Everything Everywhere All at Once

Varoluş Krizleri ve Göçmenlik: Everything Everywhere All at Once

Bilimkurguda son dönemin öne çıkan temalarından biri de paralel evrenler. Bilimin gelişmesi gözetildiğinde, dünya merkezli bir evren anlayışından çoklu evrenler fikrine geçiş, yaşamımızı sorgulatacak kadar sarsıcı bir düşünce. Dünya merkezli evren görüşünü terk etmek insanlığın biricikliğini sarstığı gibi, evrenin merkezinde yer almadığı gerçeğini de yüzüne vurdu. Bunu yeni yeni hazmetmeye başlamışken, karşımıza bir de yepyeni olasılıklara kapı aralayan çoklu evrenler fikri çıktı. İçinde yaşadığımız evren bile kabaca 93 milyar ışık çapındayken, onun ötesinde yepyeni evrenler, bu evrenlerdeki yaşamların olumsallığı bizi dehşete düşürmeyi başarıyor.

Bu fikir, bilimkurgunun “yenilik istenci” (novum) ile de çok uyumlu, çünkü içinde yaşadığımız hayatı ve evreni tek olarak görmüyor. Olumsal her eylem yeni bir evren çatallanması yaratabilir ve sonsuz olumsallıklar içinde, sizin yaptığınız ya da yapmadığınız her edim bir yerlerde gerçekleşmiştir. Biz yapamasak da, bizim adımıza bütün olasılıkları yapan ötekilerimiz ya da aslında başka bir olumsallığın meydana getirdiği bizim var olmadığımız evren fikirleri hepimizi daha mütevazı davranmaya, ihtimallere karşı açık olmaya yönlendiriyor. İşte Everything Everywhere All at Once (Her Şey Her Yerde Aynı Anda) filmi de bizleri böyle bir mütevazılığa sürüklüyor.

Yönetmenliğini Dan Kwan ve Daniel Scheinert’ın yaptığı film, orta yaş krizindeki bir kadın göçmenin deyim yerindeyse “harikalar diyarına” geçişini konu alıyor. Evelyn Wang (Michelle Yeoh), ABD’ye yerleşmiş çamaşırhane işleten bir göçmendir. Eşi Waymond (Ke Huy Quan) ile evliliklerinin gidişatını etkileyecek bir krizin ortasındayken, ergenlik ve ilk gençlik dönemlerini yaşayan kızı Joy’un (Stephanie Hsu) davranışları/ilişkileri ve babası Gong Gong’un (James Hong) yargılayıcı tavırları onu hepten bunaltır. Üstüne üstlük işlettiği çamaşırhanenin gelir gider raporlarını inceleyen bürokrat Deirdre Beaubeirdre’in (Jamie Lee Curtis) talep ettiği belgeler, formlar ve tehdit ediciliği yaşamı iyice çekilmez kılar.

İşte tüm bu krizlerle cebelleşen Evelyn, kendine başka bir evrendeki kocası tarafından ulaştırılan mesaj ile tavşan deliğinden içeri düşer ve macera başlar. Tıpkı isminin de ifade ettiği gibi film üç parçadan oluşuyor: Her Şey, Her Yerde ve son olarak da Aynı Anda…

Her Şey

Film bilimkurgudaki paralel evrenler motifini bir yan unsur olarak kullanıyor ve yaşamın sonsuz çeşitliliği içinde sonsuz bir evren tasarımı ortaya koyuyor. Sonuçta bilimkurgu paralel evren fikrini ve “şöyle olsa ne olurdu” (what if) sorusunu sadece heyecan verici maceralar için kullanmaz. Biraz da amaç bu sorunun sorulduğu evrendeki yaşayanlar için yaşamın sonsuz çeşitlilikler barındırdığını ve istenildiğinde bu olumsal evrenlerden bir tanesinin parçası olunabileceğini göstermektir. İşte Evelyn de gündelik yaşamındaki merkezi üç sorunu (yaşlanma ve evlilik, erginleşen çocukla iletişim ve son olarak göçmenlik ve bürokrasi ile mücadelede) aşabilmenin yöntemlerini geliştiriyor.

Evelyn, bürokratın masasında gizemli Alfa evreninden, oranın alfa Waymond’undan bir mesaj alıyor. Buna göre Alfa evrendekiler çok çeşitli yetenek, bilgi ve görülere ulaşabilecek bir teknoloji geliştirmiştir ve bu teknoloji onları sınırsız evrende sınırsız yetenek, bilgi ve görüye ulaştırmıştır. Bu evrenin kötü karakteri Jobu Tupaki (Alfa Joy), özel bir yetenekle tüm evrendeki tüm olasılıklara hükmetmeyi öğrenmiştir; savaşım bu biçimiyle devam ederse tüm evren bir kara delik gibi çökelmiş “her şeyin simidinde” yok olup gidecektir. Evelyn ise aslında eşcinsel kızını sakinleştirme görevi üstlenir. Film bir yönüyle anne-kız ilişkilerine yoğunlaşır ve bir annenin, benlik ve kimliğini kabul edip kızıyla daha eşitlikçi, anlayışlı bir ilişki geliştirebilme mücadelesine odaklanır. Geleneksel ile modernin bu karşılaşmasında anne, yeteneklerini geliştirip akıl ve duygu ile sahip olduğu inanılmaz (gençlik) gücünü adeta bir tehdit aracı olarak kullanan kızını sakinleştirmeye çalışır.

Her Yerde

İkinci bir yön ise, karı-koca ilişkisi monotonluk içinde devam ederken filmdeki maceraya çağrının Alfa Waymond tarafından yapılmasıdır. Evelyn, orta yaş krizi içinde daha fazla değer ve sevgi gördüğü bir ilişkinin arayışındadır ve kocasının kimlik ve benliğinin bastırılıp Alfa Waymond tarafından ele geçirildiği her anda bu “yeni” kişiyle gayet eğlenceli vakit geçirir ve babasıyla yüzleşip dengesiz ilişkilerine yön verme çabasına girişir. Böylece kahraman yeni olasılıkları kendi evrenine davet eder.

Eğer ki film salt bu olumsallıklar ve iyi kötü karşıtlığı içinde kalsaydı çok ilgi çekici olmayabilirdi. Bunun yerine eser, paralel evrenlerin yanı sıra “öteki” evrenlere de göz atar. Bu evrenlerden bazılarında yaşam hiç ortaya çıkmazken, kahramanlarımız oldukça şanslı biçimde, kanyon manzarası eşliğinde bir taş olarak derin tartışmalara bırakırlar kendilerini. Bir başka evrende ise insanların parmakları sosis gibidir ve karakterimiz Evelyn’nin baş düşman Deirdre ile romantik bir ilişkisi vardır. Böylece hemen her şeyin karşıtıyla dans ettiği, yenilik, iyilik ve sevgi arayışının evrenler boyunca sürdüğü üst anlatının sınır tanımadığını görürüz. Bu coşkunluk ve taşma içinde film, insanı (evrensel) merkezi konumundan eder. Aslında bu yerinden edilmişlik benlik saygımızı, seçkin varlıklar oluşumuz yanılsamasını yok etse ve içinde değersizlik duygusu barındırsa da, sonuçta özgürleştirici bir potansiyel de taşır. Evelyn’in film boyunca anladığı, idrak ettiği biraz da budur.

Aynı Anda

Filmin sonunu söylemeyelim ancak bu “gelişme” ve öz farkındalık, pek çok yönden modern insanın ihtiyaç duyduğu en önemli şeylerden biridir. Paralel evrenlerle temas kurabilir miyiz bilmiyoruz, ama pek yakında her biri kendine göre ayrışmış ve çok farklı biçimlerde dizayn edilmiş “metaverse”ler hayatımıza girecek gibi görünüyor. Film kapsamlı bir “umut ilkesi”ni barındırarak içine düştüğümüz ve görünüşe bakılırsa çok fazla heyecan vaat etmeyen evrenden kaçış noktalarına dikkat çekiyor.

Mesaj açık: Bizi yeniliğe çağıran tavşan delikleri aslında her yerde…

Yazar: Mikail Boz

Ömrünün yarısını ne yapacağını, kalan yarısını da ne yaptığını düşünerek geçirmek istemeyen bir yersiz yurtsuz... Bilimkurguyu da bu yüzden seviyor...

İlginizi Çekebilir

gittikce kotulesen film serileri 2

Gittikçe Kötüleşen Bilimkurgu Film Serileri #2

Pek çok bilimkurgu film serisi, unutulmaz bir başlangıçla bizi kendine bağladı. Geleceğin ihtişamına dair vizyoner …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin