2025 bilimkurgu filmleri

2025’in Öne Çıkan Bilimkurgu Filmleri

Bilimkurguseverler, 2024’te içerik açısından fena olmayan bir sene geçirdi. Dune: Part 2, Furiosa: A Mad Max Saga, Kingdom of the Planet of the Apes, Alien: Romulus ve A Quiet Place: Day One, geçtiğimiz yılın beğenilen yapımları oldu. Bir oyun uyarlaması olan Borderlands ise tam bir fiyaskoydu. Benzer şekilde, Zack Snyder tarafından yaratılan ve “Star Wars gibi büyük bir evrene sahip olacak” iddiasıyla Netflix’te yayımlanan Rebel Moon – Part Two: The Scargiver, beklentileri yine karşılayamadı. Godzilla x Kong: The New Empire, izleyene lunapark benzeri bir eğlence yaşattı. Nükleer bir savaşın baş gösterdiği sırada Uluslararası Uzay İstasyonu’nda bulunan Amerikan ve Rus bilim ekibinin içine düştüğü ikileme yoğunlaşan I.S.S. ise çok iyi bir potansiyele sahipti, fakat bunu akıllıca kullanamadı.

2025, bir önceki yıla nazaran daha hareketli. Parasite’nin (2019) ödüllü yönetmeni Bong Joo Ho, insan klonlamanın ön planda olduğu Mickey 17 ile altı sene sonra tekrar beyazperdeye dönüyor. M3GAN 2.0, Jurassic World: Rebirth, Predator: Badlands, Avatar: Fire and Ash, Tron: Ares ve Skyline: Warapath ile devam yapımlarının yoğunlukta olduğu bir sene bizi bekliyor. A Quiet Place Part 3 de gündemdeydi, ancak filmin yapımı 2026’ya ertelendi. Maggie Gyllenhaal’ın elinden çıkacak olan The Bridge, deneysel bir Frankenstein filmi olacak gibi görünüyor. James Gunn ise Superman ile gişede şansını denemeye hazırlanıyor. Alternatif bir retro evrende geçecek olan Fantastic Four: First Steps, bu kez izleyicinin gönlünü fethetme derdinde.

Gelin hep birlikte 2025’in öne çıkan bilimkurgu filmlerine bir göz atalım…

Mickey 17

En son 2019 Cannes Film Festivali’nde Gisaengchung (Parazit) filmiyle Altın Palmiye Ödülü’nü kucaklayan Koreli yönetmen Bong Joon Ho, küresel bir başarıya imza atmıştı. Joon Ho, Salinui chueok (Cinayet Günlüğü / 2033), Gwoemul (Yaratık / 2006) ve Madeo (Ana / 2009) ile rüştünü çoktan ispatladı. Kore sinemasının önemli değerlerinden olan yönetmen, yükselen yıldız Robert Pattinson’ın (The Batman / 2022, The Lighthouse / 2019) yer aldığı iddialı projesi Mickey 17 ile tekrar karşımıza geliyor.

Bir buz gezegenini kolonileştirmekle görevli Mickey (Pattinson), bu tehlikeli görevde ölse bile tekrar klonlanabiliyor. Hakeza önemli bir görev sırasında gerçekten de kaza geçirerek ölüyor. Bu sebeple yeni bir Mickey klonu aktif ediliyor. Ancak Mickey 7’nin hâlen hayatta olduğuna dair kanıtlar ortaya çıkıyor. Ardı ardına gelen gelişmeler, önceki ve yeni klon arasında büyük bir mücadelenin ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Pattinson’a, Mark Ruffalo, Toni Collette, Steven Yeun ve Thomas Turgoose’dan oluşan deneyimli bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Usta görüntü yönetmeni Darius Khondji (Delicatessen / 1991, Se7en / 1995), Joon Ho ile ikinci kez (Okja / 2017) iş birliği yapıyor. Büyük bir merakla beklenen ve Edward Ashton‘un kitabından uyarlanan yapım, bir yıllık gecikme ile gösterime giriyor.

