Star Trek film serisinin on yedi yıllık geçmişinde ilk kez Kaptan Kirk yoktu. Serinin sekizinci sinema filmi Star Trek: First Contact, iki yıl önceki Star Trek: Generations filminde izleyicilerle tanışan The Next Generation ekibinin maceraları üzerine kuruluydu. Özellikle hayal kırıklığı yaratan son üç filmin ardından, First Contact on yıldan daha uzun bir süredir gelen en eğlenceli ve başarılı Star Trek filmi olduğunu kanıtladı. İlk kez yönetmen koltuğuna oturan Jonathan Frakes, aynı zamanda Atılgan’ın ikinci komutanı Riker rolüyle de biliniyordu. Frakes, serinin kendi ağırlığı altında batmaya başladığını ve konunun hiçbir yere varamadığını görmüştü. Bu yüzden filme ihtiyaç duyulan enerjiyi ve yaratıcılığı enjekte etmeye niyetliydi. Bu çabasında başarılı olduğu da su götürmez bir gerçek.
Star Trek II: The Wrath of Khan’dan bu yana filmlerde eksik olan eylem odaklı macerayı First Contact’da da geliştirmek için bilinçli bir karar verildi ve büyük ölçüde etkili sonuçlar elde edildi. Özgünlük her zaman ön planda değildi, ancak yapımcılar Moby Dick, Aliens, Terminator 2, Close Encounters of the Third Kind, Return of the Jedi ve hatta Die Hard gibi filmlerde seyirciyi çok düşünmeden heyecana sürükleyen fikirleri kullanarak tanıdık Star Trek formülüne aşılama konusunda büyük bir yaratıcılık gösterdi. Yönetmenin kendine olan güveni ve filmin izlediği yolun netliği, belki de gördüğümüz en modern Star Trek filmini ortaya çıkarmıştı.
First Contact ‘ın en dikkat çekici yanı yoğun, göz kamaştırıcı, tempolu ve haliyle de zaman zaman yorucu özel efektler barındırması. Öte yandan ilk kez bir Star Trek filminde “öğrenme ve tanıma” dönemi yoktu. Açılış kısmı sona erdikten beş dakika sonra, kendimizi maceranın tam ortasında buluyorduk. Üstelik bu macera, bir Star Trek filminde görebileceğimiz gelmiş geçmiş en muhteşem uzay savaşını da içeriyordu. Sizin de tahmin ettiğiniz üzere, Borg ile yapılan geniş çaplı uzay çatışmasından bahsediyoruz. Söz konusu sahnenin filmin bütçesinin önemli bir bölümünü yediği çok açık.
The Next Generation dizisinin en popüler düşmanı kuşkusuz Borg’du. Yaklaşık yarım düzine TV bölümünde görünen Borg, “kolektif” bilinçle birbirine bağlı sibernetik organizmalardı. Yarı organik, yarı robot olan Borg’un hepsi de tek bir bilinci paylaşıyordu ve Federasyon’un üstesinden gelmesi en zor düşmanlardan birine dönüşmüştü. First Contact’ta, 24. yüzyılda Dünya’ya yaptığı saldırı başarısız olan Borglar’ı geçmişi değiştirmek için zamanda yolculuk yaparken izliyoruz. Kaptan Jean-Luc Picard (Patrick Stewart) tarafından yönetilen USS Enterprise-E, geleceği kurtarmak için onları 21. yüzyılın ortalarına kadar takip ediyor.
Kuşkusuz Borg, sinematik evrende görülebilecek en başarılı düşman örneklerinden biri, ancak Alice Krige tarafından canlandırılan Kraliçe karakteri onlara bakış açımızı değiştirecek düzeyde. Borg’un bireysellikten ve merhametten uzak oluşu uğursuz havasını da bir hayli arttırıyor. Öyle ki, bu yaratıklar yok olurken ya da yaralandıklarında herhangi bir ses bile çıkarmıyorlar. Kraliçe’nin mekanı ise, James Cameron’ın Aliens filmindeki Alien kraliçesinin yuvasına olan benzerliğiyle dikkat çekiyor.
First Contact’ın en büyük kozu Patrick Stewart. İngiliz sahne ustasının varlığı, William Shatner‘ı unutmamızı kolaylaştırıyor. Başarılı performansıyla Stewart, bizim de davaya inanmamızı ve önemsememizi sağlıyor. Burada Picard, sadece ününün getirdiği bir “entelektüel komutan” değil. Bunun yerine, intikam almak isteyen fütüristik bir Ahab rolünde. Bilindiği gibi Picard, bir zamanlar Borg tarafından yakalanmış ve “asimile” edilmişti. Dolayısıyla bu dramatik geçmişi, filmi aynı zamanda bir düelloya da çeviriyor.
Filmde The Next Generation mürettebatının tamamı hazır: Birinci Subay Will Riker (Frakes), Data (Brent Spiner), Baş Mühendisi Geordi LaForge (LeVar Burton), bir Klingon olan Worf (Michael Dorn), Doktor Beverly Crusher (Gates McFadden) ve Danışman Deanna Troi (Marina Sirtis)… Ayrıca serinin hayranları için birkaç beklenmedik sürpriz de var: Warp Drive’ın yaratıcısı Zefram Cochrane rolü ile James Cromwell (Babe), Lily Sloane rolü ile Alfre Woodard bunlardan bazısı.
Akıllıca yazılmış senaryosu, meraklıları için referansları takip edip filmin tadını çıkarmalarına imkan sağlarken, sunduğu pek çok detayla da Star Trek evrenine duyulan ilgiyi kamçılıyor. Üstelik film, zaman yolculuğu başta olmak üzere birçok klasik bilimkurgu öğesini de başarıyla harmanlıyor. Bu da senarist Brannon Braga, Ronald D. Moore ve yapımcı Rick Berman‘a rahat bir hareket alanı bırakıyor. Ardışık üç küçük maceradan sonra, First Contact en azından yaratıcı bir bakış açısıyla Star Trek film serisine hayat öpücüğü bahşediyor diyebiliriz. Durum ne olursa olsun, Star Trek’in uzun ve başarılı bir şekilde yaşamaya devam etmesini sağlamak için First Contact’ın doğru zamanda geldiğinden kimse şüphe duymamalı.