Yeni Papirüs‘ten Varlık Ergen, ülkemiz bilimkurgu kültürünün önemli destekçilerinden ve Bilimkurgu Kulübü‘nün kurucularından İsmail YAMANOL ile doyurucu bir röportaja imza attı. İyi okumalar…
Merhabalar, öncelikle sizi tanıyalım mı? Bilimkurguya olan merakınızın, sevgiye ve adanmışlığa evrilmesi nasıl gerçekleşti?
Merhaba. Ben İsmail Yamanol. 1999 yılında temeli atılan Bilimkurgu Kulübü’nün kurucusu ve yöneticisiyim. Ekip arkadaşlarımla birlikte, kulübü yaşatma ve geliştirme uğraşımı sürdürüyorum. Tipik olacak belki ama bilimkurguya ilgim edebiyat sayesinde filizlendi diyebilirim. Henüz ilkokula giderken, bir gün babam eve koca bir kitap setiyle döndü: Baskan Kurgu-Bilim dizisiydi bu… 25 kitaptan oluşan dizide üç tane de Asimov eseri vardır. Sanırım babam, kitap kapaklarına aldanarak bunun bir çocuk dizisi olduğunu sandı. Bir sahaftan komple seti alıp gelerek resmen hayatımı değiştirdi. Ben bir süre bu kitapları hiç okumadım. Arada kapaklarına göz atıp yerlerine koyuyordum.
Sonra bir gün bir gazetede Asimov adında bir adamın öldüğünü okudum. Ayrıca haberde sık sık robotlara falan da değinilmişti. O an kendi kendime, “Aa bende bu adamın kitapları var,” dedim ve nedendir bilmiyorum dizideki Asimov kitaplarını okumaya başladım. Okudukça sevdim, sevdikçe okudum. Bir daha da Asimov ve bilimkurgu sevgimin önüne geçemedim zaten. Tabii ister istemez zamanla yetkinleşip kendinizi geliştiriyorsunuz. Herhangi bir alana ilgi beslemenin doğal bir sonucu bu. 90’ların sonunda bilimkurgu tutkunu insanlarla tanışmaya ve kapsamlı sohbetler yapmaya başlamıştım bile. Çünkü sizin gibi düşünen, aynı şeylere ilgi duyan, aynı heyecanın peşinde koşan insanlarla bir araya gelmenin tadı bambaşka. İşte Bilimkurgu Kulübü, böylesi içten ve sıcak bir ortamda hayat buldu. Yani her şey bir avuç insanla başladı diyebilirim.
Bu insanlarla düzenli olarak buluşmalar tertipliyor, tartışmalar ve fikir alışverişleri gerçekleştiriyorduk. Kimi zaman hep birlikte toplaşıp Beyoğlu ve Kadıköy’deki sahafları dolaşıyor, bulabildiğimiz tüm bilimkurgu romanlarını toplayıp deliler gibi okuyor ve bu romanlarla ilgili inceleme yazıları kaleme alıp, bunları birbirimizle paylaşıyorduk. Yine bu süreçte birkaç tane bilimkurgu içerikli fotokopi fanzin hazırlayıp, dağıtımını da gerçekleştirdik. Güzel günlerdi. O zamanlar internet bu kadar yaygın değildi ve gerçek anlamda “bir araya” gelmenin önemi çok büyüktü. Şimdi bu işleri çeşitli internet siteleri üzerinden de rahatça yapabiliyorsunuz. Ama tabii o eski samimi ortamın bizde bıraktığı etki hâlâ devam ediyor. O insanlar şimdi yaşını başını aldı, evlenip çoluk çocuğa karıştı; ama bilimkurguya olan ilgi ve sevgileri hiç değişmedi. Yine zaman zaman o kadroyla bir araya gelmeyi sürdürüyoruz. Çünkü bilimkurgu, hala hayatlarımızın başköşesinde yer alan bir değer ve tüm yaşayışımızı biçimlendirmeye de devam ediyor. Kısacası bu türü sevmekle kalmadık, aynı zamanda sevdirmeye de çalıştık, çalışıyoruz.
Bir bilimkurgu kulübü kurmak fikri yeterince zorken bu fikri hayata geçirip bu günlere dek taşıyabilmenin takdir edilesi bir çaba olduğunu düşünüyorum. Ülkemiz bilimkurgu kültürüne olan katkılarınızı okurlarımızla paylaşabilir misiniz?
Kulübün ortaya çıktığı dönemi baz alacak olursak, Türk yayın camiasında bilimkurgunun ciddi bir varlığı söz konusu değildi. Hatta çoğu yayınevi, bilimkurguyu kayda değer bir edebiyat türü olarak bile görmüyordu. Dolayısıyla dilimize çevrilen bilimkurgu romanlarının sayısı komik düzeydeydi ve eğer iyi derecede yabancı diliniz yoksa okuyacak kitap bulmakta sıkıntı yaşıyordunuz. Günümüzde bu durum o günlere oranla daha iyi; fakat hala yetersiz boyutta. Bunun yanı sıra toplumun bilimkurguya ve bu türün hayranlarına yönelik sığ bakış açısıyla da uğraşmak durumundaydık. Bilimkurguyu “çocukça bir hayalperestlik” ve “boşa zaman kaybı” olarak değerlendiren azımsanmayacak bir kitle vardı. Onlara bilimkurgunun önemini ve engin olanaklarını anlatabilmek için çırpınıp durduğumuzu çok iyi anımsıyorum. Hala bu bakış açısında olan çok sayıda insan olduğunu da biliyorum. Bu da mücadelemizi besleyen etkenlerden biri. Elbette, gelişmiş bilimkurgu edebiyatı ve sineması olmayan bir ülkede, bilimkurguyla uğraşmanın ciddi külfetleri olacağının farkındaydık. Sonuçta bilimkurgucu olsak da hayal âleminde yaşayan insanlar değiliz ve mevcut toplumsal şartların bilincindeyiz. O zamanlar bilimkurgu, belli başlı dergilerin ve okul kulüplerinin etrafında öbeklenmiş az sayıdaki insanın uğraş alanından ibaretti ve neresinden bakarsanız bakın “Underground” olarak değerlendiriliyordu. Ama artık manzaranın yavaş yavaş değiştiğini görüyoruz. Artık ülkemizde bilimkurgu, yeni yeni keşfedilen ve gitgide saygınlık kazanan bir sanat türü olarak dikkat çekiyor. Bu bizim açımızdan sevindirici bir gelişme.
Neler yaptığımıza gelecek olursak… Aslında bizim çapımızda bir topluluğun elinden ne geliyorsa onu yapıyoruz. Amatör anlamda kısa bilimkurgu öyküleri yazan insanlara kucak açıyor ve öykülerini daha geniş kitlelere ulaştırabilmelerine önayak oluyoruz. Öte yandan insanlara, bilimkurgunun ne olduğunu ve uygarlığımız açısından neden önem arz ettiğini göstermeye uğraşıyoruz. Bir başka deyişle, edebiyattan sinemaya, televizyon dizilerinden animelere kadar; bilimkurgunun her dalına ait en güncel gelişmeleri takipçilerimizle paylaşmaya ve düzeyli bir tartışma ortamı yaratarak kolektif bir bilinç oluşturmaya çabalıyoruz. Tabii bunları yaparken bilimkurgunun kurgu kısmına saplanıp kalmıyor, bilim tarafına da gereken ihtimamı gösteriyoruz. Bu düşünüşle, bilim ve teknoloji alanındaki yenilikleri bilimkurgu süzgecinden geçirerek insanlara ulaştırmaya ve son gelişmeler ışığında bir perspektif oluşturmaya da gayret ediyoruz. Kısacası, yerli bilimkurgu üretimine zemin hazırlayacak koşul ve olanakların tahsisi konusunda çaba gösteriyoruz. Bugüne dek çok sayıda sunum, söyleşi, kısa öykü yarışması ve eğitim semineri verdik. Bu etkinliklerimize hız kesmeden devam ediyoruz.