The Electric State

Devlet ve toplumun çöküşe geçtiği alternatif 1997 yılında, yetim kalmış genç kız olan Michelle (Millie Bobby Brown), küçük kardeşini bulmak için ABD’nin batı bölgesine doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Yolculuğu sırasında sevimli ve gizemli bir robot da ona eşlik ediyor. Bir süre sonra serseri görünümlü bir kişi de bu yolculuğa dâhil oluyor. Âdeta çöp yığınına dönüşen devasa teknolojik yapılar ve robotlar, ülkenin kırsallarına yayılmış durumda.

Simon Stålenhag tarafından yazılan ve görselleştirilen The Electric State, 2018 yılında yayımlandı. Sanatçının Tales from the Loop (2015) grafik romanı, 2020’de Amazon Prime özel yapımı olarak tek sezon ve sekiz bölüm hâlinde ekranlara gelmişti. Her bir bölümü tanınmış farklı yönetmenlerce çekilen dizi, kitabın sadık bir uyarlamasıydı. Avengers: Infinity War (2018) ve Avengers: Endgame’in (2019) ortak yönetmenleri Anthony ve Joe Russo kardeşler, sanatçının vizyonunu görselleştiriyor. Chris Pratt, Ke Huy Quan, Stanley Tucci ve Terry Notary gibi tecrübeli oyuncular da bu alternatif dünyada yerlerini alıyor.

Companion

Fragmanı da yayımlanan film, şimdilik konusunu fazla açık etmeyerek bir gizem unsuru yaratmayı hedefliyor. Üzerinde bilimkurgu sosunun hissedildiği kısa fragmanda, Josh tarafından esir tutulan ve türlü işkencelere maruz kalan Iris’e şahit oluyoruz. Geçtiğimiz yılların beğenilen korku yapımlarından Barbarian’ın yapımcılarınca kotarılan film, şimdiden merak uyandırmayı başardı. Uzun yıllar dizi sektöründe çalışan Drew Hancock, iddialı görünen bu proje ile beyazperdede şansını denemeye hazırlanıyor…

Gizemli bir doğaya sahip film, insan psikolojisinin derinliklerine de girmeye çalışıyor. Dolayısıyla türler arası bir iskelete sahip görünen proje, sinema meraklılarının ilgisini çekmekte zorlanmıyor. The Boys dizisinden tanıdığımız Jack Quaid, kariyerinde ilk defa bir “kötü” karakteri canlandırıyor. 2024’ün dikkat çeken gerilim filmi Heretic’te başrolü paylaşan Sophie Thatcher, tecrübesi gereği bu yapımda zorlanmayacak gibi görünüyor. Hancock, Companion’ın senaristliğini de üsteniyor. Görüntü yönetmenliğinde Eli born (Hellraiser /2022, The Boogeyman / 2023); müziklerde ise Hrishikesh Hirway (Everything Sucks! / 2018) bulunuyor.

The Last Battleship

Kariyerine kısa film yönetmenliği ile başlayan Brady Jacquin, ikinci yönetmenlik denemesi The Last Battleship ile karşımıza çıkıyor. Şu sıralar drama türündeki Inventing Paradise’ın post-prodüksiyonu ile ilgilenen yönetmen, bilimkurgu filmini 2025’e yetiştirmeye çalışıyor. Hâliyle başının sıkışık olması, bu filmin gösterim takvimini de uzatabilir.

Müttefiklerinden ayrılıp düşman topraklarda mahsur kalan bir mürettebat, bilinmeyen düşmana karşı kendilerini savunmak için savaş gemilerini tekrar harekete geçiriyor. Yanlarında çocukların da olduğu ekip, aynı zamanda eve dönüş yolunu da bulmaya çalışıyor. Korku unsurlarına da yer verecek olan eserin yoğun aksiyon sahneleri içermesi bekleniyor. Henüz bir fragmanı ve resmi görselleri yayımlanmadı, dolayısıyla yapıma dair çok fazla detaya sahip değiliz. Genç oyuncu kadrosu ise şimdilik büyük bir merak yaratmışa benzemiyor.

Lilo & Stitch

2002 yapımı orijinal animasyonun canlı aksiyon versiyonu olan Lilo & Stitch, önceki yapıma kıyasla yeni bir bakış açısı getiriyor. Maceracı genç kız Lilo ile sıra dışı mavi uzaylı arkadaşı Stitch; dostluk, sadakat ve aile kavramlarının önemine şahit olacakları bir hikâyeye atılıyor. Havaii adasını kendine dekor olarak kullanan film, görsel efektleriyle de öne çıkmaya çalışıyor. Marcel The Shell With Shoes On (2021) animasyonu ile haklı bir başarı elde eden Dean Fleischer-Camp, bu büyük projenin başında…

Turo gezegeninde Dr. Jumba Jookiba (Zach Galifianakis), neredeyse yok edilemez yapay zekâ sahibi yaratık Deney 626’yı yaratıyor; fakat yasa dışı işlem yapmaktan Birleşik Galaktik Federasyon tarafından mahkûm ediliyor. Issız bir asteroitte sürgüne gönderilen 626 kaçmayı başarıyor ve bir uzay gemisini ele geçiriyor. Dünya’ya yönelen gemi, Hawaii’nin Kauai adasına zorunlu iniş yapıyor. Federasyon güçleri ise bir kamyonun çarpması sonucu köpek sanılarak hayvan barınağına kaldırılan mavi uzaylımızın peşine düşmekte gecikmiyor.

Elio

Pixar’ın yeni animasyonu, bizleri yıldızlararası bir yolculuğa çıkarmaya hazırlanıyor. Uzaya ve gizemlerine büyük merak duyan Elio (Yonas Kibreab), dışarıda oynamaktan nefret eden ve uyum sağlamakta zorlanan 11 yaşında hayalperest bir çocuk. Zeki ve kendine güvenen annesi Olga ise uzaydan gelen gizemli sinyali çözmeye çalışan çok gizli bir askeri projeye liderlik ediyor. Bu sırada Elio, uzaylılarla ilk teması kuruyor ve Dünya’nın galaktik elçisi olarak seçiliyor.

Adrian Molina, Madeline Sharafian ve Domee Shi gibi isimlerden oluşan ortak yönetmen kadrosu, yılın en iddialı animasyon projesine imza atıyor. Dünya’nın önemini ve “yalnız mıyız?” sorusunu gündeme getiren eser, büyük küçük geniş bir kitleye hitap edecek gibi görünüyor.

M3GAN 2.0

Yapay zekânın tehlikelerine değinen M3GAN (2022), senaryosundaki kimi sıkıntılara rağmen dikkate değer bir yapımdı. Bir oyuncak firması tarafından çocukların oyun arkadaşı olması için tasarlanan Megan, zamanla kendi kararlarını almaya başlayarak ortaya korkunç olayların çıkmasına yol açıyordu. Zamanla arkadaşı Cady’i (Violet McGraw) başkalarından kıskanmaya başlıyor ve çok geçmeden de kanlı bir olaylar silsilesi ortaya çıkıyordu. Amie Donald, yüzü plastik bir maskeyle gizlenmesine rağmen etkileyici beden diliyle robota ruh katmayı bilmişti.

Henüz konusu hakkında fazla bilgiye sahip olmasak da, adından anlaşılacağı üzere yapay zekâ kendini bir üst versiyona güncellemeyi başarıyor; bu da robotun daha büyük yeteneklere ve güçlere sahip olacağı anlamına geliyor. Resmi görsellere ve oyuncu kadrosuna bakılırsa Megan’ın bir kez daha Gemma (Allison Williams) ve yeğeni Casy’e musallat olacağı anlaşılıyor. Gerard Johnstone tekrar yönetmen koltuğunda ve Akela Cooper da senaryo masasında yer alıyor. Amie Donald’ın önceki yapımda izleyenleri oldukça ürküten bir dans koreografisi vardı; devam filminde hangi yeni sürpriz ile karşılaşılacağımız ise merak konusu.

