Uglies-2024

Çirkinliğin Geleceği: Uglies

Çirkinler (Uglies, 2024), yönetmen McG‘nin bir distopya tasavvuru. Film, Tally Youngblood (Joey King) adında bir genç kızı merkeze alıyor. Filmde bizleri, insanların 16 yaşına geldiğinde “güzel” hâle getirilmek üzere zorunlu estetik operasyon geçirdiği bir gelecek karşılıyor. Tarih boyunca “güzellerin hükümdarlığı” süregiderken, film ilginç biçimde “çirkinlerin” uğradığı çeşitli aşağılama biçimlerine dikkat çekiyor. Geleceğin yöneticileri radikal bir karar alarak herkesi 16 yaşında özel bir operasyonla güzelleştiriyor ve toplumsal ilişkilere dâhil ediyor. Kişiler, tıpkı Tally gibi 12 yaşından itibaren sıkı bir eğitimden geçiriliyor ve büyük gün geldiğinde de asla ayrımcılığa ve zorbalığa uğramayacak(!) birisi olarak karşımıza çıkıyor. Tally de bu düzenin parçası olmayı bekliyor.

Tally kendisinden birkaç ay daha büyük arkadaşı Nose’tan haber alamayınca gizlice şehir merkezine gidiyor ve dönüşte hayatını değiştirecek olan Shay’la (Brianne Tju) karşılaşıyor. Uçuk kaçık bir kız olan Shay, hiç de kendini toplumun ve ideolojinin güzellik standartlarına bağlı hissetmiyor ve David’in (Keith Powers) liderliğini yaptığı “Duman” topluluğuna katılmaya karar veriyor. Çok zorlasa da Tally’yi gruba katılmaya ikna edemiyor. Çok geçmeden şehrin yöneticisi Dr. Cable (Laverne Cox), Tally’nin güzelleştirme operasyonunu beklemeye alıyor ve eğer arkadaşı Shay’ın peşinden gider, onların güvenini kazanarak Duman örgütünü yok edecek kişilerin konumunu söylerse Tally’yi umduğu güzellikle buluşturmayı vaat ediyor. Bu süreçte Tally, güzellik standartlarına dayalı sistemin ardındaki karanlık gerçekleri keşfediyor ve özgürlüğünü kazanmak için zorlu bir mücadeleye girişiyor. Film, güzellik, kimlik ve özgürlük gibi temalar etrafında şekilleniyor ve Scott Westerfeld‘ın 2004 tarihli aynı adlı romanına dayanıyor.

Güzelliğin İdeolojisi

Güzellik ve çirkinlik, tarih boyunca toplumsal normlar ve kültürel değerler doğrultusunda şekillenmiştir. Hemen her toplumun ve çağın kendine göre güzellik ve çirkinlik normları vardır. Eski Yunan’dan ve Roma’dan Orta Çağ’a, Rönesans’tan günümüze kadar estetik algısı farklı zaman ve toplumlarda değişkenlik göstermiştir. Örneğin Antik Yunan’da güzellik, simetri ve orantı ile tanımlanırken, Rönesans döneminde sanatsal zarafet ve doğallık ön plana çıkar. Orta Çağ’da ise güzellik, daha çok ahlaki ve dini değerlere bağlı olarak manevi güzelliğe atfedilmiştir; saflık daha büyük önem kazanmıştır.

Ataerkil toplumsal yapının her daim işbaşında olduğu düzenekler, Sanayi Devrimi ve modernleşmeyle birlikte, özellikle Batı toplumlarında fiziksel güzelliğe dayalı normlar önem kazanmış, medya ve moda endüstrisi bu standartları yaygınlaştırmıştır. 20. yüzyılda ise sinema, televizyon ve dergiler aracılığıyla ideal güzellik kalıpları belirlenmiştir. Güzellik ve çekicilik, cazibe merkezi hâline gelmek gibi süreçlerle ilgili olduğundan ne kadar mantıksız gelirse gelsin önemli sayıda insan güzellik adına çabalayıp durmuştur. Bu süreçte “çirkinlik” de genellikle toplumun güzellik normlarına uymayan, dışlanan ve estetik normlardan sapma olarak tanımlanmıştır. Son yıllarda ise güzellik standartlarına karşı eleştiriler artmış ve farklı beden tiplerine, ırklara ve estetik anlayışlarına daha kapsayıcı yaklaşımlar gelişmiştir.

Güzel Olmanın Bedeli

Aslında hem roman yazarı Scott Westerfeld hem de yönetmen McG, konuya çok yaratıcı bir açıdan bakıyor. Henüz erişkinliğe yeni adım atan bir ergenin toplumun güzellik standartlarıyla haşır neşir olması ve güzelliğin ideolojik yapısıyla yüzleşmesi söz konusu ve bunları teşhir etmek aynı zamanda bilimkurgunun da görevi. Zira bilimkurgu, çoklu yaşamlar ve bilinmeyen ötekiler hakkında ve tek bir güzellik standardı türün doğasına aykırı. Bu açıdan Tally’nin ara sıra kaçışları, ileride “yakışıklı” Peris (Chase Stokes) olacak Nose’la romantik buluşmaları, arayışı ve tavşanı takip eden Alice gibi bir anda kendini olayların içinde bulması önemli bir vaatte bulunuyor.

