla tavsiye ederim. Dolu bir adam ve keskin bir zekâsı var. Mc Carthy’nin western romanlarında da garip bilimkurgusal bir tad alabilirsin. Enteresan bir şekilde Philip K. Dick’in gelecek atmosferleriyle Mc Carthy’nin All the Pretty Horses’ı hiç alakaları olmamasına rağmen bende benzer tatlar bırakırlar. Korkarım bu anlamda klasik bilimkurgu okuyucusuyla ayrışıyorum ve tavsiyelerim southern gotik’e uzanabilir.
Sinan İpek: Peki, Türk yazarlarından okuyup da beğendiklerin?
Selim Erdoğan: Ha bir de Ian Banks var. Onu da tavsiye ederim. Türk yazarlardan İhsan Oktay Anar’ı beğenirim. Bilimkurgu yazarı çok bilmiyorum umarım seni görürüz yakında. Yaşar Kemal elbette müthiştir. Klasikleşmiş Türk yazarlarının çoğunu ben de beğenirim.
Sinan İpek: İsmail Yamanol’un bir sorusu var sana: “Denizatı Vadisi kitabını yazarken hangi distopyalardan esinlendiğini merak ediyorum. Özellikle sözcüklerin siyaseten doğru sayılmama durumu bana 1984’ü anımsattı.”
Selim Erdoğan: Denizatı Vadisi bir klostrofobi öyküsüdür ve fraktal geometrinin pek çok insana olağanüstü güzel gelen yapısının bende klostrofobi yaratmasından esinlenildi. Sonuçta ilginç bir hukuk sistemi de ortaya çıkmış oldu. Bilinçaltım elbette 1984 dâhil pek çok başka kaynaktan etkilenmiş olabilir. Ama bilinçüstünde daha çok siyaset felsefesi, postmodernizm, metapolitik gibi kavramlar vardı..
Sinan İpek: Fraktal geometri bende de çok tuhaf duygular uyandırmıştır, ama bundan bir öykü ya da roman çıkarmak hiç aklıma gelmemişti. Kitaplarında ilk bölümlerde bir tutukluk fark edilse de ortalara doğru öyküye kaptırıyorum kendimi. 2084’te kahramanın esir düştüğü bölüm bana çok heyecanlı gelmişti. Romanın çözümü de aynı şekilde güzeldi. Gopher Ağacı’nda da çok heyecanlandığımı gerildiğimi söyleyebilirim. Gerilimi seviyorsun yani?
Selim Erdoğan: Gerilimi severim. Yavaşça artan gerilimin okuyucuyu debisi artan bir nehir gibi sürüklemesini de arzularım. Başlardaki tutukluk benim debiyi gerektiğinden yavaş kurgulamamdan kaynaklanıyor olabilir. Gerilim yazmayı da iyi gerilim okumayı da severim.
Sinan İpek: Genel olarak romanlarının kurgusunu da iyi buluyorum. Kitaplarında bilimsel ve felsefi bir alt yapı da mevcut. Romanlarını yazmadan önce araştırma yapıyor musun?
Selim Erdoğan: Çok çok teşekkür ederim öncelikle. Sözgelimi İkibinseksendört’ü yazmadan önce ve yazma sırasında bilinçlilik deneyimi, Gödel kuramı ve diğer teorilerle ilgili sürüyle orijinal makale indirip okudum. Kitaplarımın altyapısının sağlam olmasına önem veririm. Hani fantastik kurgularda kurallar vardır, büyülerin ne kadarının ne işe yarayacağı bellidir. Benim kurgularda bu kurallar bildiğimiz fizik kuralları. Bunları esnetsem bile bir şeye dayandırmaya çalışıyorum.
Sinan İpek: Yeni kitap hazırmış duyduğuma göre. Ne zaman okuyoruz?
Selim Erdoğan: Ha ha! Eylül’e yetiştirmeye çalışıyorum. Başta bahsettiğim cendere inmeye başladı yani.
Sinan İpek: Kitabın ismini paylaşabilir misin?
Selim Erdoğan: Elbette! Trinidad’ın Dönüşü
Sinan İpek: Peki, neyle ilgili? Konusundan biraz bahsedebilir misin?
Selim Erdoğan: Yıldızlararası bir seyahatle ilgili. Ama yalnızlıkla, baskı altında kişisel çatışmalarla da ilgili. Kahramanların başına yine olmadık dertler gelecek yani.
Sinan İpek: Peki, bugüne kadar yayınlanan kitaplarının kapaklarından memnun musun?
Selim Erdoğan: İşte can evimden vuran soru! Denizatı Vadisi iyiydi. İkibinseksendört vasat. Gofer Ağacı felaket oldu. Sorduğuna göre ağır eleştirin var ayrıca.
Sinan İpek: Özellikle BK’da kapağın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Facebook’dan takip ettiğime göre memlekette çok iyi illüstratörler, çizerler var… Belki birilerinin kulağına gider diye düşünüyorum. Gopher Ağacı’na çok güzel bir kapak yapılmalı bence ikinci baskıda…
Selim Erdoğan: İnşallah diyelim..
Sinan İpek: Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı, diye sorayım.
Selim Erdoğan: Güzel bir söyleşi oldu Sinan. Çok teşekkürler.
Sinan İpek: Ben teşekkür ederim.