Bilimkurgu, sanıldığından çok daha kapsamlı bir birikimle ilerlerken; ülkemizde büyütmekte olduğunuz bu kültürü anlayabilmek için neler yapılmalıdır? Filmler, diziler, animasyonlar, kitaplar, dergiler, bilgisayar oyunları; nereden başlamak gerek?
En başta bilimkurgunun potansiyelini iyi anlayabilmek ve çözümleyebilmek gerekiyor. Bunu layıkıyla yapmaya başladığınızda, eğer varsa bilimkurguya olan önyargınızın da yavaş yavaş dağıldığını göreceksiniz. Sonuçta zaman durmaksızın akıyor ve hepimiz gelecekte nelerle karşılaşacağımızı merak ediyoruz. Bu konu sadece fütüristleri değil, aynı zamanda devletleri, şirketleri ve hatta tüm canlıları doğrudan ilgilendiriyor. En başta geleceğe yönelik isabetli öngörülerde bulunabilmek için geniş bir vizyona gereksinim var. İşte bilimkurgu, bu vizyona erişebilmemizin en önemli araçlarından biri. Gerçekçilik, bilimsel tutarlılık gibi doğru bir zemine oturtulmuş her bilimkurgu eserini, ciddi anlamda üzerinde düşünülmeye değer görüyoruz. Bu nedenle bilimkurgu filmlerini, kitaplarını, dizilerini ve hatta oyunlarını ele alırken, bahsettiğim bilinçle hareket etmek gerekiyor. Unutmayalim ki, şu anda evvelce yazılmış bilimkurgu romanlarında tasvir edilen geleceğin tam ortasında yaşıyoruz.
Tabii bilimkurguya hangi kanadından dahil olunabileceği çok öznel bir konu. Bunu kişinin kendi kendine keşfetmesi lazım. Ancak bilimkurgu yapıtlarına yaklaşırken seçici olmakta fayda var. Çünkü bilimkurgu olarak sınıflandırılsa bile, her eserden aynı olgunluğu ve ağırbaşlılığı beklemek mümkün değil. “Ucuz Kurgu” diye nitelendirdiğimiz üretimler her daim vardı ve ileride de var olmaya devam edecek. Bu ayrımı yapmak, tüketici olarak biraz da bize düşüyor sanırım. Sonuçta bilimkurgu sadece bir hayal kurma işi değil, kurulan hayali belli bir mantık düzleminde işleyip tutarlıca aktarabilme meziyetidir. Bu meziyetlere haiz bir eser zaten kendini belli edecektir.
Bilimkurgu öyküleri yazmayı düşündüğüm bir dönemde tanışmıştım kulübünüzle. Doğrusunu söylemem gerekirse yapılan çalışmaları gördüğümde ürkmüştüm. Ortaya koyduğunuz eserler karşısında “ben yazamam” demiştim. Çok sonra kısa öykümü gönderdiğimde kabul etmiştiniz. Çeşitli denemelerde bulunan benzer yazar adaylarına kapılarınızı açıyorsunuz, Bilimkurgu Kulübünün bu misyonundan bahsedelim dilerseniz?
Bilimkurgu Kulübü olarak kısa öyküleri ve bu uğurdaki uğraşları önemsiyoruz. Zaten bilimkurgunun önde gelen isimlerinin kariyerleri incelendiğinde, hepsinin de bilimkurgu edebiyatına kısa öyküler yazarak başladığı görülüyor. Bu nedenle, başarılı ve ölümsüz bilimkurgu yapıtları ortaya koyabilmek için kısa öykücülüğün önemi çok büyük. Hatta bunu bir yazarın ilk edebi adımları olarak da değerlendirebiliriz. Elbette kısa öykü yazmanın da kendine has zorlukları var. Az sözcükle çok şey anlatabilmek ve bunu da okurun ilgisini canlı tutarak başarabilmek kolay bir şey değil. Ama iyi yazılmış bir kısa öyküden alınan tat, çalakalem yazılmış bir romandan alınan tadı bile geride bırakabiliyor. Bu yüzden, bilimkurgu yazarlığına soyunmak için kısa öyküler kaleme almak yerinde bir tutum olacaktır. Hem böylelikle kalem gücünüzü de test etme imkanına kavuşursunuz.