Bizi sarıp sarmalayan ideolojinin gözlüğünü bir kenara atma fırsatını yakalamış oluyoruz. Bu açıdan filmin özellikle ilk yarısı Tally’nin istemeyerek de olsa isyancı grupla buluşmasını, Duman grubunun yakışıklı liderinin gönlünü çalması, kendi olduğu için nasıl daha fazla saygı gördüğünün açığa çıkması bakımından önemli. Buna karşın ikinci yarısı, yani kahramanımızın yanlışlıkla asi grubu ele vermesi ve sonrasında olan bitenler inandırıcılıktan uzak ve sanki McG film için elindeki bütçeyi iyi planlayamamış ve ilk yarısında bütçenin büyük kısmını bitirip ikinci yarısına para kalmamış havası veriyor.

Bir diğer sorun ise genelde olduğu gibi bu filmin de bazı teknolojik gelişmelere yeterince dikkat edememesi. Sosyal medya ve gözetim sistemleri türün sıklıkla mesafeli olduğu olgular. Bunun anlatı kuramı açısından basit bir sebebi var: Kahraman eğer çok fazla gözetim altında tutulursa erginleşemez, kendi kimliğini bulamaz, anonimleşecek alanlara giremez ve sistemin aşırı baskısı karşısında bireyselliğini keşfedemez. Benzer biçimde bu ikinci unsur, kahramanımızın eşiği aşmasına yardımcı olup bir direniş alanı yaratsa da, gözetimden kaçabileceğini ve geleceğin otokratlarının bu alanı boş bırakacağını düşünmek yine de saçma. Film özellikle günümüz gözetim toplumunu yeterince ciddiye almıyor. Hâlâ kahramanımız gizli işler yaparken bütün takibin yüzükler tarafından gerçekleştiği (gerçek bir otokrat implant tercih etmez miydi?), etrafta nedense hiç kamera ve gözetleme sistemlerinin olmadığı “kırılgan” bir gelecekle karşılaşıyoruz.

İkincisi ise bu kadar gelişkin teknolojiler ve dünyanın üzerinde bir sürü uydu olmasına rağmen hâlâ dünyada gizlenmiş asi grupların bulunması. Bu durum yeterli bir inandırıcılıkla aktarılamıyor; oraya gitmek için “kaydırmalı” betimlemeler yaptığınızda da teknolojiyi merkezine alan bir tür için yine inandırıcılık sorunu yaratıyor. Dahası, asi gruplar devrim yapmak için belirdiklerinde kimsenin onları yakalayamayışı söz konusu ki gene geleceğin polis devletine karşı anlamsız bir küçümseme var. Bu da filmin gelecekte “kurtarılmış bölgeler” ütopyasına bir temel sağlıyor ama ne yazık ki inandırıcı değil.

Devrim Televizyondan Yayınlanmayacak

Bunlar aynı zamanda anlatıyı ilerlettiği için görmezden de gelebiliriz, hatta sonunda çoluk çocuk herkesin Dr. Cable’ın karşısına dikilip insanlığın özgür iradesini elinden almaya çalışmasına karşı direnişe geçmelerini de nostaljik bulup ses çıkarmayabiliriz. Filmin esas zayıf noktası eleştirdiği şeye geri dönmesi. Filmin sonunu söyleyip izleme zevkini yok etmeyelim ama Tally’nin özgür irade yoluyla eski hâlinden nasıl kurtulup kendini feda ettiğini görmek neredeyse “göz yaşartıcı”. Hele ki son sahnenin sinematografik sunumu, gizem, merak, ihtişam, arzu nesnesi, bakışın egemenliğini bize sürekli hissettirmesi filmin nerdeyse eleştirdiği şeye teslim olması anlamına geliyor. McG bize şöyle diyor: “İşte güzellik bu!” Hâlbuki film bize karşıtını vaat etmişti.

Çirkinler çok iyi bir film olabilecekken fırsatı tepen, eleştirdiği şeylere teslim olan, pek çok açıdan yaşadığımız sistemin otokratik ve gözetimci özelliklerini hafife alan bir yapım. Fikir güzel ama güzelliğin standartlarını belirleyen, bu endüstrinin karına ortak olan Hollywood’un ne yazık ki çirkinlere dair söyleyeceği tek söz “güzelleşin”den öteye gidemiyor.

Yazar: Mikail Boz

Ömrünün yarısını ne yapacağını, kalan yarısını da ne yaptığını düşünerek geçirmek istemeyen bir yersiz yurtsuz... Bilimkurguyu da bu yüzden seviyor...

İlginizi Çekebilir

rudy-rucker-kapak

Bir Yazar ve Matematikçi: Rudy Rucker

Rudy Rucker, 22 Mart 1946’da Louisville, Kentucky’de doğdu. Babası mobilyacılıkla uğraşıyordu ve aslen Alman olan …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin