Defalarca dillendirildi bu hikaye: Elektrik savaşlarının ortasında kalan Nikola Tesla‘nın yürek dağlayan hikayesi. Ve şimdi, Eylül ayında Hollywood, tarihin Tesla’ya yaptığı haksızlığı tüm çıplaklığı ile gözler önüne sererken, adaletsiz, zalim dünyada insanın maddeden ötesine değer vermeme karanlığına kapılması neticesinde zulmetmeye meylinin kontrolsüz arttığını anlatmaya çalıştı. Alfanso Gomez Rejon‘un yönettiği, senaryosunu Michael Mitnick‘in yazdığı Elektrik Savaşları’nın son sahnesi çarpıcı. Mümkün mertebe spoiler vermekten uzak duracağız, fakat filmin izleyiciyi vurduğu nokta tam da o en son sahne.
O sahneye kadar açıkçası film beklentilerin altında kalıyor. Ancak son sahne ardından derin düşüncülere gark ettiriyor hepimizi. Bir an için derin düşününce, Tesla ile Edison, adeta Doğu ve Batı’nın ete kemiğe bürünmüş timsali gibi geliyor. Durum böyle olsa bile, Elektrik Savaşları’nı izledikten sonra İngiliz, yani batılı bir aktör olan Benedict Cumberbatch‘ı Edison’u hayata geçirişindeki başarısından ötürü alkışlamak hakkımız. Neticede bu durumun halklarla, bireylerle pek alakası yok.
Politika can sıkıcı ve çirkin şeylere sıklıkla alet olmuş bir mevzu. Fakat hayatın acıklı bir gerçeği var. Teknoloji de öyle. Ve hatta bilim de. Geçmişe dönüp teknoloji ve bilim tarihine baktığımız zaman, vahşi amaçlara yönelik güç kazanma çabasının teknolojik ve bilimsel ilerlemelere hız kazandırdığı görülebilir. Acıdır fakat teknoloji hep savaşların odağında, savaşlar da sıklıkla teknolojinin odağındadır. Mesela Amerika iç savaşında hızlı ulaşımı trenler sağladı. Hızlı iletişim telgraf ile sağlandı. Ateşli tüfekler teknoloji desteği ile otomatik silahlara evrildi. Büyük güçler, büyük düşler peşinde koşarken bugün bile ilerleyen teknolojiden destek alan savaşlar bir yerlerde sürmüyor mu?
Elektrik Savaşları’nda da bu çirkin güç kazanma kavgası var ve bu savaşlar esnasında o günün tarihine değil belki ama geleceğin tarihine adını yazdıran Nikola Tesla’nın başına gelenleri artık sağır sultan dahi duymuştur. Bugün Tesla’nın insanlık tarihinin önemli bir mucidi ve fizik kitabındaki büyüklük biriminden çok daha fazlası olduğunu gayet iyi biliyoruz. 50,000 USD meselesini, Tesla’nın bir otel odasında meteliksiz ölümünü, Edison’un adını o günün tarihine yazdırdığını, haklı çıkmak uğruna idam edilen fili defalarca okuduk, dinledik ve hatta izledik.
Bunu anlatanlar kimi zaman amatör video düzenleyicileri oldu, kimi zaman youtuberlar. İçlerinde öyküyü gözlerimizi dolduracak şekilde anlatanlar da vardı. En sonunda durumla yüzleşme sırası Hollywood’a geldi. Fakat gelin görün ki Hollywood ağzından dinlediğimiz bu kurmaca olmayan öykü izleyip okuduklarımız arasında en dokunaklısı olmayı başaramıyor. Zira bu hikaye acımasızlığın, açgözlülüğünün bastırılmadığından insanı neye dönüştürebildiğinin, adaletsizliğin ve maddenin her şeyin ötesinde ve üstünde tutulduğunun göstergesi. Bir anda birçok acı gerçeği, dünyanın en önemli mucitlerinden birine yapılanları tokat gibi suratımıza çarpan gerçek bir hikaye…
Hollywood bu konuda dürüst davransa bile gerçek hayattan alıntı replikleri saymazsak, öyküyü ne dokunaklı anlatmış ne de sürekli. Film bu açıdan durağan. Zaten filmi götüren de Cumberbatch. Son zamanlarda sürekli zeki adam rollerini kapan aktör, başarılı oyunculuğu ile Edison’a çarpıcı şekilde hayat vermiş ve filmin odağında da zaten o var. Durağanlığına rağmen Edison’un geçirdiği karakter evrimini ekrana oldukça başarılı şekilde yansıtmayı başarıyor. Edison acı çekiyor, her insan gibi. Eşinin ölümünün ardından, savunduğu akımın ölümcül yanını ve alternatif akımın üstünlüğünü reddederken acı çekiyor ve bu reddedişe karşı içinde bir savaş veriyor. Edison’un savaşı yalnızca Westinghouse’a karşı değil, aynı zamanda kendi içinde de bir savaş var. Bu savaş esnasında karakterinde kalmış son erdem parçacıkları birer birer ölürken o da sancılar yaşıyor.
Elektrik Savaşları’nda asla Edison’da takdir edilecek bir yan bulamıyoruz. Ancak Edison’un başından geçenleri baştan aşağı inceleyince biraz da onun üzerine düşünmeden edemiyoruz. Bugünün dünyasından General Electric’i veya Edison’un patentlerini çıkarsaydık, bu ne insanlık ne de teknoloji tarihi adına iyi olurdu. Ama iyi niyetle bakın, film bu mesajı vermiyor. Yine de Edison’un kaybedeceğini ( o gün değilse bile gelecekte bir gün) bildiği bir savaşta hem kendine hem de Westinghouse Elektrik şirketine karşı gözü dönmüş bir çılgın haline nasıl geldiğine ucundan da olsa değiniyor.
Neticede her iki adam da Amerika’nın en parlak zekâlarından. Tesla’nın çok büyük bir farkı var tabii. Zamanın adamı değil öncelikle. Adını o günün tarihine değil ama geleceğe yazdırdı. Derin bir algı açıklığında ve maalesef bu algı açıklığı da onu zora sokan şeylerin başında geliyor. Çünkü anlayışı kimseninkine benzemiyor ve bir dâhinin görebileceğinden de ötesini görme konusunda hünerli. Tüm bunları herkes çok iyi biliyor; dünyada daima inciten, hüzünlendiren, hazmedilemeyen şeylerin sıklıkla olduğunu da…
Hazırlayan: Ayşegül Yalvaç