Alien Covenant Öncesi Bir Atıştırmalık: Life

Başrollerinde Jake Gyllenhaal, Rebecca Ferguson, Ryan Reynolds gibi oyuncuların bulunduğu Life (Hayat), bilimkurguseverler tarafından 2017 yılının beklenen filmlerinden biriydi. 24 Mart’ta vizyona giren film Türkiye gişesinin yanı sıra Amerika’da da umduğunu bulamadı ve eleştiri oklarının hedefi oldu. Eleştirilebilecek birçok yanı bulunmasına rağmen, Life’ın kötü bir yapım olduğu söylenemez. Filmin yönetmen koltuğunda Daniel Espinosa, senaryo ekibinde ise Deadpool’un yazarları Rheet Reese ve Paul Wernick yer alıyor.

Son yıllarda Hollywood stüdyolarından yüksek bütçeli bilimkurgu filmlerinin çıkması sebebiyle Life’ın da ilk etapta bu modaya ayak uydurduğu sanılabilir. Fakat filmin fragmanını izlemek ve konusunu okumak dahi seyircileri bu kanıdan uzaklaştırmaya yetiyor. Zira Life, tür skalasına bilimkurgunun yanı sıra korku & gerilim temalarını da ekleyen “Alienvari” bir film olma özelliği taşıyor. İş bu sebeple, son yılların popüler filmleri Gravity, Interstellar, The Martian tarzı klasik bilimkurgu bekleyen izleyiciler için hayal kırıklığı yaratabileceğini peşinen belirtmek gerek.

Filmde, Uluslararası Uzay İstasyonu‘nda (ISS) görevli 6 astronotun hikayesi anlatılmaktadır. Mars görevi için istasyonda bulunan astronotlar, Pilgrim uzay aracı vasıtasıyla Kızıl Gezegen’den getirilen örnekler arasında canlı yaşam formu bulunup bulunmadığını araştırmaktadır. Bu kısma kadar her şey bilim çerçevesinde, normal seyrinde ilerlerken, özellikle ikinci yarıdan itibaren film tam anlamıyla ne idüğü belirsiz bir yaratığa karşı savaşan astronotumsu 6 insanın hayatta kalma mücadelesine evriliyor.

İstasyondaki bilim insanları tarafından araştırılan örneklerde tek hücreli minik bir canlının varlığına rastlanır ve bu durum, başta Amerika olmak üzere dünya genelinde coşkuyla karşılanır. Hatta öyle ki, canlı yayınla dünyaya bağlanan astronotlar Calvin adını verdikleri bu canlıyı insanlara tanıtır. İlk anlarda zararsız olduğu saptanan canlının günden güne biraz daha büyüdüğü anlaşılır. Bir müddet sonra ise asıl gerçek gün yüzüne çıkar ve Calvin’in aslında çok zeki, güçlü ve “kötü” bir canlı olduğu sonucuna varılır. Calvin’in nihai amacı, zekasını kullanarak kendisine yalnızca iyilik çerçevesinde yaklaşan insanları yok etmektir.

Alien, Event Horizon, Europa Report, Pandorum ve benzeri filmleri izlemiş bünyeler için Life aslında çok da farklı bir şey söylemiyor. Özellikle bu tarzdaki filmlerin atalarından biri olarak görülen ve günümüzde kült kabul edilen Ridley Scott‘ın Alien’ından sonra adı geçen filmler her zaman birer taklit olarak görülmüş ve geri planda kalmışlardır. Özellikle sinema gibi yenilikçi bir alanda yeni bir şeyler söylemeyi başaramayan bu tip filmlerin böyle bir sona mahkum olması elbette kaçınılmazdır.

Filmin görüntü yönetmenliğinin başarılı olduğunu söylemek mümkün. Buna ek olarak oyuncularda da sırıtan bir performansa rastlanıldığı söylenemez. Özellikle Donnie Darko gibi kült bir filmdeki iyi performansıyla hafızalara kazanan Jake Gyllenhaal’ün oyunculuğu bu film özelinde de oldukça başarılı. En son Source Code isimli bir bilimkurgu yapımında karşımıza çıkan Gyllenhaal’ün bilimkurgu filmlerinin atmosferine yakıştığı birçok kişinin hemfikir olduğu konulardan biri. Yine kısa bir süre önce Deadpool isimli sıra dışı bir süper kahramana unutulmayacak bir oyunculukla hayat veren Ryan Reynolds da filme renk katmayı başaran isimler arasında. Yükselen yıldız Rebecca Ferguson, iyiden iyice Hollywood filmlerinde görmeye alıştığımız Japon oyuncu Hiroyuki Sanada ve Ariyon Bakare ile Olga Dihovichnaya ise diğer astronotları canlandıran isimler.

Uzay filminden, bir anda yok edici bir vasfa sahip yaratıktan kaçma ve hayatta kalma filmine dönüşen Life, birçok klişe sahnesine rağmen finalde izleyicisini ters köşeye yatırması sebebiyle dahi izlenebilir bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca sonunda olası devam filmleri için açık bir kapı bırakıldığını söylemek de pekala mümkün.