İnternet sitemizde çeşitli yazarların imzasını taşıyan pek çok kısa öykü var ve bu öykülerin büyük bir bölümü de amatör ruhla kaleme alınmış eserler. Kısa öykülere gösterdiğimiz özen, zaman içinde zengin bir kısa öykü arşivi oluşturmamızı da sağladı. Bu sayede yazarlar eserlerini daha geniş kitlelere sunma, okurlar da daha fazla esere ulaşma imkanına kavuştu. Ortaya çıkan sonuçtan herkes mutlu diyebilirim. Zaten Bilimkurgu Kulübü bir okul aslında. Bunun en güzel örneği de, 2016 TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’ndaki ilk üç ismin Bilimkurgu Kulübü yazarı olmasıdır. Doğrusunu isterseniz, ortaya çıkan bu sonuca en az şaşıran biz olduk. Çünkü böyle bir başarıyı zaten bekliyorduk. Verilen bunca emeğin ve harcanan bunca çabanın bir karşılığı mutlaka olacaktı.
Eserlerinizin tamamına yakını arşivlik dosyalar olma özelliği taşıyan, akademik makalelere ışık tutabilecek bir yetkinliğe sahip. Bilimkurgu Kulübü yazar kadrosundaki arkadaşlarınızın çalışmalarını yakından takip etmeye önem veren bir okurunuz olarak sormak istiyorum; ülkemizin bu alandaki en iyi kadrosuyla beraber çalışmak sizlere neler hissettiriyor? Böylesi usta kalemlerin bir arada oluşunun ülkemiz bilimkurgusuna katkılarından bahsedebilir misiniz?
Sizin de belirttiğiniz gibi zengin bir yazar kadrosuna sahibiz. Yazarlar, çizerler, akademisyenler, mühendisler, öğretmenler, öğrenciler… Yazar kadromuzda her kesimden insan olduğunu söyleyebilirim. Üstelik bu insanlar, ürettikleri değer için maddi bir karşılık da beklemiyorlar. Tek dertleri bilimkurgu. Ortak bir ereğin peşinde güdülenmiş bunca değerli ve saygın isimle birlikte olmak hem çok eğitici hem de çok keyifli.
Zaten yazar kadronuz ne kadar geniş ve işinin ehliyse, ortaya çıkan ürünler de o denli kapsamlı ve özgün oluyor. Tabii bu bir anda gerçekleşmedi; ortada yılların birikimi var. Biz maharetli aşçılarımızla bilimkurgu sofrasını her geçen gün biraz daha donatıyoruz. Okurlara da bu leziz sofraya iştahla kaşık atmak kalıyor. Ne demişler; yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç! (Gülüşmeler)
Ülkemizde bilimkurgunun her alanda dışlanmışlığı ya da kendisini kabul ettirmesi ile ilgili yürüttüğü ciddi bir mücadele gözümüze çarpıyor. Bu konuyla ilgili olarak “genel aklın” tamamı el birliği etmişçesine büyük sermayeler harcayarak benzer/vasat eserler ortaya koymaya devam etmesi karşısında okurlarınıza düşen görev ne olacaktır?
Eskiden birine “bilimkurgu hayranıyım” dediğinizde küçümseyici ve alaycı tepkiler alabiliyordunuz. Hatta çoğu kişi için bilimkurgu demek, UFO ya da uzaylı demekle eşdeğerdeydi. Ancak zaman içinde bu manzaranın değiştiğini söyleyebilirim. Artık teknoloji çağında yaşıyoruz ve bilimkurgu insanlara o kadar da “uçuk” gelmiyor. Öyle ki, değişen dünya şartlarına bağlı olarak bilimkurgunun etkisi ve kapsamı genişledi. Bugün ciddi ciddi dünya dışı görevlerden, kolonileşmeden, sanal gerçeklikten, Cyborg kavramından, robotikten, yıldızlararası yolculuktan bahseder hale geldik. Eskiden bunları dile getiren bilimkurguculara öcü gözüyle bakanlar, şimdi bu konularla ilgili ateşli sohbetlere balıklama atlıyorlar. Eh, ne diyelim, şimdi onlar düşünsün!
