Görece birbirlerinden bağımsız gözüken Cloverfield (2008) ve 10 Cloverfield Lane (2016) projeleri, The Cloverfield Paradox (2018) ile ortak bir noktada kesiştiler. Enerji kaynaklarının tükenme noktasına gelmesi sebebiyle bir uzay istasyonunda parçacık hızlandırıcı deneyi yapan ekip, istemeden de olsa, uzay/zamanda yırtıklar açılmasına neden olmuştur; sınırsız enerji bulma umuduyla başarısızlıkla sonuçlanan her bir deney, geçmiş, gelecek ve alternatif gerçekliklere olumsuz anlamda etki etmiştir.
Bu açıdan ilk iki filmin, konu olarak, alternatif bir gerçeklikte geçtiğini söyleyebiliriz. Son yapımda da bilim insanlarından oluşan mürettebat, riskli deneyler sonucunda alternatif bir evrene geçiş yapmışlardı. Gene J.J. Abrams yapımcılığında ve konu olarak 2. Dünya Savaşı’nda geçeceği duyurulan Overlord yapımı hakkında, Cloverfield evreni ile bir bağlantısı olacağına yönelik spekülasyonlar yapılmıştı; fakat eserin yönetmeni Julius Avery, söylentilerin doğru olmadığına yönelik açıklamasını geçtiğimiz aylarda yaptı.
Bir uzaylı istilasını konu edinen 10 Cloverfield Lane’da başkarakterimiz Michelle (Mary Elizabeth Winstead), dünya dışı tehdidin yanı sıra, kendisini evinin sığınağında alıkoyan Howard’a (John Goodman) karşı da hayatta kalma savaşı vermesi gerekecektir. Nişanlısından yeni ayrılan Michelle, birlikte yaşadıkları evden ayrıldıktan sonra yolda arabasıyla trafik kazası geçirir. O sırada Howard, Michelle’i kaza sonrasında kurtarıp yapımı yeni tamamlanan yer altı sığınağına götürür; gizemli yabancı, söz konusu felaketin yaşanacağına dair haberi varmışcasına, sığınağını uzun yıllar yaşamaya yetecek kaynaklarla doldurmuştur.
Başkarakterimiz, ayağı kelepçeye bağlı olarak bu mekânda gözünü açmış olduğundan dolayı, Howard’ın dışarıda olanlara yönelik komplo teorilerini andıran açıklamalarına başlarda inanmakta güçlük çeker; Howard, gerçeği mi söylüyordur yoksa onu tutsak olarak bulundurma niyetinde midir?
Kariyerinde unutulmaz karakterlere hayat vermiş olan usta isim John Goodman, deyim yerindeyse oyunculuğuyla yapımı tek başına sırtlıyor. John Gallagher Jr’ın Emmett karakterinin de olduğu üç kişilik kadroda Goodman, oyunculara kendisinden rol çalmalarına fırsat vermiyor adeta. Winstead ve Gallagher’ın sırıtan bir oyunculukları yok, ama bu tecrübeli oyuncu karşısında işleri hayli zor.
Emmett, sığınağın inşasında çalışmış ve maruz kalınan felaket esnasında Howard’ın yanına gidip kendisini de bu güvenli bölgeye alması için yalvarmıştır; Howard, onu her ne kadar mekânına kabul etse de, Michelle’in aralarına dâhil olmasıyla varlığından hoşnutsuzluk duymaya başlar. Michelle, Emmett’in “Dışarıda gerçekten bir felaket yaşanılıyor”, sözlerine karşı halen şüphe ile yaklaşmasına rağmen onu esas tedirgin eden Howard’tır.
Yapımın yönetmeni Dan Trachtenberg, oyuncu yönetimi konusunda ekonomik bir yol izliyor. Hikâye kapalı bir ortamda geçmesine rağmen Trachtenberg, klostrofobik sulara dalmadan, mekânı en “ferah” haliyle izleyiciye sunuyor. Howard’ı, senaryoda tedirginlik ve merak unsuru olarak merkeze; Michelle ve Emmett ise merkezin mekanikleri olarak kullanıyor. Küçük sayılabilecek sığınağı da, doğru açılarla, olduğundan daha büyük olarak algılamamızı başarıyor. Senaryonun karamsar ve post apokaliptik unsurlar içermesi, sığınağın da balı başına bir “karakter” unsuru gibi kullanılacağını; “Yoksa sığınak, Howard’ın bilinçaltındaki karanlık dünyasının bir yansıması mı?” sorusunu sordurabiliyor.
Michelle, başlarda Howard’ın karanlık dünyasına zoraki olarak dâhil olduğuna inanıyor, ama Emmett’in “iyi niyetli” kişiliği ve olumlu tavırları mekânın huzursuzluk unsurlarını da yok ediyor. Üçlünün, artık bir aileymişçesine, yemek masasına oturdukları bir sahnede Emmett’in yapmış olduğu yersiz bir espri Howard’ı çileden çıkarır. O an, yaşamsal anlamda, dış tehdidin yanı sıra artık bir iç tehdidin de içinde olduklarına iyice ikna olan ikili, kısa sürede kaçma planları yapmaya başlarlar.
Buluntu Film ( Found Footage) türündeki ilk yapım, kimi zaman takibi zor anlar yaşatıyordu. Klasik anlatıya yakın duran ikinci ve üçüncü yapımlar, sinematografik olarak ayakları daha çok yere basıyorlar. Trachtenberg, kapalı alanda giderek kedi/fare oyununa dönüşecek gerilimli süreci başarıyla perdeye aktarıyor; dünya dışı ziyaretçilerin ayyuka çıktığı final sahnesinde ise gerilimin yerini korku unsurları alıyor. Biyomekanik dünya dışı varlıklar kendi habitatlarını oluşturmak için çevreye gazlar püskürtmektedirler.
İnsan için zehirli olan bu gazlar uzaylılardan sonra ikinci bir tehdit unsurudur. H.G. Wells’in The War of the Worlds dünyasını andıran final sahnelerinin yaratmış olduğu korku ve dehşet, damaklarda lezzetli bir tat bırakıyor. Cloverfield eserlerini hem sırasıyla hem de sondan başa doğru izlemek bu evren ile ilgili olan düşüncelerimizi genişletebiliyor. J.J. Abrams, gündemde olan yeni bir Cloverfield yapımı hakkında henüz bir açıklama yapmamış olsa da, başarılı yönetimi ve senaryosu sayesinde 10 Cloverfield Lane, serinin en sevilen yapımı.