Superman, çizgi roman karakteri olarak tanındığı ilk zamandan beri adaletin ve eşitliğin sağlayıcısı olarak idealist bir duruş sergilemiştir. Henüz bebekken evlatlık alındığını ve gerçek ebeveynlerinin yok olan başka bir gezegenden olduğunu öğrendiğinde haliyle yıkılır, ama aynı şeyleri yaşayan başka insanların yardımına koşarak kendine bir kimlik edinir. Neticede inanılmaz güçlere sahiptir. Çok güçlü, hızlı, duyuları muazzam ölçüde gelişmiş üstün bir canlı olarak eğer insanlığa fayda sağlayabilirse, bu gezegene boşuna gelmediğini kanıtlayabilecek, ailesinin ve sevdiği kadının güvenini de boşa çıkarmayacaktır. Ayrıca yüce ideallerin bir timsali olarak düzenin teminini de sağlayacaktır. Peki ya bu yüce idealler çevresinde bir gelecek tasavvuru geliştirmeseydi?
James Gunn‘ın ortaya sürdüğü soru tam olarak bu. Eğer Superman kötü olsaydı, neler yapardı? Brightburn, konusundan da anlaşılacağı üzere alternatif bir Superman hikayesi. Sahip olduğu muazzam güçlerle hepimizin kurtarıcısı olan bir karakterin korku öğesi haline gelişi çarpıcı bir durum. Bu sefer Kent ailesi yerine Breyer ailesinin evinin yakınlarına düşer uzay gemisi. Uzun zamandır çocuk isteyen Tori ve Kyle Breyer çifti, uzaydan gelen bebeği görünce bunu bir işaret sayar ve bu kimsesiz çocuğu evlat edinirler. Doğrusu, buraya kadar her şey bilindik seyirde ilerler. Brandon ismini verdikleri çocukla birlikte güzel bir aile olurlar. Güzel anılar, kutlamalar, hediyeler… Fakat Brandon’ın 12 yaşına girdiği gün işler değişmeye başlar. Gücünü, yapabileceklerini fark eden Brandon, alışıldık Superman yorumunun aksine tüm dünyayı yönetmek istediğine kanaat getirir ve korkunç bir oyun başlatır.
Senaryosunu yazdığı ve yapımcılığını yaptığı filmin her anında yapım ekibiyle birlikte olan James Gunn, şimdiden devam filminin yapılabileceğinin mesajını verdi. Attığı bir tweet yüzünden, Guardians of the Galaxy‘nin üçüncü filminin çekimleri öncesi Disney tarafından kovulmuştu. Bunun üzerine DC Comics tarafından başarısız bir yapım olan Suicide Squad’ın devam filmini yönetmesi için işe alındı. Bu dönemde Brightburn’le ilgilenen Gunn, Disney’in yeniden görevlendirmesi ile epey yoğun bir temponun içine girdi. Hal böyle olunca, Suicide Squad‘ın çekimlerini aksatmamak için, Brightburn’ün yönetmenliğini Guardians of the Galaxy filminden çalışma arkadaşı David Yarovesky‘e devretmişti.
Belli ki Yarovesky, James Gunn’ın güvendiği bir isim. Buna rağmen, iyi bir fikre sahip olan yapımı aynı ölçüde iyi yönetebildiği söylenemez. Korku öğelerini ve vandalizme varan şiddet unsurlarını bolca yansıtmış, bu kesin. Fakat akışta öylesine büyük bir sorun var ki, paslı bir rayda yürüyen vagon gibi devamlı takılıyor ve beklenileceği üzere rahatsız ediyor. Karakterin kötü bir kişiliğe bürünüşünü anlatıyor örneğin, ama neden kötü olduğunu anlamak çok zor. Bunu ahlaki sorgulamalar veya psikolojik sorunlara bağlasa yine bir nebze anlaşılabilirdi. Ama ortada yalnızca semboller var ve bunu açma gereği de duymamış maalesef. “İçinde kötüyü de iyiyi de barındırır, insan hangisini seçerse kaderi de o olur” bile dese izleyici ne izlediğini bilirdi. Lakin izlenilen yol izleyiciyi hiçbir yere çıkarmıyor. Bu nedenle “yönetmen koltuğuna James Gunn otursaydı, işler daha başka olur muydu?” diye sormadan edemiyoruz.
Gelgelelim, James Gunn’ın imzasını taşıyan senaryo da pek çok hata barındırıyor. Zira “Dünyayı yönetenler zeki insanlardır” sözünü söyleyerek güzel bir done veriyor. Fakat devamında ne oluyor derseniz, koca bir hiç! Çünkü böylesine güçlü bir karakter eğer isterse, arzuladığı ne varsa ele geçirir ve kimse hesap dahi soramaz. İstese herkesi önünde diz çöktürür ve itaat ettirir. Villain, yani kötü karakter yaratmanın yolu da budur zaten. Güç arayışını tetikleyecek birtakım olaylar yaşanır ve kendini tamamlamak için önüne çıkan tüm engelleri aşar. Tıpkı son dönemin gözdesi Thanos gibi. Bu bağlamda Brandon’ın motivasyonu yeterince yansıtılamıyor.
Ayrıca oyuncuların ruh hali ve yaşanan olayların dinamikleri de son derece durgun. Filmde yaratılan kasabanın ve sakinlerinin Brandon ve ailesi ile ilgili bildiklerinin ne ölçüde olduğu bir türlü açıklık kazanmıyor mesela. Bunu sorgulamaksa olay örgüsünün sarkmasına sebep oluyor. Birbirini izleyen ve devamlılık gerektiren sahnelerde gösterilen tepkiler son derece sığ ve mantıksız. Bilhassa babası ile sahnelerini izlerken soru işaretleri arasında bırakıyor izleyiciyi. Korku öğelerini iyi kullandığı kadar, karakter analizlerini de yapsaymış ortaya çok daha iyi bir film çıkarabilirdi. İzleyeni gerçekten sarsan, anlık korku ve tiksintiden fazlasını hissettiren bir yapım olabilirdi. Yine de devam filminin gelebileceğinin konuşulduğu şu günlerde, geleceğe dair olumlu bir beklentiyle izlenebilir. Zira, iyi işlenirse ve Gunn Guardians of the Galaxy serisinde yaptığı olaya el atarsa, bahsi geçen olasılık pek de imkansız görünmüyor.