Ana akım bilimkurguya gelecek olursak, az önce de değindiğim gibi okurların bu konuda bilinçli ve seçici olması gerekiyor. Özelikle bilimkurgu sineması alanında çok büyük paralar döndüğü aşikar. Sonuçta sanat dediğimiz uğraşın bir de ticari tarafı olduğunu unutmamalıyız. Para tuzağı ve basmakalıp yapımlara karşı kolektif bir tavır takınmayı başaramazsak, bunlar her daim önümüze gelmeye devam edecektir.
Herhangi bir alanda yaratılan bir esere “Bilimkurgu” sıfatını iliştirebilmek için eserde aradığınız olmazsa olmazınız nedir?
Bilimkurgu, kurgusunu bilimsel bir temele ve mantığa dayandırır. Bilimsel dayanaktan yoksun olan bir üretim, görünürde bilimkurguyu çağrıştırsa bile türün çağdaş kalıplarını tam olarak içermediği için fantastik olarak değerlendirilmeye mahkumdur. Bu yaklaşım bize, bilimkurgu ile fantastiğin farkını net olarak ortaya koyabilme imkanı vermektedir. Müdavim takipçilerimizin de bildiği üzere, Bilimkurgu Kulübü fantastikten, spritüel akımlardan, metafizikten ve doğaüstücülükten mümkün olduğunca uzak durmaya çalışan ve içeriğinde bu tip unsurlara yer vermekten imtina eden bir platform.
90’lı yılların sonundan beri çeşitli alanlarda etkinliğini sürdüren oluşumumuz, her zaman sert bilimkurgu (hard sci-fi, hardcore) ekolüne bağlı kalmıştır. Mizahi kullanımı dışında, bağlı olduğumuz ekolün kalıplarına uygun düşmeyen paylaşımlara elimizden geldiğince yer vermemeye çalışıyoruz. Diğer pek çok bilimkurgu platformunun aksine, Bilimkurgu Kulübü’nde ejderhaları, devleri, perileri, unicornları, elfleri, hobbitleri vs. görmüyorsunuz, görmeyeceksiniz de.
Kulübünüz, önümüzdeki zaman zarfında yaratmak istediği bir projeye sahip mi?
Üzerinde çalıştığımız birçok projemiz olduğunu söyleyebilirim. Bunlar arasında basılı yayınlar, kısa öykü yarışmaları, sunumlar ve atölyeler de var. Zamanı geldiğinde her birini takipçilerimizle paylaşıyoruz.
Bilimkurgu Kulübü okurlarının diğer dergi çevrelerine kıyasla bilimsel gelişmelere ve çağdaş yaşam düşüne daha yakın olduklarını gözlemliyorum. Bu durum diğer ülkelerde de benzer bir seyir gösteriyor mu?
Hitap ettiğimiz kitle içinde ciddi bir bilim ve teknoloji takipçisi var. Bu da son derece olağan bir durum. Sonuçta bilim ve bilimkurgu arasında kopmaz bir bağlantı söz konusu. İkisi de birbirini biçimlendirip dönüştürmeye devam ediyor. Bunun bilinciyle, bilimkurgu süzgecinden geçirdiğimiz bilim ve teknoloji haberlerini takipçilerimizle paylaşmaya daima özen gösteriyoruz. Tabii zaman zaman, “Neden bilim ve teknoloji yazıları yayınlıyorsunuz? Siz bilimkurgu sitesi değil misiniz?” tarzında abese iştigal sorular alıyoruz. Bunu soran arkadaşlar, bilimsiz bilimkurgu olmayacağından haberdar değiller galiba. Teknolojik gelecek öngörülerini işleyen yapıtları bir tarafa atalım, distopya ve ütopyalar bile mutlaka siyaset ya da toplum bilimi içerir.
