Sadece En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ıyla yetinmek zorunda kalan The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi), çok genç yaşlarda ALS hastalığından çökmeye başlayan fizik doktora öğrencisi Stephen Hawking’in bir biyografisi. Hawking, hastalığın ilk belirtileri ortaya çıktığında doktora gider ve yalnızca iki yıl ömrü kaldığını öğrenir. ALS ölümcül bir hastalıktır ve Hawking için kurtuluş yoktur; kasları giderek kontrolden çıkacak, sinir sistemi çökecek ve durumu hızla kötüleşeceği için bir iki yıl içinde ölecektir. Hawking, bu haberden sonra doktora tezi üzerinde çalışmayı bırakır.
Ancak, sonradan çalışmalarını tamamlamaya karar verir. Hayata dört elle tutunur ve evlenir. Her şey onun aleyhine görünse de teorik çalışmalarını sürdürür ve önemli keşiflere imza atar. En önemli keşiflerinden biri, kara deliklerin o kadar da kara olmadığını keşfetmesidir. Kara delikler, çekim alanları olağanüstü güçlü olduğu için içinden ışığın bile kaçamadığı yıldız cesetleridir. Kara deliğin içine giren hiçbir nesne bir daha geri dönemez. (ALS hastalığını anımsayalım. Geri dönüşsüz, ölümsüz bir hastalıktı değil mi? Kurbanları için kurtuluş yoktu.)
Hawking, boşlukta her an birbirine zıt özelliklere sahip sanal parçacıkların çiftler halinde yaratılıp yok olduğunu bilmektedir. Hastalığından dolayı giysilerini çıkarması oldukça uzun süren Hawking, bir gece soyunurken kara delikler ve sanal parçacık çiftleri üzerinde düşünmeye başlar. Kuantum teorisine göre, boşlukta her an muazzam sayıda parçacık çifti yaratılmaktadır. Ancak bu çiftler derhal birbirlerini yok ettikleri için varlıkları algılanamaz, bu yüzden bunlara sanal çiftler denmektedir. Hawking’in aklına şu fikir gelir: Ya bu sanal parçacıklardan biri kara deliğe düşerken diğeri kaçmayı başarırsa ne olur? Hemen kafasında bir hesap yapar ve bu şekilde yaratılan çok sayıda parçacık çifti olması gerektiği sonucuna varır.
Bu şekilde yaratılan bir sanal çifti düşünelim şimdi. Unutmayalım ki parçacıklardan biri kara delik tarafından yakalanıyor, diğer parçacık ise kaçmayı başarıyor. Bu olayı biraz daha yakından inceleyelim: Kara deliğin olay ufkunu geçen parçacık için geri dönüş yoktur, o artık bu evrenin bir parçası olamaz; çünkü kara deliğin gölgesine girmiş, sihirli pelerin tarafından sonsuza dek bizim gözlerimizden saklanmıştır. Ama diğer parçacığa ne olacaktır? Hawking bir anda gerçeği kavrar: Diğer parçacık kara delik tarafından evrene hediye edilmiştir.
Burada şunu anlamak önemli, kara deliğin yakınlarında öyle bir bölge var ki (olay ufkunun çok yakınında), işte bu bölgede kara delik tıpkı sıcak bir cisim gibi ışıma yapıyor! Bugün bu olguya Hawking Işıması denmektedir. Hawking Işıması’nın fizikte ışıma yapan bütün cisimlerin modeli olan kuramsal kara cismin tipik özelliklerini taşıdığı ortaya konmuştur. Hawking hesaplarını defalarca kontrol eder ve hiçbir hata bulamaz. Basit gibi görünen bu fikrin muazzam bir sonucu vardır, her şeyi içine çeken ve yuttuklarını bir daha asla geri vermeyen kara delikler, Hawking Işıması sayesinde kütle kaybeder ve yavaş yavaş buharlaşırlar.
Hawking’in kendi yaşamı da kara deliğin yakınlarında yaratılmış bir sanal parçacık çiftine benzemektedir. ALS hastalığı tıpkı bir kara delik gibi Hawking’in yakasına yapışmıştır, hiç kurtuluş yoktur. Yıldızları parçalayan kara deliğin ezici gücü karşısında belki de zavallı bir sanal parçacık çifti kadar aciz hissetmişti Hawking kendini. Ancak, sonunda beklenmedik bir umut doğar. Parçacıklardan biri kara deliğin çekimine kapılırken, diğeri kaçabilecektir.
Nitekim Hawking ALS hastalığına rağmen bugüne kadar yaşamayı başardı. Üstelik hemen hemen bütün hareket yeteneğini kaybettiği ve sadece gözlerini oynatabildiği halde çalışıyor, konuşuyor, kitaplar yazıyor, yeni fikirler üretiyor. ALS’nin gölgesinde yaşamak bir kara deliğin olay ufkunun yakınlarında yaşamak gibi olmalı. Onun muazzam gücüne kapılmamayı başarabilirseniz kara deliğin çekiminden bir yaşam üretebilirsiniz. Elbette bunun için azmin yanında şansa da ihtiyacınız olacaktır. Yönetmenliğini James Marsh‘in yaptığı ve Eddie Redmayne‘in başarılı oyunculuğuyla beğeni toplayan The Theory of Everything, gerçekten çok etkileyici ve düşündürücü bir film.