Jurassic World: Rebirth

Jurrassic World serisi tüm hızıyla devam ediyor. Yenilenmiş kadrosu ve Rebirth (Yeniden Doğuş) adıyla sanki yeni bir üçlemenin ayak sesi gibi duran yapım, dinozorların korkunç dünyasını tekrar beyaz perdeye geri getiriyor. Scarlett Johansson ve Jonathan Bailey’in başrolünde yer alacağı filmin yönetmen koltuğunda Godzilla (2014) ve Rogue One: A Star Wars Story (2016) ile büyük beğeni kazanan Garet Edwards var. Serinin ilk filmi Jurassic Park’ın (1993) senaristi David Koepp, yıllar sonra tekrar geri dönüyor. Bütün bu yeniliklerin ışığında orijinal üçlemenin dokusuna yakın bir eser izleyeceğimizi söyleyebiliriz.

Bütçe açısından önceki üç filme nazaran daha mütevazı kalan yapım, ürkütücü bir tona sahip olacak. Ancak orijinal filmde yer alan etik meselelerin de üzerine gidecek. Jurassic World Dominion’dan birkaç sene sonra, tarih öncesi üç varlığın DNA örneğini çıkarmak için Ekvator bölgesine giden kaşiflerin yüzleşeceği korkutucu olaylar bizleri bekliyor. Edwards’ın nasıl bir yenilik getireceği merak merak edilirken Mahershala Ali ise kadroda dikkat çeken bir başka isim.

Superman

Zack Snyder tarafından kotarılan Man of Steel (2013), Batman vs. Superman: Dawn of Justice (2016) ve Justice Leage (2017) sonrası dönemde DC’nin yeni CEO’su olarak göreve getirilen James Gunn, çok geçmeden bambaşka bir Supermen projesini duyurmuştu. DC Sinematik Evreni’ndeyse yeni bir yol çizeceğini belirtmişti. Hayranlar, Henry Cavill’in kendisiyle özdeşleşen Çelik Adam rolünü tekrarlayacağını düşünürken bu kez pelerini David Corenswet’in sırtlayacağı duyuruldu. Yeni oyuncunun fiziksel olarak Cavill ile olan benzerliği de magazin gündemine hemen oturdu…

Son yıllarda Marvel filmlerinin gerisinde kalan DC, Gunn yönetiminde sil baştan olmasa da yepyeni bir dinamiğe giriyor. Dolayısıyla 2025 yazında gösterime girecek olan Superman, klasik çizgi romanların ruhunda bir yapım cadediyor. Eserin aynı zamanda senaryosunu da yazan yönetmen, Isabela Merced, Alan Tudyk, Frank Grillo, Nathan Fillion, Rachel Brosnahan ve Nicholas Hoult gibi iddialı oyuncularla çalışıyor. Yeni film, bir başlangıç hikâyesi değil. Clark Kent’in ikili kimliği arasında yaşadığı psikolojik sürece ve Kriptonlu kökenlerine yoğunlaşılıyor. Tabii yine kendisini Daily Planet muhabiri Lois Lane (Rachel Brosnahan) ile çalkantılı bir ilişki yaşarken de izliyoruz. Gunn’ın yeni filme nasıl bir dinamizm getireceği belirsiz.