Elbette, bilimle zerre ilgisi bulunmayan ama özünde bilimkurgu olan yapıtlar da var. Ancak bunların sayısı sınırlı olduğu gibi, türe aidiyetleri de yazarının hayal gücünde saklı. Dolayısıyla Bilimkurgu Kulübü’nde her zaman bilim ve teknoloji yazılarına yer verilecektir. Bu bilgilerin ufkumuzu genişletmesi bir yana, aynı zamanda bilimkurgu üretimi için ilham verici olduğuna inanıyoruz. Tabii görmesini ve okumasını bilene…
Yurt dışında da durum böyle. Artık bilimkurgu film ve dizilerinin setlerinde daha çok bilim insanı görmeye başladık. Çünkü konunun uzmanlarına danışılarak üretilmiş bir bilimkurgu eserinin tadı her zaman başkadır. Yıldızlararası filmini ele alalım örneğin. Hiç Yıldızlararası’nı kara delikler konusunda bu kadar tatminkar yapan şey ne diye düşündünüz mü? Ben söyleyeyim: Kip Thorne… Filmde etkin görev almış olan bu ağır bilimsel ağabeyimiz, kütle çekim fiziği ve astrofizik konularında araştırmalar yürütmüş, Stephen Hawking ve Carl Sagan gibi büyük bilim insanlarıyla uzun zaman arkadaşlık yapmış bir isim. Öyle ki, Sagan’ın ünlü Contact (Mesaj) romanına bile katkı sağlamış. Filmde gördüğümüz kara delik tasviri, kendisinin bizzat hazırladığı fizik denklemleri baz alınarak üretilmiş. Hatta sırf film için özel bir denklem seti bile geliştirmiş. Ee, arkasında bu kadar bilimsel emek olunca, filmdeki sahnelerin gerçekliğinden etkilenmemek mümkün mü?
Bilim, Evrim ve Hayal gibi kavramların eğitim müfredatımızda yer bulamamasını/bulmakta zorlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yerli bilimkurgu edebiyatımızın önemli isimlerinden Müfit Özdeş’in de dediği gibi, “Bilimkurgu, elmaya dışarıdan bakabilen elma kurdudur”. Tabii bunun için etrafınızı kuşatan mevcut koşul ve kalıpların ötesine geçmeniz gerekiyor. Ne yazık ki devletimiz ve toplulumumuz, bilimsel ve teknolojik gelişimin içinde kendine yer bulmakta başarılı değil. Coğrafyamıza, üretimden ziyade tüketime dayalı bir anlayış egemen. Şahsen dünyadan hızla kopan ve paranoid bozukluklar geliştiren bir topluma evrildiğimizi düşünüyorum. Mevcut kamplaşma ve kutuplaşmalar da cabası. Elbette siyasi erkin de bunda büyük payı var. Çünkü toplumsal gerilimden beslenerek ayakta durmaya çalışıyor.
Bu açıdan bakınca akla ister istemez 1984 romanı geliyor. Zaten 1984 ile Türkiye arasında çok fazla benzerlik olduğu fikrindeyim, ancak bu bambaşka ve uzun bir söyleşinin konusu. Böyle bir atmosferde yasak ve baskılarla karşılaşmak bana şaşırtıcı gelmiyor. Toplumun neredeyse yarısı, dün “A” dediğine bugün “B” diyebiliyor ve bu durumdan da rahatsızlık duymuyorsa, çoktan Orwellian bir sisteme adım atılmış demektir. Geçmiş olsun.
Hayatında bir kez bile bilimkurgu alanında bir kitap ya da bir metin okumamış kimselerin bilimkurgu filmlerini zevkle izlediklerine şahit oluyorum. Bilimkurgu kelimesini duydukları anda “bilimkurgu filmlerine bayılırım” diyorlar. Bu durumu nasıl açıklarsınız?
Bilimkurgu, günümüz bireyinin her türlü merak ve keşif duygusunu tatmin edebilen az sayıdaki uğraştan biri konumunda. Sorduruyor, sorgulatıyor, düşündürüyor ve bunları yaparken de belirli bir estetik kaygı güdüyor. En basitinden uzayın araştırılması bile, profesyonel bilimciler kadar, hayatın her kesiminden insanlar için de en merak uyandıran konulardan biri. Dünya dışı yaşamla, özellikle akıllı yaşamla temas kurulması haberiyle heyecanlanmayacak çok az insan vardır. Birçoğumuz için bu, belki insanlığın yaşayabileceği en önemli olay. Çok heyecanlı bir macera olmasının ötesinde, böyle bir keşfin toplumsal konularda yeni bilgilere kaynaklık edeceğini öngörmek de zor değil. Tarihte bundan daha önemli başka hangi kilometre taşı düşünülebilir?
Söz gelimi bir uzay gemisine atlayıp gezegenler arası yolculuklar yapmak, farklı uygarlıkları keşfetmek ve uzayın bilinmeyen derinliklerine yol almak hangimizi heyecanlandırmaz ki? İşte bilimkurgu, bu heyecanımızı ve merakımızı baz alarak hepimizi cezbetmeyi başarıyor. Bilimkurgunun, 21. yüzyılın kültürünü diğer türlerden daha iyi temsil ettiğini ve günümüzün karmaşık dünyasında bu temsilin daha da kuvvetleneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısacası bilimkurguya beslenen ilgi ivmelenerek artıyor ve bu durum da bizleri ziyadesiyle mutlu ediyor.
Bilimkurgu denildiğinde en sevilen ve akla ilk gelen terimlerden biridir distopya. İncelerken ya da düşlerken mest olduğunuz bir distopya türü var mı?
Her distopyanın kendi içinde bir tutarlılığı var ve üzerimizde bıraktıkları ürpertici etkinin temel sebebi de bu. Özellikle George Orwell’ın 1984’ü ile Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sını okuyanlar ne demek istediğimi anlamışlardır. Örneğin Orwell tutsak bir kültüre dönüşeceğimizden korkuyordu; Huxley ise saçma sapan şeylerle uğraşmayı rutin edinmiş, ehemmiyetsiz bir kültüre evrileceğimizden… Üzerinde düşünecek olursanız, her iki distopyanın da gerçeklikle teması son derece güçlü. Ancak Cesur Yeni Dünya’yı, 1984’e oranla çok daha korkutucu bulduğumu itiraf etmeliyim. Fahrenheit 451 romanının yazarı Ray Bradbury, bir röportajında “Geleceği öngörmeye değil engellemeye çalışıyordum.’’ der. Gerçekten de bilimkurgunun geleceğe dair uyarıcı bir misyonu olduğunu da söylemek gerek.
Söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için, çok ama çok teşekkür ediyoruz. Son olarak Yeni Papirüs okurları ve bilimkurgu öyküleri yazmak isteyenler için neler söylemek istersiniz?
Asıl bu güzel ve doyurucu sorularınız için ben teşekkür ederim. Umarım okurların keyif almasını sağlayabilmişizdir. Yazmak bir süreç, emek ve durmaksızın devam eden bir pratik işi. Dile hakim olabilmek, sözcükleri eğip bükebilmek, okura yeni anlamlar kazandırabilmek zorundasınız. Başta yazdıklarınızdan hoşlanmamanız, hatta kendinizi yetersiz hissetmeniz gayet doğal. Bunları bahane ederek vazgeçmek kendi adınıza büyük bir kayba yol açabilir. Yapmanız gereken tek şey yazmak, yazmak, yazmak… Bıkıp usanmadan yazmak… Yine Ray Bradbury’den bir alıntı yaparak bitirelim bari. Kendisi şöyle diyor: ‘’Her hafta bir kısa öykü yazın. Art arda 52 berbat hikaye yazmanız mümkün değil.’’ (Gülüşmeler)
Herkese sevgi ve saygılarımla…
Yeni Papirüs, 13 Eylül 2017 / Varlık Ergen