Bir Roman, Bir Uyarlama: Soylent Green

Soylent Green adlı 1973 yapımı filmimiz, Harry Harrison tarafından kaleme alınmış Make Room! Make Room! (Yer Açın! Yer Açın!, Metis Yayınları) adlı Nebula ödüllü bilimkurgu romanından uyarlanmış.

Film 2022 yılında geçiyor. Nüfus aşırı derece artmış. Kaynaklar kısıtlıdan da kısıtlı. İnsanlar aç, şebekelerde su yok. Duş almak nedir bilmiyorlar. Buna rağmen tel örgüler ve güvenlik görevlileri ile korunan son derece lüks sitelerde yaşayan bir üst tabaka var. Onların her şeyi var! Filmin kitaptan bu noktada büyük bir farklılığı da göze çarpıyor. Kitapta nüfus artışına çok vurgu yapılıyor, doğum kontrolünün öneminden, bunun yasalaşmasından söz ediliyorken, filmde bunlar vurgulanmıyor. Kitapta ezilen halk sürekli isyan halindeyken ve mitingler düzenlerken, filmde bu durum da pek vurgulanmıyor. Hatta kilise ve din adamları halka yardımcı oluyorlar, onlara kalacak yatak veriyorlar. Oysa kitapta böyle bir şey de yoktu. Yani filmin kitaba göre daha bir tevekkülcü, daha bir kaderci anlayışı telkin ettiğini söyleyebiliriz. Bir de filmde bilim ile bilimin sömürülmesi, suiistimal edilmesi arasındaki ayrım çizgisi bulanık. Kitapta bilime doğrudan bir kötüleme yapılmıyor. Bu bakımdan kitap daha dikkatli. Yine de film kötü mü? Hayır.

u8HCsoa07qqahQbflzIWd68hrEg

Film kitaptan yalnızca “esinlenmiş” demiştik, çünkü romanla film arasında bariz farklılıklar var. Üstelik yalnızca ayrıntılarda değil, temelde de. Kitabı okumaya ya da filmi izlemeye niyetli olanlar buradan sonrasını okumasa da olur.

  • Kitapta esas karakterlerden biri olan Gilbert, filmde yalnızca çulsuz bir kiralık katil. Kitapta Gilbert’ın ailesi, terk edilmiş bir gemide yaşamaktadır, pek çok diğer yurttaş gibi. Gilbert ailesiyle tartışır ve evi terk eder. Çulsuzdur ama kiralık katil filan da değildir. İşlediği cinayet ise kuryelik yaptığı sırada istemeden meydana gelir. Özellikle sonradan birlikte bir odayı paylaştığı ve kıyamet gününün yaklaştığını söyleyip duran ihtiyar Peter ile beraber geçirdiği günleri filmde görmeyi çok bekledim ama yoktu.
  • Kitapta “yosun krakeri” olarak geçen temel gıda ürünü, filmde Solyent adında bir firmanın yeşil ürünü “solyent green” olarak geçiyor ki, filme adını veren de bu olmuş. Filmde bu krakerlerin insan bedeninden, bir fabrikada üretildiğini görüyorsunuz. Oysa kitapta böyle bir şey yok. Yalnızca yosun krakerleri var, o kadar.
  • Kodaman Mike’ın fedaisi Tab ise kitapta çok iyi bir insandı. Yanlış hatırlamıyorsam zenci idi. Üç çocuğu vardı. İşini güzel yapardı, saygılıydı, tam bir centilmendi. Oysa filmde kendisi sarışın, karısı ise zenci, çocukları falan da yok. Üstelik kötü bir karakter, para için her şeyi yapacak birisi, adam öldürmek dahil.
  • Kitaptaki en güzel kısımlardan biri, lüks yaşama alışmış olan Shirl’in, dedektif ile birlikte dedektifin evinde yaşaması ve lüks yaşamdan sonra sefalete alışamamasıydı. Oysa filmde öyle bir şey hiç olmuyor. Koca Mike’ın ardından başka birisi kiralıyor binayı. Shirl aslında dedektifi sevse de, o adama “hizmet” ediyor. Daha da kötüsü, kitapta kiracı falan değil, Mike’ın kız kardeşi şirret bir kadın profiliyle karşılaşıyoruz.
  • Kitapta dedektifin ev arkadaşı yaşlı Sol, doğum kontrolünü destekleyen bir mitinge katılıyor, orada yaşanan bir arbedede yere düşüp kalçasını kırıyor. Ardından evde yaşlılıktan ve çeşitli hastalıklardan mütevellit hayatını kaybediyordu. Filmde ise kendi isteğiyle ölmeyi seçiyor. “Yuva” denen bir yere gidiyor ve orada artık dünyada kalmamış olan doğa görüntüleri izlettirilirken ölüyor. Kitapta yaşlı Sol ölünce dedektifi sosyal hizmetler aracılığıyla hak iddia eden 7-8 çocuklu bir aile evden çıkartıyordu. Evde bakılacak yaşlı birinin yokluğu, dedektifin bir hak iddia edememesine neden oluyor. Yaşlı Sol’un kitapta Shirl ile yaşadığı bir tartışma da harikaydı. İnsanoğlunun doğasından nüfüs artışının ne hale geldiğine, doğum kontrolünden ölüm kontrolüne, doğa yasalarından modern tıbba kadar kapsayıcı, güzel bir tartışma vardı. Bütün bunlar filmde yok; zira Shirl ile Sol hiç bir araya gelmiyor. Sol son derece rasyonel bir adam, ama filmde daha çok geçmişinden “Kayıp Ada Atlantis” imgeleri ile kendini avutan, duygusal biri olarak resmedilmiş.

vcitMKzLd87vVD2rPACldtgfqjC

Eğer bilimkurguya merakınız varsa ve distopik yapımlardan hoşlanıyorsanız, hem Harry Harrison’ın efsanevi romanını okumanızı ve hem de bu uyarlamayı izlemenizi öneririz. Ama kitabın, düşünsel ve kurgu zenginliği bakımından filme oranla çok daha tatminkar olduğunu da belirtmeliyiz. Son olarak, 1973 yılından bakıldığında bazı teknolojik ilerlemeler belli ki öngörülememiş. Nedir onlar? Sürpriz olsun…

Hazırlayan: Tamer Ertangil

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

The-Pod-Generation

Kapsül Nesli: The Pod Generation

Sophie Barthes’ın yönetmenliğini üstlendiği The Pod Generation, yakın gelecekteki insan üremesini merkezine alıyor. Game of …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin