Gerçekçi Bir Salgın Filmi: Contagion

Hiçbir salgın, korku gibi yayılmaz…

Contagion (Salgın), belgesel niteliğinde bir sert bilimkurgu yapımı. 28 Days/Weeks Later, Resident Evil, I Am Legend, 12 Monkeys, Children of Men, The Invasion, Carriers, Cargo ve World War Z gibi salgın temalı yapımlardan farklı olarak, Contagion gerçek bir pandemi (kıtasal salgın) durumunda modern bilimin elinden neler gelebileceğini, insanlığın tepkisini, etik kuralların değerini ve politikayı harika bir şekilde yansıtıyor.

Aynı şekilde aşıların ve koruyucu tıbbın önemini, toplumsal histeri adı verilen psikososyal hadiseyi ve mikroorganizmaların gücünü enfes bir şekilde işliyor. Aşı karşıtlarına, komplo teorisyenlerine ve sahte bilimcilere çok güzel göndermelerde bulunuyor. Konu kimilerine sıkıcı gelebileceği için herkese hitap etmiyor. Enfeksiyon hastalıkları, mikrobiyoloji, salgınların siyasi ve sosyal boyutu ile ilgilenen kişilerin dikkatini celbetmekte ise zorlanmıyor. Aksiyon veya zombi içeren unsurlar bulunmadığı için çoğu kişiye durağan gelmesi muhtemel, ancak sert medikal/mikrobiyolojik bilimkurgu sevenleri fazlasıyla memnun edecektir.

Contagion (2011).

Contagion‘ın yönetmen koltuğunda Steven Soderbergh oturuyor. Oyuncu kadrosunda Marion Cotillard, Bryan Cranston, Matt Damon, Laurence Fishburne, Jude Law, Gwyneth Paltrow, Kate Winslet ve Jennifer Ehle gibi ünlü isimler var. Senaristliğini ise Scott. Z. Burns üstleniyor. Kendisi daha gerçekçi bir senaryo yazabilmek için Dünya Sağlık Örgütü ile konuşmuş, W. Ian Lipkin ve Lawrence Brilliant gibi uzmanlara danışmış.

60 milyon dolarlık bütçesiyle film, 135 milyon dolarlık gişe yapmayı başardı. IMDb puanı yüksek olmasa da, birçok bilim insanı ve eleştirmen tarafından övgüyle karşılandı. Filmin birçok yerinde, gerçek hayattaki bilim insanlarına ve mikrobiyal enfeksiyon hastalıklarına güzel göndermeler yapılıyor. Minamata hastalığı gibi çok ender salgınlara değiniliyor. Ayrıca stres değil de Helicobacter pylori türü bakterinin ülsere sebep olduğunu kendi üzerinde kullandıkları ilaç ile gösteren Marshall ve Robin Warren’in Nobel öykülerine gönderdikleri selam da cabası.

Virüslerin elektron mikroskobu altındaki görüntüsü.

Filmde kurgusal bir virüsle karşı karşıyayız, ismi MEV-1. Kendisi zoonoz (hayvanlardan) kaynaklı temas yoluyla (fomite) bulaşan bir enfeksiyon ajanı. Bu yüzden epidemiyoloji (halk sağlığı) açısından şüpheli hastaların temas izolasyonu altına alınması gerekiyor. Yüksek derecede bulaşıcı olduğu için sadece BGL-4 (Biyo Güvenlik Laboratuvarı 4) seviyesindeki laboratuvarlarda çalışma izni verilebiliyor. İnsanlarda birçok viral hastalık gibi prodromal belirtiler denilen halsizlik, kırgınlık ve kemik/eklem ağrıları ile başlıyor. İlerleyen semptomları tutunduğu bölgeye göre değişiyor. Eğer solunum sistemini tutarsa akciğerde hemoraji (kanama) veya akciğer ödemi ortaya çıkabiliyor. Eğer santral sinir sistemini tutarsa menenjit (beyin zarı inflamasyonu) veya ensefalit (beyin inflamasyonu) yaparak konvülziyonlara (nöbetlere) sebebiyet veriyor.

Viral enfeksiyonlar genelde kabaca halsizlik ve kırgınlık ile başladığı için bakteriyel enfeksiyonlar gibi ateş ve bulantı/kusma görülmeyebiliyor. Filmin ilham kaynaklarından en önemlileri 2003 SARS epidemisi ve 2009 Influenza (domuz gribi) pandemisi. Tabii bunların başında, 500 milyon insanı etkileyen ve 100 milyon insanın ölümüne yol açan 1918 İspanyol gribi geliyor. İspanyol grinin, o dönemki Dünya nüfusunun yaklaşık olarak %3-5’ini öldürdüğü biliniyor. Günümüzün önemli enfeksiyonları arasında olan Batı Nil Virüsü ve Ebola da halen çoğu ülkede görülebiliyor. Peki insanlık, SARS ve H1N1 gibi virüslerden sonra MEV-1’i de yenebilecek mi?

Domuz gribi salgını, 2009.

MEV-1 (Meningoensefalit Virüsü 1) adı verilen virüs, gerçek hayatta Güneydoğu Asya epidemisinde izole edilen Nipah henipavirus türünden ilham alınarak kurgulanmış. Nipah virüsü de tıpkı MEV-1 gibi enfekte yarasa ve domuz sekresyonlarının insan mukozalarına teması ile bulaşıyor. Yine MEV-1 gibi solunum sistemini ve santral sinir sistemini etkileyerek nöbetler ile birlikte solunum arrestine yol açabiliyor. Ağaçların sık sık kesilmesi sonucu göç etmek zorunda kalan taşıyıcı meyve yarasalarının sekresyonları nedeniyle 1997 yılında Malezya’da salgın başlamıştı. Henüz bir tedavisi veya aşısı bulunmuyor. Viral hemorajik ateşlerin erken dönemlerinde kullanılan ribavirin gibi ilaçlar kombine kullanılabiliyor.

Aynı şekilde MEV-1 üzerinde de ribavirin çalışmalarının denendiğini filmde görebiliyoruz. Diğer yandan filmde, R-0 gibi hastalığın bulaşıcılığını tanımlayan enfeksiyon hastalıkları terimlerinin de kullanılması hayli hoş. Aşı geliştirilmesi için öncelikle virüsün kültürde üretilmesi gerektiği detayını vurgulaması, bir bilimkurgu filmi açısından kayda değer. Sonuçta bir aşının geliştirilmesi için geçmesi gereken laboratuvar ve klinik deneyleri fazlasıyla zaman alan süreçler. Bu denli büyük bir pandemide geliştirilen aşıların kısıtlı sayısı da toplumsal açıdan büyük bir problem olarak karşımıza çıkacaktır. Sonuç olarak Contagion, sert bilimkurgunun nasıl yapılması gerektiğine yönelik ders niteliğinde bir sinema örneği.

Kaynaklar ve İleri Okuma:

  1. Animal Viruses Zoonotic Diseases
  2. Modes of Paramyxovirus Fusion: a Henipavirus perspective
  3. Contagion (2011 film)
  4. Henipavirus

Yazar: Pedram Türkoğlu

Anatomi anabilim dalında araştırma görevlisi doktor. Aynı zamanda yaban hayatı fotoğrafçısı ve bilim yazarı.

İlginizi Çekebilir

Kadınların Başrolde Olduğu 20 Bilimkurgu Filmi

Bilimkurgu filmleri onlarca yıldır hem geleceğe dair hayal gücümüzü hem de türe dair ilgi ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin