İnsan elinden çıkma bir felaketin ardından yeryüzünde insan ırkından geriye kalan tek kişi olsaydınız ne yapardınız? Düşünsenize, var olan her şey sizin! İlk anda kulağa hoş gelse de, başkalarının olmadığı bir dünya, gerçekten yaşamaya değer miydi? Başkalarının olmadığı bir dünyada her şey sizin olsaydı dahi, bunun bir değeri olur muydu? Kimse yok. Hiç kimse. Tek başınasınız. İstediğiniz villaya ve hatta şatoya yerleşebilir, istediğiniz arabayı kullanabilirsiniz. Ee? Kimse yok ama… Bir saniye. Biraz durup düşününce anlaşılıyor ki, anlamlandırmalarımızın çoğu, maddi değer atıflarımızınsa hepsi, öznelerarası bir uzlaşmaya dayanıyor, maddi anlam bundan ibaret. Başkaları yoksa, maddi hiçbir şeyin değeri de yok. Beslenme, barınma ve ısınma gibi temel ihtiyaçlardan ötesi, ötekinin yokluğunda, tedricen anlamını yitiriyor. Dünya üzerindeki var oluşumuz, başlangıcından itibaren insanlık mirasına ve tek tek diğer insanların var oluşlarına o denli bağlı, o denli iç içe ki, yalıtık bir halde kendimizi tasavvur etmemiz çok zor, neredeyse imkansız.
Filmde ilginç bir sahne var. (Spoiler korkusu olanlar bu paragrafı okumasın.) Tanrıya “neredesin?!” diye soruyor Zac. Kiliseye girip İsa’nın heykeline ateş ederken, “bak işte oğlunu öldürüyorum, neredesin!” diye haykırıyor. Kızdığı nokta, insan iradesiyle dünyanın sonu getirilirken, -güya- kadir-i mutlak olan Tanrı’nın hiçbir şey yapmamış olması. Dünya üzerindeki tüm kötülüklere, tecavüzlere, savaşlara, cinayetlere, işkenceye ve kansere izin veren bir Tanrı’dan hesap soruyor Zac. Elbette Kant‘tan beridir çoktan ölmüş olan Tanrı’nın sesi soluğu çıkmıyor.
Özgür iradenin sorgulandığı anları da görüyoruz. Birisi bir başkasından hoşlandığında, bunu isteyerek mi yapar? Hayır. Tanıştıktan birkaç saniye sonra karşınızdaki kişiden hoşlanıp hoşlanmadığınıza karar verirsiniz. Aslında karar veren siz değilsinizdir. Ortada verilen bir karar filan da yoktur. Bir kez hoşlandığınız takdirde, karşınızdaki kişinin kusurları gözünüze batmazken, eğer hoşlanmadıysanız, onun iyi tarafları dahi sizi rahatsız eder. Sevdiğiniz insan hakkında güzellemeler yapmanız, o kişinin yüce biri olmasından değil, sizin ona karşı hissettiklerinizden kaynaklanır. İşin tuhafı bu ya, hislerinizi kontrol edemezsiniz. Bu noktada film, izleyiciyi karar verme mekanizmalarına ve öznel kanaatlere dair sorgulamaya davet ediyor.

İnsan psikolojisine, insanın sosyal bir varlık olmasına, yalnızlığa, bilime, felsefeye ve geleceğe dair mükemmel ve bir o kadar da bilinmeyen bir film: The Quiet Earth, 1985, Yeni Zellanda yapımı. İzlemek isteyenlere iyi seyirler.
Hazırlayan: Tamer Ertangil