the one

Bir Jet Li Bilimkurgusu: The One

Jet Li, asıl adıyla Li Lianjie, 26 Nisan 1963’te Pekin’de dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren dövüş sanatlarına ilgi duymaya ve Vuşu eğitimi alarak dövüş kariyerine başladı. Geleneksel dövüş sanatlarını temel alan Vuşu, Çin’de spor olarak da büyük ilgi görüyordu. Yalnızca iyi yetişip yetenekli bir dövüşçü olmakla kalmadı, bu alanda büyük başarılar da elde etti. Küçük yaşlarda ulusal Vuşu şampiyonalarında yarışarak birçok altın madalya kazandı. Onu Bruce Lee ve Jackie Chan gibi sinemanın tanınmış diğer dövüş sanatı ustalarından ayıran en önemli farklardan biri ise yalnızca film yıldızı olması değil, aynı zamanda dövüş sanatlarında müsabakalara ve turnuvalara katılıp şampiyonluklar da yaşamasıydı.

Li’nin yeteneği ve başarısı kısa sürede Çin spor bakanlığının da dikkatini çekti. 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerde Çin’de dövüş sanatları çok popülerdi ve Jet Li bu rüzgârdan faydalanarak önemli müsabakalara katıldı. Bunlardan bazıları uluslararası düzeydeydi. 1974 yılında Amerika’ya yaptığı bir tur sırasında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’a Vuşu gösterisi bile yaptı. Bu, uluslararası bir figür hâline gelmesinde ilk adımlardan biri oldu.

Jet Li’nin dövüş sanatlarındaki ünü film yapımcılarının da dikkatini çekti. 1982 yılında Shaolin Temple (Şaolin Tapınağı) filmiyle sinema dünyasına adım attı. Film, büyük bir ticari başarı elde etti ve Jet Li’yi Asya’nın en popüler dövüş sanatları aktörlerinden biri hâline getirdi. Bunu takip eden yıllarda, Once Upon a Time in China serisiyle Çin dövüş sanatları sinemasının en büyük yıldızlarından birine dönüştü. Wong Fei-Hung karakteri ile tanınan Jet Li, geleneksel dövüş sanatlarını modern sinema teknikleriyle birleştirerek büyük bir hayran kitlesi kazandı. Ancak Jet Li’nin hedefi yalnızca Asya sineması değildi. Jackie Chan gibi isimler zaten Hollywood’da büyük başarılar yakalamıştı ve Li de uluslararası bir kariyer yapmayı planlıyordu. 1998 yılında Lethal Weapon 4 (Cehennem Silahı 4) filmiyle Hollywood’a adım attı. Başrolde olmamasına rağmen etkileyici dövüş sahneleriyle büyük beğeni topladı ve Hollywood’un dikkatini çekmeyi başardı.

Hollywood’da yerini sağlamlaştıran Jet Li, 2000 yılında Romeo Must Die filmiyle ilk başrolünü oynadı. Hip-hop kültürüyle dövüş sanatlarını birleştiren film, yeni bir tarzın da öncüsü oldu. Sonradan çok sayıda benzeri çekildi. 2001 yılına gelindiğinde ise yazımızın konusu olan bilimkurgu ve aksiyonun harmanlandığı The One filmiyle çıktı karşımıza. Bu filmde, kendisi gibi Hollywood’a kapağı atmış olan Çinli yönetmen James Wong ile çalıştı. Wong, The X-Files, The Event, Space: Above and Beyond gibi bilimkurgu dizileriyle rüştünü ispatlamış bir isimdi. Üstelik bu filmden bir yıl önce çektiği The Final Destination (Son Durak) filmiyle de büyük sükse yapmıştı.

The One, paralel evrenler konseptini dövüş sanatlarıyla birleştiren bir yapımdı. Filmde, evrenler arası geçiş yaparak kendi versiyonlarını yok eden kötü karakter Gabriel Yulaw ile onun iyi versiyonu Gabe arasındaki mücadele anlatılıyordu. Yulaw, diğer versiyonlarını öldürerek onların da güçlerini kendinde toplamayı ve The One yani tek olmayı amaçlıyordu. Öldürdüğü her bir versiyonuyla giderek güçlenen Yulaw, sonunda Gabe adlı bir versiyonunun karşısına çıkıyordu. Ancak Gabe o kadar da kolay lokma değildi. Bir açıdan konusunun Highlander filmini anımsattığı da söylenebilir.

Jet Li, filmde hem kahraman hem de kötü karakteri canlandırarak dövüş yeteneklerini ve oyunculuk becerilerini sergileme şansı buldu. Film, özellikle dövüş koreografisi açısından dikkat çekiciydi. The Matrix tarzı ağır çekim sahneleri ve kablo destekli dövüş sekansları ile yapım, Jet Li’nin fiziksel yeteneklerini ve koreografilerini ön plana çıkartan izlemesi keyifli bir işe dönüşmüştü. Ancak The One, bilimkurgu açısından derinlemesine bir paralel evren anlatımı sunmak yerine, işin ‘karate’ kısmına eğilerek izleyicilere tempolu bir aksiyon filmi sunmaktan öteye gidemiyordu. Bu yönüyle, bilimkurgu öğeleri olan ama dövüş sanatlarını merkeze koyan bir yapımdı. O dönemde çok kıyaslandığı The Matrix ile arasındaki en önemli fark da buydu. The Matrix‘te bilimkurgu merkezdeyken dövüş sahneleri yardımcı unsurdu. Bu filmdeyse tam tersi bir durum söz konusuydu.

The One, yine de dövüş sanatları ile bilimkurguyu başarılı şekilde harmanlayan bir film olarak değerlendirilebilir. Paralel evrenler teorisini derinlemesine işlemekten çok, bu fikri bir aksiyon zemini olarak kullanmış olması da aksiyona kendimizi kaptırdıktan sonra göze çok batmıyor. Jet Li’nin iki farklı karakteri canlandırması dövüş sahnelerine dinamiklik katarken, filmde kullanılan özel efektler de o dönemin şartlarına göre tatmin edici seviyede. Film genel anlamda izleyicilere yüksek tempolu aksiyon sahneleri sunarak eğlenceli bir deneyim yaşatıyor. Aksiyon sinemasında paralel evren temasının kullanıldığı erken örneklerden biri olması bakımından da önemli bir yapım olarak görülebilir.

Film aynı zamanda Jet Li ve Jason Statham’ın birlikte rol aldığı ilk projelerden biri. O dönemde Jason Statham, Hollywood’da bugünkü kadar büyük bir isim değildi. Ancak The One, ikili arasındaki işbirliğinin bir başlangıcı oldu. İlerleyen yıllarda War ve The Expendables gibi filmlerle yeniden bir araya geldiler. Jet Li, dövüş sanatlarında gerçek bir şampiyon olarak başladığı kariyerini sinemada büyük bir başarıyla sürdürmüş isimlerden. Dövüş sanatlarını yalnızca bir gösteri unsuru olarak değil, gerçek bir spor dalı olarak da temsil etti. Hollywood’da önemli filmlerle kendine sağlam bir yer edindi. Kısacası film, bilimkurgu tutkunu Jet Li hayranları için unutulmaz bir yapım olmayı sürdürüyor.

Yazar: Halil Alpaslan Hamevioğlu

İçsel yolculuğuna 1980'de Polatlı'da başladı. 80'ler ve 90'ların göbeğinde yetişti. O devrin her bireyi gibi bilimkurguyu video kasetlerden tanıdı. Sonra özel kanallar geldi. Hayal dünyası iyice genişledi. Eh, gerçek yaşamında da dünyanın içinden geçtiği dönüşümü gördü. Sovyetler'in bitişini, Berlin Duvarı'nın yıkılışını, popüler kültürün tüm dünyayı etkisi altına alışını... Bir gün okulu bitti ve hem gördüklerini hem de yaşadıklarını yeni nesillere aktarmak istedi. Öğretim görevlisi oldu. Gazi Üniversitesi’nde başlayan, Başkent Üniversitesi’nde devam eden öğreticiliğinde ülke sınırlarını aştı ve kendini Amsterdam Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde buldu. Yazmayı hep sevdi. Âşık olduğu bilimkurgu ile yazma hobisini ise burada birleştirdi.

İlginizi Çekebilir

2025 bilimkurgu filmleri

2025’in Öne Çıkan Bilimkurgu Filmleri

Bilimkurguseverler, 2024’te içerik açısından fena olmayan bir sene geçirdi. Dune: Part 2, Furiosa: A Mad …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin