Gravity Filminin Bilimsel Analizi

Ekim 2013’ün ilk haftasını vuran filmlerden biri kuşkusuz Gravity (Yerçekimi) oldu. George Clooney ile Sandra Bullock gibi iki usta ismin baş rolü paylaştığı film, sadece bilim-dışı halkın ilgisini değil, bilim insanlarının ve bilimseverler olarak bizlerin de ilgisini yakından çekti. Bu kısa analizde, ünlü astrofizikçi Neil deGrasse Tyson‘ın filmle ilgili değerlendirmelerinden bazılarına yer vereceğiz. Yazı içerisinde filmle ilgili çok kritik ve ciddi bazı bilgiler (“spoiler”) bulunabilir, bu yüzden okurlarımızı okumadan önce bilgilendirmek istedik.

Filmde, temel olarak, Hubble Teleskopu üzerine bağlanmış ve astronomların daha derin uzaydan bilgi alabilmesini sağlayabilecek bir cihazın yerleştirilmesinden sorumlu bir mühendis ile astronotların bulunduğu Amerikan Uzay Aracı Araştırıcısı (U.S. Space Shuttle Explorer) anlatılmaktadır. Rusya’nın, kendi uzay araçlarından birini imha etmesi sonucu, yörüngeye yüklü miktarda uzay aracı parçası saçılır ve bu parçalar, çok yüksek ve öngörülemez bir hızda, yörüngedeki uyduları parçalayarak bir felakete yol açar. Filmde, Bullock’un canlandırdığı karakterin hayatta kalma mücadelesi anlatılmaktadır. Filmle ilgili sahne sahne bir analiz yapmayacağız; ancak ünlü astrofizikçi Tyson’ın söylediklerinden giderek bazı bilgiler vereceğiz.

gravity

İlk olarak şunu söyleyebiliriz: filmdeki ana felaketin sorumlusu olan durum, gerçekten gerçekleşebilir. Kimi zaman ülkeler, işe yaramaz hale gelen uzay araçlarını patlatarak yörüngeyi boşaltabilirler. Genelde özenle hesaplanan bu patlamalar, atık parçaların uzaya saçılmasını hedefler. Ancak ters gidecek bir durumda, bu parçalar yörüngeye oturabilir ve diğer uzay araçlarına ve uydulara zarar verebilir, onları parçalayabilir. Dolayısıyla buraya kadar herhangi bir sorun yoktur ve böyle bir felaketin yaşanması muhtemeldir. Ancak bundan sonra, film biraz garipleşmektedir. Filmin bilim danışmanı olan astrofizikçi Dr. Kevin Grazier, The Atlantic dergisine şunları söylüyor:

“Genellikle anlatılmaya değer bir hikaye, eğer ki net bilime tamamen bağlı kalırsa, işe yaramaz hale gelebilir. Ana amaç, fiziksel dünyaya olabildiğince bağlı kalarak olayları gerçek gibi gösterebilmektir. Dolayısıyla hikaye bilimi sıklıkla gölgede bırakır.”

Filmde, felaket meydana gelip uydularda çalışan görevliler acil olarak tahliye edildiklerinde, yeterince hızlı tepki veremeyen Clooney ve Bullock’un canlandırdığı karakterler uzayda kalır ve NASA ile bağlantıları kesilir. Bunun üzerine Hubble Teleskobu’ndan Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) geçen karakterler, bir dizi mücadeleden geçer. Şunu önemle belirtmemiz gerekiyor: Hemen her camiadan, herkesin tartışmasız olarak kabul ettiği biçimde, filmin görsel efektleri muazzam! Özellikle 3 boyutlu olarak izlediğinizde, nefesinizi kesecek efektlere şahitlik edecek, bizzat orada yaşam mücadelesi verdiğinizi hissedeceksiniz. Muhtemelen efektler açısından son zamanların en başarılı filmi olarak görülecektir. Ancak bunlar, bilim camiasının filmin bilimsel analizini yapmasına engel veya hafifletici sebep değil elbette…

kessler gravity

Neil deGrasse Tyson’ın dediğine göre, yörüngedeyken Hubble Teleskobu ile ISS arasında, sonrasında ise ISS’ten Çin uzay istasyonu Tiangong’a bir geçiş mümkün değildir. Filmde, bu geçişler, tamamen yörünge mekaniğine dayanarak anlatılmaktadır ve kahramanlarımız, bir istasyondan diğerine sıçramak için, kendilerini o hedefe odaklamakta ve sonrasında bir şekilde (hava jeti veya yakıt jeti ile) fırlatmaktadır. Ne var ki, bilimsel olarak bunun çalışması mümkün değildir. Kendinizi bir hedefe odaklayıp fırlattığınız zaman doğrudan o hedefe gitmezsiniz, çünkü yörüngede, iddianın aksine, yer çekimi vardır! Dolayısıyla bu geçişlerin basit bir hedefleme işi olmadığının gösterilmesi gerekir; ancak film bunu atlamaktadır.

Üstelik bu geçişlerin mümkün olmayışının daha bariz bir sebebi de var, Tyson’a göre… Çünkü Hubble teleskobu yerden 563 kilometre yukarıdayken, ISS yerden 370 kilometre yukarıdadır ve aynı yörüngede değildirler. Dahası kabaca hesaplanırsa, bu uyduların yörünge hareket hızları arasında saniyede 110 metrelik bir fark bulunur. Dolayısıyla bir jet-pack kullanarak yörüngede o şekilde kolayca hedefe ulaşmak (hele ki arkanızda bir diğer insanı sürükleyerek bunu yapmak) olanaksızdır. Ancak filmin heyecanını sağlayabilmek adına Grazier, bu bilim dışı olayı hayal gücüyle mümkün kılmıştır. Tyson’ın belirttiğine göre, bu iki yörünge aracı arasında fiziksel bir geçiş mümkün olmadığı gibi, ayrıca film bu iki aracı birbirinin görüş alanında göstererek daha ciddi bir hataya düşmektedir.

Bu arada, o jet-pack ile ilgili de biraz bilgi verebiliriz. İnsanlı Manevra Ünitesi (MMU) olarak bilinen bu sırt çantası şeklindeki jet-packler gerçekten vardır. Ancak filmde gösterilene yakın bile değildir. Saniyede 25 metrelik bir hıza erişebilir ve iki kişiyi o kadar rahatlıkla yönlendirebilecek yeterliliği yoktur. Uydular arası geçişin bir diğer ciddi sorunu ise, ISS ile Hubble arasındaki ciddi açısal farklardır. ISS 51.6 derecelik bir eğimle hareket ederken, Hubble 28.5 derecededir. Bu, birbirinden farklı yönlere giden iki araçtan birinden diğerine zıplamayı denemek gibidir. Bu zıplama inanılmaz hassas bir hesapla belki yapılabilir. Ancak ufak bir diğer sorun, iki uydu arasındaki göreceli hız farkının saatte 402 kilometre olmasıdır… Aynı durum, ISS ile Tiangong için de geçerlidir. Ancak bunlar filmden çıkınca dikkatinizi çekecek olsa da, film sırasında koltuğunuza yapışmanıza engel olacak gerçekler değildir.

Filmin kırılma noktalarından biri, Clooney’in kendini feda ettiği sahnedir. Ancak şunu söyleyebiliriz: Clooney boşuna ölmüştür. Çünkü film boyunca yörüngede yerçekimi olmadığı gösterilmiştir; ancak Bullock’un ayağı ISS’in iplerine dolanıp, Clooney’i zar zor tuttuğunda, sanki yerçekimi varmış gibi bir etki yaratılmıştır. Gerçek hayatta, bir uçurumun kenarında bir kişi, diğer bir kişiyi düşmemesi için aşağı eğilerek tutarsa, düşmekte olan kişinin ağırlığı, kurtarmaya çalışanın üzerine binecektir, doğrudur. Ancak eğer yörüngede yerçekiminin olmadığı iddia ediliyorsa (ki hatalıdır; ancak film böyle varsaymıştır), o zaman filmdeki o dramatik sahne tamamen hatalı, gereksiz ve yersizdir. Zira yerçekimsiz ortamda Bullock’un veya Clooney’nin basit bir çekme kuvveti ile birbirlerine ulaşması mümkündür. Ancak film, sanki Clooney bir tarafa doğru, bir kuvvet tarafından çekiliyormuş gibi göstermektedir. Halbuki filmin varsayımları dahilinde böyle bir kuvvet bulunmaması gerekir. Üzgünüz Clooney…

gravity

Tyson’ın filmle ilgili tespit ettiği diğer bilimsel hatalardan bazıları şunlar:

  • Hubble Teleskobu’nda neden bir tıp doktoru görev almaktadır?
  • Bullock’un saçları neden uzayda serbestçe saçılmamaktadır? Bunun haricinde tüm sıfır yerçekimi kurallarına uyulmuş gözükmektedir.
  • Neden bir astronot, bir tıp doktoruna oksijensiz kalma durumunda tıbbi olarak neler olacağını izah etmektedir?
  • Dünya’nın yörüngesindeki neredeyse tüm uydular batıdan doğuya hareket ederler; fakat filmdeki neredeyse tüm uzay aracı kalıntıları doğudan batıya hareket etmektedir.
  • Yerden 370 kilometre yukarıdaki araçların iletişimi saçılan parçalardan ötürü bozulmuş gözüküyor, ancak iletişim uyduları bundan 100 kat yüksekten dönmektedir.

Ayrıca buna, Slate’in yaptığı bir analizdeki hata tespitlerini ekleyebiliriz:

  • Parçalanan uzay aracının parçaları, Hubble’daki ekibi vurduğunda ölen astronotun ve gemi içerisindeki diğer astronotun donduğu gösterilmektedir. Ancak gerçekte bu donma saatler alır, birkaç dakika değil.
  • Bullock yeryüzüne doğru inerken, halen başlığı havada süzülmektedir. Ancak yerçekimi alanına girdiğiniz anda böyle bir süzülme artık mümkün değildir.
  • Uzay boşluğunda, çizgi film vari bir şekilde, bir yangın söndürme tüpü ile kendinizi başarıyla yönlendirmeniz imkansızdır. Hele ki taklalar atarak uzay boşluğuna sürüklenirken, vücudunuza yapışık tuttuğunuz bir yangın söndürme tüpüyle bunu yapmak mümkün değildir ve fizik yasalarına aykırıdır.

Elbette bunlar filmin keyfini doğrudan etkileyen tespitler değil; ancak bir bilim insanının gözünden kaçacak noktalar da değil. Ne olursa olsun, film büyük bir beğeni toplamış gözüküyor.

Kaynak

Yazar: Çağrı Mert Bakırcı

Evrim Ağacı'nın kurucusu ve idari sorumlusu, popüler bilim yazarı ve anlatıcısıdır. ODTÜ'den mezun olduktan sonra, doktorasını Texas Tech Üniversitesi'nden almıştır. Doktora araştırma konuları evrimsel robotik, yapay zekâ ve teorik/matematiksel evrimdir. "Evrim Kuramı ve Mekanizmaları" ve "50 Soruda Evrim" kitaplarının yazarı, "Şüphecinin El Kitabı" kitabının eş yazarı, "Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı" kitabının yazar ve editörüdür. Şu anda, ekibiyle birlikte, Evrim Ağacı, Kreosus ve birtakım diğer dijital projeleri geliştirmekte ve sürdürmektedir.

İlginizi Çekebilir

acikbeyin video bilimkurgu

AçıkBeyin’de Bilim ve Bilimkurgu Söyleşisi

AçıkBeyin YouTube kanalında bilim ve bilimkurgu üzerine keyifli bir söyleşiye imza atıldı. AçıkBeyin‘den Sinan Canan, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin