Vidocq (Pitof, 2001) bir dedektiflik hikâyesini konu alıyor. Ünlü dedektif Vidocq, başta isteksiz olduğu bir soruşturmayı kabul eder ve Paris’in önde gelen kişilerinin kaza gibi görünen esrarengiz ölümlerini araştırmaya başlar. Soruşturma ilerledikçe kendisine Simyacı denilen ve aynalı bir maskenin ardına saklanan bir katil bütün şüpheleri üzerine çeker. Filmin başında dedektif Vidocq, Simyacı’yı kovalar. Yaptıkları mücadeleyi kaybeden Vidocq, ölmeden önce Simyacı’nın suratını görse de ateş çukuruna düşer. Bu ölüm Paris’te bir sansasyon yaratır. Günün tüm gazeteleri bu olayı manşetten verir. Bu cinayetin kim tarafından işlendiğini araştıranlardan birisi de gazeteci Etienne Boisset’tir. Boisset, Vidocq’nun yardımcısı Nimier de dahil pek çok kişiyle görüşür, sır perdesini aralamaya çalışır.
Filmde Vidocq’nun geçmişine gittiğimizde önceleri bağımsız bir kişi olsa da devleti hizmetine girmiş, oradan görevden alınmıştır. Vidocq aynı zamanda bu bağımlılık ile bağımsızlık arasında gidip gelerek devrim günlerinin o karmaşasına uygun bir yapı sunar. Gerard Depardieu da mutlak özdeşim sağlayacak bir görünüme sahip değildir. Yani ideal bir dedektiften çok, çalışkan ama yorgun dedektif olarak karşımıza çıkar. Mevcut durumu anlamakta güçlük çeker.
Çürümenin İzleri
Film sanayi devriminde köyden kente göç etmiş, göç ettikten sonra tüm değerlerini de kaybetmiş olan bir aile tablosu çizer. Zira Simyacı, Paris’in ileri gelenlerinden gençlik iksiri için bakire kız istediğinde hepsi ellerini ceplerine atar ve fakir ailelerden küçük kızlarını satın alırlar. Aileler para için istenileni yerine getirir. Yaptıklarından ne üzüntü duymaktadırlar ne de bunu bir zorunluluk gibi görürler, onlar bayağı biçimde para için kızlarını satarlar. Bu yüzden film ailenin de aslında değerlerini yitirdiğini, en azından “çekirdeği”nin kırıldığını/çürüdüğünü öne sürer.
Vidocq, Simyacı’nın atölyesine girdiğinde burada midesi bulanır. Sanki kızlar damıtılmaktadır. Simyacı ismi filmin liberal perspektifi için önemlidir. Zira simya Orta Çağ‘ın “bilimi”dir. Sıklıkla değersiz madenlerden özel işlemler yoluyla altın üretme gibi zenginlik hevesini ifade ederler. Yöntemleri ise gene gizem ve büyüdür. Liberalizmin ve kapitalist dönemin simya gibi konularla kaybedecek zamanı yoktur. O ayakları daha sağlam biçimde oturtulmuş, sıkı pozitivist kurallarla çehresi çizilmiş kimya ile uğraşır. Bu açıdan Simyacı açık biçimde Orta Çağ figürüdür. Zenginler ise hâlâ feodalizmden bağlarını koparamamış aristokratımsı kişilerdir. Filmde buna uygun biçimde zaten Kral’ın tahtı sallanmaktadır. Kral, aristokratlar ve Simyacı gerici feodal temsiller olarak yok edilmeye mahkumdurlar. Vidocq ise zekasını kullanarak bunları yok edecek çizgide bulunur.
Aynadaki Gerçek
Sonunda Vidocq’nun Simyacı’nın yüzüne ayna tutması, yani ona “kendisini” göstermesi manidardır. Bu yolla Vidocq, Simyacı’yı kendisiyle “yüzleştirir”. İçine sakladığı ruhları özgür bırakır. Simyacı açık biçimde insanları köleleştirmektedir. Liberal dönemde bu tür şeylere gerek yoktur. İnsanlar birkaç kuruş para uğruna da kızlarını satabilmektedir. Bu yönden Vidocq yöntemin “yumuşatılmasını” gösterir. Köleliğe karşı özgürlük değildir öne sürülen, karın tokluğu karşılığında çalışmaya karşı, çalıştığın sürece tokluk/açlıktır. Vidocq Simyacı’yı kıstırdığında onun aynalara bakan şaşkınlığından yararlanır, hırpalar, üstünlük kazanır. O zaten ölmemiştir, bir süre ölmüş gibi görünmüştür. Sonunda Simyacı’yı aynalı camla öldürür. Tıpkı Simyacı’nın yaptığı gibi gözlerini içine bakar. Liberalizm feodalizme, kimya simyaya galip gelmiştir. Ruhlar rahatlıkla uçup özgürce gidebilirler.
Tam da bu anlatılana paralel olarak Paris’te bir devrim ateşi yanar. Paris halkı kralı indirmiş, onu idam etmiştir. Köhnemiş yapı yok olmuştur. Polisin başındaki kişi ise bu devrim sürecinde ne yapacağını bilemez; ya ölüm ya hapishanedir gideceği. Vidocq ise krallığın hizmetinde olsa da devrimden rahatsızlık duymaz görünür. O sadece kibarlıktan yoksun, kadınlara aç Nimier adlı yardımcısını kaybetmiştir. Son olarak, filmin daha 2001 yılında dijital kamera kullanılarak çekildiğini ve bu yönüyle “öncülüğü” de olduğunu hatırlatalım. Sony HDW-F900 kamera kullanılan filmde dijital görüntü kurgulandıktan sonra film üzerine basılmış.