Peşi sıra gelen kötü filmlerden sonra Star Trek: First Contact, bu başarısızlık algısını kırmış ve adeta seriyi küllerinden yeniden canlandırmıştı. Elbette First Contact’in başarısı, serinin 9. filmi olan Star Trek: Insurrection için de beklentileri yükseltmişti. Hem Trekkie’ler hem de sıradan sinemaseverler için iyi haber, Jonathan Frakes‘in tekrar yönetmenlik koltuğuna oturmasıydı. Frakes, önceki filmin eğlence seviyesini korumuş ve üstüne akıcılığı ve izlenebilirliği arttırmıştı. Ancak Insurrection’dan “bol aksiyon” bekleyen herkes hayal kırıklığına uğrayacaktı, çünkü film Star Trek: The Next Generation televizyon dizisinin uzun ve iyi bir bölümünden biraz daha fazlasıydı. Zaten Insurrection, Star Trek mitlerini değiştirmek için değil, aksine onlar üzerinde inşa edilmek için tasarlanmıştı.
Konuyu ele alış biçimine bakılırsa, Insurrection, 1986 yılında çekilen ve şu ana kadar 100 milyon dolardan fazla gişe hasılatı elde eden Star Trek IV: The Voyage Home”u anımsatıyordu. Öte yandan First Contact’tan da daha hafif bir film hüviyetindeydi. Olay ve aksiyondan daha çok mizah ve karakter etkileşimi üzerinde duruluyordu. Ayrıca filmde zoraki komedi sahneleri yoktu ve güldüğümüz sahneler gerçekten de doğal izlenimi veriyordu. Tabii bunda oyuncuların başarısını da gözardı etmemek gerekiyor.
Belki de filmin en göze batan kusuru gerginlik eksikliğiydi. Birkaç hararetli uzay savaşına rağmen, filmde gerginlik oluşturacak bir olay örgüsü yaratılamamıştı. Mevcut aksiyon ise, göz ucuyla izlenebilecek türdendi. Gerçekten de öncesinde yaşananlara bakılmaksızın, sonuçta her şeyin iyi olacağı konusunda telkinde bulunan bir film izliyormuşuz hissine kapılıyoruz. “Heyecanlanmayın! En nihayetinde kötü adamlar yok olacak ve yıldız gemisi Atılgan’ın mürettebatı daha önce kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmeye devam edecek…”
Komutan Data, barışçıl Ba’ku halkını gözlemlemek üzere gittiği bir gezegende ansızın kontrol edilemeyen davranışlar sergilemeye başlıyor. Bunun üzerine gezegene çağrılan USS Enterprise ekibi, Data’yı normal haline geri döndürdükten sonra yıldız filosu Amirali Matthew Dougherty’nin gezegenden ayrılmalarını istemesiyle şüpheye düşüyor. Gezegenden ayrılmayan USS Enterprise ekibi, LaForge’un gözlerinin yeniden görmesi gibi bazı tuhaf gelişmelere şahit olunca söz konusu özel doğaüstü durumu ve Son’a adındaki, kendi gezegenleri yok olmuş bir halkın bu gezegen üzerindeki gizli planlarını ortaya çıkarmaya girişiyor.
Star Trek: Insurrection’ın verdiği mesaj oldukça açık ve net: Bir türe yönelik manipülasyonun ahlaksızlığı, ilerleme adına da olsa kabul edilemez. Burada, bir zamanlar Avrupalı yerleşimcilerin Amerikan yerlilerine yaptıklarına yönelik bir gönderme olduğu da düşünülebilir. Zaten en iyi Star Trek hikayeleri alegoriktir ve uzayda dolaşmaktan, düşman gemilerini havaya uçurmaktan başka konular da anlatırlar. İşte Insurrection da bu geleneğin sürdürücülerinden.
Filmde odak Stewart değilken piste genellikle Brent Spiner çıkıyor. Spock nasıl ki Star Trek IVün yıldızı olduysa, Data da bu filmin tartışmasız yıldızı. Data’nın önceki iki filmde sergilediği saflık, duygu çipinin gitmesiyle sona eriyor ve karakterimiz, tekrar insan olmanın anlamını çözmeye çalışan Pinokyo rolüne geri dönüyor. Eh, biz de onu böyle seviyoruz zaten. Ekibin diğer görevlileriyse daha çok destekleyici rolde: Birinci Subay Will Riker (Jonathan Frakes), Geordi LaForge (LeVar Burton), Dr. Crusher (Gates McFadden), Worf (Michael Dorn) ve Troi (Marina Sirtis)…
Görsel açıdan Insurrection, o güne dek çekilen en etkileyici Star Trek filmi sayılabilir. Sierra Nevada dağlarında yapılan çekimlerde sinematograf Matthew Leonetti, bir dizi muhteşem manzara yakalamayı başarmış. Bilgisayara dayalı özel efektler ise daha önce bir Star Trek filminde hiç denenmemişti ve bu teknoloji özellikle net görüntüler sunarak uzay sahnelerinin çok daha başarılı görünmesini sağlamış.
Besteci Jerry Goldsmith, dördüncü kez görevine geri dönüyor ve genel olarak müzikal devamlılığı hissetmemize zemin hazırlıyor. Bu filmden de anlaşıldığı üzere, ikinci kez yönetmen koltuğuna oturan Jonathan Frakes, Star Trek’in sinema macerasında nelere ihtiyaç duyduğunu kolayca fark ediyor ve filmlerinde bu eksikliği gidererek hayranların beklentilerini karşılamayı başarıyor.