 Fantastic Four: Firts Steps

Fantastic Four (2005), Fantastic For: Rise of the Silver Surfer (2007) filmlerinden sonra 2015’te tekrar ele alınan yapım, Marvel’ı beyazperdede en çok hüsrana uğratan işlerden olmuştu. Bunun en büyük sebebi ise özensiz senaryolar ve kötü yönetimlerdi. Bu kez hatalarından ders çıkaracağa benzeyen Marvel, hikâyeyi yine sıfırlayarak bizleri alternatif bir evrene götürüyor. Son dönemde yer aldığı sayısız projeyle yüzünü eskitmeye başlayan Pedro Pascal, başrolü Vanessa Kirby ile paylaşıyor. WandaVision (2022) ve Monarch: Legacy of Monsters’ta iyi bir performans sergileyen Matt Shakman, filmin yönetmen koltuğunda yer alıyor. Daha önce tanınmış birçok film ve dizide çalışan senaristler Peter Cameron ve Josh Friedman’ın yeni filme getirilmesi, Marvel’ın bu kez işi ciddiye aldığını kanıtlar nitelikte.

Eser, 1960’lı yılların estetiğini referans alan fütüristik bir gelecek tasviriyle karşımıza çıkıyor. Reed Richards (Pedro Pascal), Sue Strom (Vanessa Kirby), Johnny Strom (Joseph Quinn) ve Ben Grimm (Ebon Moss-Bachrach)‘den oluşan ekibimiz, Dünya’yı Glatus (Ralph Ineson) ve onun gizemli Elçisi Gümüş Sörfçü’den (Julia Garner) korumak için tehlikeli bir maceraya girişiyor. Bilindik hikâyeyi alternatif ortamlarda resmeden yapım, görsel efektlerine de oldukça güveniyor. Bakalım bu yeni film, yıllardır hasret çekilen başarıyı getirebilecek mi?

Mercy

Nochnoy Dozor (2004) ve Wanted (2008) ile uluslararası ölçekte belli bir başarı gösteren Kazak asıllı yönetmen Timur Bekmambetov, stilize hikâye anlatıcılığı ile dikkat çekmişti. Ancak ardından gelen Abraham Lincoln: Vampire Hunter (2012) ve Ben-Hur (2016) eserleriyle benzer başarısını tekrarlayamadı. Bu kez yönetmen, masumiyetini kanıtlamaya çalışan bir dedektifin öyküsüyle karşımıza çıkıyor. Film, yönetmenin güvenilir sularda bir iş kotaracağını kanıtlıyor. Öyle görünüyor ki Bekmambetov, kendine has görsel tekniğini tekrar konuşturacak gibi.

Hikâyenin detaylarına henüz vakıf değiliz, ancak filmde Chris Pratt, Rebecca Ferguson, Kenneth Choi, Annabelle Wallis ve Kylie rogers gibi orta düzey oyuncular yer alıyor. Post-prodüksiyon aşamasındaki yapımın yönetmen için bir geri dönüş olup olmayacağını ise yeni yılda hep birlikte göreceğiz…

The Bride

Drama türündeki The Lost Daughter (2021) ile ilk yönetmenlik denemesinde olumlu tepkiler alan başarılı oyuncu Maggie Gyllenhaal, bu kez iddialı bir proje ile kaşımıza geliyor. 1930’lu yılların Chicago’sunu dekor olarak kullanan yapım, deneysel bir Frankenstein hikâyesi anlatıyor. Bride of Frankenstein’dan (1935) esinlenen filmde, öldürülen ve gelin olması amacıyla hayata döndürülen kişiyi tecrübeli oyuncu Jessie Buckley canlandırıyor. Christan Bale ise çılgın doktorun o meşhur canavarına hayat veriyor.

Varoluşsal meselelere de değinen yapım, romantizme ve toplumsal değişimlere el atıyor. Jake Gyllenhaal, Penelope Cruz ve Peter Sarsgaard, kadrodaki diğer önemli isimler. Senaryo bildik sularda yüzse de, Gyllenhaal’ın deneysel dokunuşunun sonuçları ilginç olabilir. Senaristliği de üstlenen yönetmen filmde kendine rol vermiyor. Sinematografide ise Joker (2019) ve Joker: Folie a Deux’de (2024) gördüğümüz Lawrence Sher yer alıyor.

Tron: Ares

1982 yılında Steven Lisberger yönetiminde gösterime giren Tron, sinemada bilgisayar temelli görsel efektleri yoğun biçimde kullanan ilk filmlerdendi. Dönemin teknolojisi açısından çok zor bir işin altından kalkılmıştı. Oyun programcısı Kevin Flynn (Jeff Bridges), mensubu olduğu şirket yöneticisinin kendi projelerini çaldığını öğreniyor ve söz konusu durumu ispatlamaya çalışırken kendini sanal dünyada buluyordu. Orijinal yapımın devamı niteliğindeki Tron: Legacy (2010), uzun bir yapım süreci yaşamış, Jeff Bridges rolüne tekrar dönmüştü. Bu kez oğlunun aynı kaderi yaşayacağı yapımın yönetmen koltuğuna ise Joseph Kosinski geçmişti. Problemli bir senaryoya sahip olsa da görsel ve yönetim açısından dikkate değer bir yapımdı.

Uzun bir aradan sonra tekrar geri dönen projenin başında bu sefer Joachim Ronnig (Kon-Tiki / 2012) oturuyor. Devasa Tron evreninin gerçek dünyaya savaş açacağı yeni filmde Jodie Turner-Smith, Gillian Anderson, Evan Peters ve Jared Leto yer alırken Bridges de rolünü tekrarlıyor. Günümüz yapay zekâ teknolojisinin hayli gelişmiş olması, üçüncü filmi öncekilere göre daha anlamlı kılıyor. Bizleri Tron dünyasının yepyeni bölgelerine götürmeye hazırlanan yeni film, insan / yapay zekâ ilişkisinin tehlikeli doğasına odaklanıyor.

Predator: Badlands 

Dan Trachtenberg yönetiminde gösterime giren Prey (2022), orijinal Predator (1987) filminin ruhuna yakın duran bir yapımdı. Büyük umutlarla izleyicinin karşısına çıkan The Predator (2018) ise deyim yerindeyse tam bir fiyaskoydu, dolayısıyla Prey son bir şans anlamına geliyordu… Trachtenberg’in üzerindeki baskı büyüktü ve başarısızlığı Predator evreninin sonu demekti. Neyse ki film çok beğenildi ve yeni yapımların önünü açtı. Üç yüz yıl öncesinin Amerika’sını mekân edinen Prey’in aksine Predator: Badlands, gelecekte geçecek ve muhtemelen başka bir gezegeni dekor olarak kullanacak. Şu an elimizde hikâyeyle ilgili başka bir bilgi yok.

Alışageldik Predator yapımlarından farklı olarak, bu kez Yautja merkezli bir anlatı bizleri bekliyor. Korkutucu yaratığın ana “kahraman” olacağını açıklayan yönetmen, farklı bir yapımla karşılaşacağımızın sinyalini verdi. Avcı karakterle ilk kez özdeşleşeceğimiz filmde Elle Fanning başrolde yer alıyor. Trachtenberg, bir önceki eserin senaryosunu yazan Patrick Aison ve John Thomas ile tekrar çalışıyor. Amerikalı yönetmenin şu sıralar ikinci bir Predator film çalışması içinde olduğu da kesinlik kazanmış durumda. Şimdilik sır gibi saklanan projenin Badlands ile nasıl bir bağ kuracağı ise belirsiz. Bu iki yapım için heyecanlı bekleyiş sürüyor.

Avatar: Fire and Ash

Kariyerinin kalan yıllarını Avatar filmlerine adamış görünen James Cameron, 2025 yılı sonlarına doğru üçüncü yapım Fire and Ash ile huzurlarımızda olacak. Pandora gezegeninde evlerini terk etmek zorunda kalan Jake Sully (Sam Wortington) ve Neytiri (Zoe Saldana), çocuklarıyla birlikte yeni bir bölgeye taşınmıştı. Ailenin, bu yeni yerdeki Na’vi kabilesine kendilerini kanıtlaması kolay olmamıştı. Üçüncü yapımda gezegenin en vahşi ve karanlık Na’vi kültürü olan “Kül Halkı” ile yüzleşiyoruz. Yerkürenin daha önce hiç görmediğimiz yerlerine odaklanan Cameron, bizleri Avatar dünyasının karanlık taraflarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Elbette bu farklı kültür ve ortamlara yeni yaratıklar da eşlik ediyor. Çiftimiz yeni kabile ile tanışıp tehlikeli durumlara sürüklenirken, insanlar da daha güçlü teknolojilerle bir saldırı hazırlığına daha girişiyor.

Fire and Ash ile 2029’ta gösterimi planlanan Avatar 4’ün çekimlerini aynı anda tamamlayan Cameron, beşinci filmin prodüksiyon hazırlığına da başlamış durumda. Evrenin içinde hapsolmuş görünen yönetmenin hayranları, ondan başka projeler de bekliyor. Şu sıralar gerilim türündeki “The Informationist”te adı geçen yönetmen, Avatar 5’ten önce bir sürpriz yapar mı bilinmez. Ne olursa olsun, serinin üçüncü filmi yeni yılın en çok beklenenlerinden…

Planet Gliese

Yaşam barındırdığı düşünülen Gliese gezegeninin keşfi için uzun bir yolculuğa çıkan insanlık, beraberinde bilinmeyen tehlikeleri de göze alıyor. Gerilim ve araştırma öğelerini bir arada kullanan filmin yoğun şiddet içermeyeceği de gelen bilgiler aeasında. Her yaş kategorisine hitap etmek isteyen Basil B Moore, işin bilimsel yönünü ön plana çıkarmak istiyor. İlk uzun metrajlı yapımını kotaracak olan yönetmenin kariyerinde The C Gate (2013) ve Einstein: A Prelude’den (2014) oluşan iki kısa film mevcut.

Yapımın ön prodüksiyonu hâlen devam ediyor ve oyuncu kadrosu henüz netleşmiş değil. Eğer hazırlık aşaması uzarsa film 2025 yılına yetişemeyebilir.

Skyline: Warpath

İlk olarak 2010 yılında çıkagelen Skyline, tipik bir uzaylı istilası filmiydi. İnsan beyinlerini enerji ve bilinç aktarımı amacıyla toplama niyetinde olan uzaylılar, bu duruşları ile diğer filmlerden ayrılıyordu. Yapımın sonrasında Beyond Skyline (2017) ve Skylines (2020) olmak üzere iki devam filmi geldi. Yapımcılar, serinin artık “kült” hâline geldiğini düşünüyor olmalı ki, dördüncüsünün hazırlıklarını da tamamladı.

Ufukta görünen yeni bir uzaylı tehdidi, insanlığı bir kez daha hayatta kalma mücadelesinin içine sokuyor. İki taraf arasındaki dengeyi değiştirebilecek bir uzaylı teknolojisi keşfeden Sua (Iko Uwais), aynı zamanda bir direniş grubunun da lideri. Bu grup, uzaylılar haricinde düşman insan çeteleriyle de mücadele ediyor. Kadrosunda Iko Uwais ve Yayan Ruhian’ın olmasıyla dövüş sanatlarına yoğun biçimde yer vereceği anlaşılıyor. Önceki filmlere kıyasla aksiyona daha çok yönelecek yapım için beklentileri yüksek tutmamakta fayda var.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

the-substance kapak

The Substance: Bir Feminist Kâbus mu Yoksa Kaçırılmış Bir Fırsat mı?

The Substance, Türkçe adıyla Cevher, hem kadınlık hem de yaşlanma üzerine sert bir eleştiri sunmayı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin