Her yeni çıkan teknolojide olduğu gibi, ilk satışa çıkan dronlar da yüksek fiyat etiketine sahipti. Ürünlerin zamanla fiyat olarak belli standartlara ulaşması, herkesin erişebileceği bir teknoloji haline gelmesini sağladı. Elektronik marketlerde farklı büyüklük ve donanım çeşitliliğine sahip olmaları, ihtiyaca ve bütçeye göre geniş bir yelpaze sunuyor. Bu durum, kısa film ve amatör filmcilikle uğraşanlar açısından büyük bir avantaj teşkil ediyor. Yüksek çözünürlüklü GoPro gibi mini kameraların dronlarla uyumlu olması, sahne çekimlerinde yüksek maliyetli (Örnek olarak; Helikopter) araçların ihtiyacını büyük oranda ortadan kaldırdı. Dronları sinemacılar açısından çekici kılan diğer bir unsur ise görüntü sabitleyici özelliğine sahip olmaları; kamera düzeneğinin Stedicam (Sabitleyici) mantığı ile çalışması ve çok şiddetli olmayan rüzgârlı havalarda bile bu özelliğini koruması büyük önem arz ediyor.
Sinema sektörü, dron kullanımına çoktan geçti. Büyük film şirketleri, yüksek teknolojili içeren büyük ve ağır kameralarını özel üretilmiş dronlarda artık güvenle kullanabiliyorlar. Tabii milyon dolarlarla kotarılan bu yapımlarda kullanılan dronların da değeri bir o kadar astronomik; filmcilikle amatör olarak ilgilenenler için bu pahalı araçlar bir anlam ifade etmiyor. Gerçi büyük film şirketleri de dron kullanımı sayesinde maliyet açısından tasarruf ediyorlar; çünkü Helikopterlerin giremeyeceği büyüklükteki yerlere dronlar kolayca girebiliyor ve sırf Helikoptere göre ekstra bir çekim/set alanı yaratmaktan kurtuluyorlar. Bu yüzden dron kullanımı, maliyet açısından hem profesyoneller hem de amatörler için büyük bir avantaj teşkil ediyor.
Sinema ile amatör olarak ilgilenen ya da ilgilenmek isteyen sinema gönüllüleri için dronlar, yalnızca maliyet açısından önem arz etmiyor; sunmuş olduğu imkânlar sayesinde, senaryo gereği teknik zorluk gerektiren çekim planlarının gerçekleştirilmesini de kolaylaştırıyor. Birkaç yıl öncesine kadar metropollerin ya da çevrenin yüksekten çekilmesi gereken geniş açılı planları amatör sinemacılar için bir külfetli. Kimi kısa film yarışmalarına katılmak isteyen yönetmen adayları, maliyet açısından sahnelerini ekonomik ve çoğunlukla sabit kadrajlar çerçevesinde planlamak zorundaydılar. Elbette Pan, Tilt, Pedestal ve Ark gibi temel kamera hareketlerinden mahrum değillerdi; ama Dolly (Kayma hareketi) gibi, kameranın gövdesinin belli bir düzenek ya da tekerlekli tripod üzerinde mekanik hareketlilik gerektiren durumu, kısa filmciler için mekânsal ve fiziksel anlamda bazı sıkıntılar doğurmaktaydı.
2000’li yılların başlarında dijital kameraların yaygınlaşması, amatör filmciliğin önünü açmıştı. Dijital olarak çekilmiş eserlerin kurgulanması, analog kayda göre hem kolay hem de zaman açısından büyük tasarruf sağlamaktaydı. Robert Rodriguez, ilk uzun metrajlı yapımı olan El Mariachi’yi (1992) evindeki iki VHS video oynatıcısı ile kurgulamıştı. Elbette Rodriguez’in durumu, film yapımı yönünden o dönem için bile uç bir örnekti. Teknik olanak ve bütçe sıkıntılarından dolayı, yapımını olabilecek en az maliyet ile kotarmaya çalışmıştı. Hatta yapımına para bulmak için bazı ilaç deneylerinde gönüllü kobay bile olmuştu. El Mariach’nin yapım hikayesi, ilk filmini gerçekleştirmek isteyenler için cesaret verici niteliğindedir. 2000’ler öncesi koşullarına göre, günümüz teknik imkânları sayesinde, yeni sinemacıların işi çok daha kolay. Artık akıllı telefonlarımızda bile temel ses ve kurgu işlemlerini yapabiliyoruz.

Çekim aşamasında yönetmene özgür bir hareket alanı sağlayan dronlar, dikkat edilmezse temel çekim kurallarını delmeye oldukça müsaittirler. Eğer kamera, dron sayesinde karakterlerin etrafında 360 derecelik bir dönüş hareketi yapmayacaksa, sinemada esas olan 180 derece kuralına uyulmasına dikkat edilmelidir. 180 derece kuralı, kurgusal devamlılığın ve sahnenin doğru biçimde algılanabilmesini sağlar; etkileşim halinde olan iki kişinin arasındaki düz hayali çizgi eylem eksenidir ve devamlılık açısından sahnede yapılacak olan çekim, bu eksenin iki tarafındaki alandan birinde yapılmalıdır. Sahne aksiyon içeriyorsa, kameranın kesme olmadan yapacağı dairesel hareketleri, devamlılık ve seyirci algısı yönünden bir sorun yaratmayacaktır. Dron gerektiren sahneler üzerinde sıkı bir plan yapılmalı. Hatta storyboard üzerinde sahnelerin önceden çalışılması büyük kolaylık sağlayacaktır.
Dron kullanımı ile ilgili hem ülkemizde hem de dünyada bazı hukuki düzenlemeler yapıldı. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, dronların resmi olarak sisteme kayıt edilmesi, kullanım izni (500 gr ve üzeri olanlar.) ve uçuş izni alınması yönünde yönetmelik hazırlamıştır. Film çekimlerinde hukuki yönden bir olumsuzluk yaşamamak için ilgili prosedürlerin takip edilmesi önemlidir; Havalimanı, askeri bölge gibi yerlerin çevresinde uçuşlarla ilgili kısıtlamalar da getirilmiştir. Dron teknolojisinin hukuki düzenlemeler çerçevesinde kullanılmasında fayda vardır.