Full Metal Jacket ve Avatar’da Erkeklik ve Militarizm

1987 yılında beyaz perdeye uyarlanan, tüm zamanların en kült savaş filmlerinden biri olan ve efsane yönetmen Stanley Kubrick’in adeta devleştiği film “Full Metal Jacket” şüphesiz herkes tarafından bilinen bir başyapıt olmayı başarmıştır. 2009 yılında sinemaseverlerle buluşan ve çok kısa bir sürede rekor üstüne rekor kıran James Cameron’un bilimkurgu şaheseri “Avatar” da aynı şekilde ismini sinema tarihine altın harflerle yazdırmıştır. İlk etapta birbirinden ilgisiz gibi görünen ve farklı zaman dilimlerinde ve farklı türlerde çekilen bu iki film aslında pek çok açıdan benzer olmakla birlikte çok sayıda paralellikler içermektedir. Bu yazıda, Full Metal Jacket ve Avatar filmlerindeki paralellikleri açığa çıkararak, her iki filmde değinilen militarizm ve erkeklik kavramlarını mercek altına almak istiyorum. Böylece söz konusu iki filmi karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçlıyorum.

Full Metal Jacket pek çok kişi tarafından tüm zamanların en iyi savaş filmi olarak gösterilir. Film, eski bir deniz piyadesi olan Gustav Hasford’un “The Short Timers” adını taşıyan ve Vietnam savaşındaki anılarından oluşan otobiyografik romanından uyarlanmıştır. Filmin açılış sahnesinde bir grup Amerikan Deniz Piyadesi (USMC. – United States Marine Corps) berberde tıraş edilir. Berber, tıraşla pek uğraşmadan makinayla askerlerin tüm saçını alır. Acemi deniz piyadeleri temel askeri eğitimlerine başlarlar. Temel eğitimin başlamasıyla birlikte askerler, eğitim çavuşu Gunnery Sergeant Hartman’a emanet edilirler. Gerçek hayatta da deniz piyadesi olan ve Japonya ile Vietnam gibi kritik noktalarda görev yapan Ronald Lee Ermey tarafından canlandırılan eğitim çavuşu karakteri milyonlarca izleyicinin hafızasına kazınmış bir karakterdir. Acemi erleri eğitmekle görevli olan eğitim çavuşu, askerlerini hem psikolojik hem de fiziksel açıdan dayanıklı kılmak durumundadır. Bu yüzden vaktinin çoğunu askerlerin sınırlarını zorlamakla geçirmektedir.

full_metal_jacket_pic03

Çavuş Hartman tam anlamıyla bir psikopattır, askerlerin üzerinde çöken bir kâbus gibidir. Verdiği tüm emirleri yüksek sesle, bağırarak verir, konuşmaları esnasında bolca küfür eder, cinsiyetçi, ırkçı ve şiddet yanlısı söylemlere sahiptir. Esasında eğitim çavuşu basmakalıp Amerikan askerini simgelemektedir. O, Amerikan militarizminin insanları askerde dönüştürmeyi hedeflediği bir stereotipi temsil eder ve orduda onun gibi binlercesi vardır. Dahi yönetmen Stanley Kubrick hiç vakit kaybetmeden, filmin başlangıcında bizleri eğitim çavuşuyla tanıştırır ve izleyicileri daha film başlar başlamaz şoke etmeyi başarır.

Çavuş Hartman acemi askerlere ilk günden işkence etmeye başlar. Onlara bağırır, küfür eder ve lakap takar. Tüm acemilerin içinde iki asker ön plana çıkar: Er Joker ve Er Gomer Pyle. Joker lakaplı er cüretkâr ve cesurdur, fakat Gomer Pyle lakaplı er beceriksizin tekidir. Pyle kiloludur, uyumsuzdur ve askerliğe elverişli değildir. Bu gerçek, çok kısa bir sürede ortaya çıkar. Eğitim Çavuşu Hartman her fırsatta Pyle ile uğraşır ve ilerleyen süreçte Joker’i onun sorumlusu olarak belirler. Artık Pyle’ın her hareketinden Joker sorumludur. Her şeye rağmen Pyle ilerleme gösteremez ve Çavuş Hartman bir adım ileri giderek onun yaptığı her hatadan tüm takımı cezalandırmaya başlar. Bu olay, takımda bulunan tüm askerlerin Pyle’a karşı kin ve nefret duymasına sebep olur. Sonunda Pyle, tüm takım tarafından yatağında uyurken aniden darp edilir. Acemi eğitimin sonunda Pyle dahil olmak üzere herkes mezun olur, fakat psikolojik anlamda yaşadığı travmayı bir türlü atlatamayan Pyle, gece vakti tüfeğiyle birlikte tuvalete gider. Onu izleyen Joker durumu anlar ve eğitim çavuşunu çağırır. Ancak mermiyi tüfeğin ağzına veren Pyle, önce çavuşu sonra kendisini vurur. Bu sahne Kubrick tarafından ustaca çekilen, filmin en dramatik ve ürkütücü sahnelerinden biridir; hatta belki de en korkuncudur denebilir. Karakteri canlandıran oyuncu inanılmaz bir performans sergilemiştir. Bakışları ve duruşu ile akli dengesini yitirmiş bir psikopatı andırmaktadır. Önce çavuşu ve akabinde kendini öldüren Pyle, Joker’in hayatını bağışlamıştır.

Pyle

Çavuş Hartman söylemlerinde hem ırkçı hem de cinsiyetçidir. Bunlara ek olarak aşırı milliyetçi ve dini anlamda da oldukça tutucudur. Siyahi askerlerin içinde rahatlıkla “zenci” (nigger) kelimesini telaffuz eder ve ağzından küfür ile cinsiyetçi sözler eksik olmaz. Askerlerin tüfeklerine kadın ismi vermelerini söyler. Gomer Pyle, silahına “Charlene” ismini verir. Askerlerin silahlarıyla aralarında geliştirdikleri özel bir bağ vardır. Bu bağ, çavuş tarafından devamlı tekrar edilir ve bazı gecelerde askerler tüfeklerini yanlarında yatırırlar. Tüm bunların yanında sürekli okudukları bir “silah yeminleri” vardır:

Bu benim tüfeğim. Bunun gibi niceleri var ama bu benimkisi. Tüfeğim benim en iyi dostum, benim yaşamımdır. Yaşamıma hâkim olduğum gibi ona da hâkim olmalıyım. Tüfeğim olmadan ben bir hiçim. Onu her zaman doğru ateşlemeliyim. Beni öldürmeye çalışan düşmanımdan daha düzgün ateş etmeliyim. O beni öldürmeden ben onu öldürmeliyim. Tanrı huzurunda ant içerim: tüfeğim ve ben ülkenin savunucularıyız. Düşmanlarımızın efendileriyiz. Tek bir düşman kalmayana kadar yaşamın savunucularıyız. Sonsuza dek böyle olacak. Amen.

Bu yemin sayesinde askerlere öncelikli görevleri olan öldürmek hatırlatılmaktadır. Acemi birliğine özgür iradeye sahip insanlar olarak girenler, oradan iradesiz ve robotumsu savaş makinaları olarak çıkarlar. Absürt olmakla birlikte, bu tip uygulamalar militarizmin temel yöntemleri arasındadır. Askeri ölüm makinası yapan onun tüfeğidir, dolayısıyla her asker tüfeğiyle özel bir bağ kurmalıdır ve bunun abartılı olmasında hiç sakınca yoktur. Tüfeğe kadın ismi takılması hem cinsiyetçilik hem de kişileştirmeye birer örnektir. Böylece, öldürmeye yarayan silah, kadın ve dolayısıyla sevgili olarak kişileştirilmiştir. Askerlerin tüfeğe sarılarak onunla yatmaları da bundan kaynaklanmaktadır. Asker tüfeğine (kadınına) her zaman sahip çıkmalıdır ve onu kontrolünden asla çıkarmamalıdır.

hartman_fullmetaljacket

Erkeklik kavramı açısından bakarsak, askerliğin ve militarizmin genel özelliği olarak aşırı ve abartılı (yapay) bir erkeklik olgusunun yaratıldığını gözlemleyebiliriz. Klasik ve alışkın olduğumuz söylemler burada da mevcuttur. Askerlik insanı “adam eder”. Erkek olmak için öldürmek, sövmek, vurmak, kırmak, dökmek vs. gerekir. Erkeklik kaba olan ve şiddete yönelten her şeyle beraber tanımlanır. Eğitim çavuşunun görevi ise acemi erleri “adam etmektir”, bu yüzden sınırları sonuna kadar zorlar. Ne zaman itaatkâr ve kusursuz birer ölüm makinası olurlarsa, o zaman “erkek” oldukları anlamına gelir. Erkeklik açık biçimde militarizm yolunda kullanılan bir kılıf olup, açık ve net biçimde bir sistem aracıdır. Bu temel araç sayesinde askerler kontrol altına alınır ve kısa sürede sistemin arzuladığı militarist model doğrultusunda yoğurulur. Askerler açısından bu eğitim, erkekliği kanıtlama sürecini ifade eder. Eğitim her halükarda tamamlanmalı ve akabinde erkeklik savaş alanında kanıtlanmalıdır.

Militarizmin absürtlüğü Full Metal Jacket’te başarılı biçimde yansıtılmıştır. Askerlerin eğitim sırasında söyledikleri marşlar bunun en güzel örneklerinden biridir. Bu marşlar gerçek anlamda komik, absürt ve uydurmadır. Her fırsatta tekrar edilen saçma sapan sözlerin esasında hiçbir anlamı yoktur fakat askerlerin sorgulama yetkileri ellerinden alındıkları için onlar açısından beyin yıkama işlevi görmektedirler. Bundan örnek vermek gerekirse:

Eğitim Çavuşu: Bu benim silahım, bu benim tüfeğim. (Tüfeği gösterir)
Askerler: Bu öldürmek, (tüfek) bu da keyif için. (Erkeklik organı)

full metal jacket Mickey Mouse

Başka bir örnek, deniz piyadelerinin filmin son sahnesinde Vietnam’dan yangın yerinin ortasında söyledikleri “Mickey Mouse” Marşıdır. Bu marş, absürtlüğün son noktası olmakla birlikte filmde Kubrick tarafından ürkütücü bir sahnede askerlere söyletilerek, muazzam bir karşıtlıkla sunulur izleyicilere. Militarizmin özünde yer alan düşünmeyen, sorgulamayan, itaatkâr biçimde emir alan robotumsu savaş makinaları yetiştirme amacını güzel bir şekilde özetleyen bir unsur olarak görülebilir bu marşlar. İşte Mickey Mouse Marşından bir kıta:

Benim ve senin için kurulan
Bu kulübün lideri kim?
M-I-C-K-E-Y M-O-U-S-E (Heceleyerek)
Hey yo, hey yo, hey yo
Hepiniz hoşgeldiniz
M-I-C-K-E-Y M-O-U-S-E (Heceleyerek)

Full Metal Jacket filmi iki bölüme ayırabiliriz. Birinci bölümde acemiler askere alınır ve rutin olarak askeri temel eğitimden geçerler. Filmin ikinci bölümü ise askerlerin temel eğitimden mezun olmaları ve kıtaya gitmeleriyle başlar. Bu noktadan itibaren Joker lakaplı askerin Vietnam’da yaşadıklarına tanık oluruz. Gazeteci/yazar göreviyle Vietnam’a giden Joker, savaşın gerçek yüzünü izleyicilere tüm çıplaklığıyla gösterir. Askerlerin cephede akli dengelerini kaybedip, sağa sola rastgele ateş etmelerinden tutun, akıl almaz işkencelere kadar savaşın insanların üzerindeki yıkıcı etkisini büyük bir ustalıkla açığa çıkarır.

jake_sully__avatar

İkinci filmimiz olan James Cameron yapımı Avatar’da geleceğin dünyasına ve gelişmiş teknolojilerine tanıklık ederiz. Son yılların en pahalı ve en başarılı bilimkurgu filmi olarak gösterilen Avatar gösterime girdiği 2009 yılında beyaz perdede rekorlar kırmıştır. İzleyicilere eşsiz bir görsel deneyim yaşatan Avatar 2000’li yılların en çok konuşulan filmlerinden biri olmayı başarmıştır. Bunda büyük pay sahibi olan filmin yapımında kullanılan ileri düzey bilgisayar “CGI” teknolojileridir.

2154 yılında geçen Avatar filminde Jake Sully isminde tekerlekli sandalyeye mahkûm olan eski bir Amerikan deniz piyadesinin gözünden yaşıyoruz olayları. Jake, önceden katıldığı görevlerden birinde yaralanmış ve bacakları tamamen felç olmuştur. Pandora isimli yeni bir gezegene büyük bir kafileyle ulaşan Jake, burada kendini kanıtlama çabasına girişecektir. Askerlere, değeri milyonlarca dolarlarla ölçülen “unobtainium” elementini ele geçirmek için oraya gittikleri söylenmiştir. Ne tesadüftür ki, malum element gezegenin yerli toplulukları olan Na’vilerin kutsal saydıkları devasa bir ağacın altında bulunmaktadır. İşte buradan itibaren Pandora’nın kutusu açılır.

avatar jake sully

Avatar filmi baştan sona kadar Amerikan militarizmini gözler önüne sermektedir. Film, dünya ile yetinemeyen militarist zihniyetin yeni gezegenleri sömürme projesini uygulamaya koymasını açık bir şekilde ifşa eder. Filmin başında başrolde olan Jake Sully karakteriyle tanışıyoruz ve kısa bir sürede onun başından geçenleri öğreniyoruz. Jake’in Pandora gezegenine gitmesinin asıl sebebi, orada Avatar adı verilen genetik olarak tasarlanmış ve Na’vilerle aynı bedene sahip insanımsı canlıların formuna girecek ileri bir teknolojinin kullanılacak olmasıdır.

Hizmeti esnasında sakat kalan Jake, erkekliğini büyük ölçüde yitirmiş bir karakter olarak çıkar karşımıza. O, tekerlekli sandalyeye mahkûm olan bir zavallı durumundadır artık. Pandora gezegeni onun için eşsiz bir fırsat sunar: Avatarı sayesinde yeniden yürüyebilmek ve yepyeni bir gezegeni keşfetmek. Bu yüzden Jake’in Pandora’ya gidişi yitirmiş olduğu erkekliğini yeniden kazanma çabasından ibarettir. Gerçek dünyada sakat bir eski asker olan Jake, Pandora’da güçlü ve kaslı bir Avatar olmuştur ve uzun süredir yapamadıklarını yapma fırsatını yakalamıştır. Jake’in hayatı yeni bir anlam kazanmıştır.

Avatar

Askerler gezegende toplanır toplanmaz, komutanları olan Albay Miles Quaritch tarafından brifing alırlar. Albay Quaritch tipik bir Amerikan Deniz Piyadesidir. Yaşama saygısı yoktur, tam bir ölüm makinasıdır ve görev uğruna her şeyi göze alır. Albay, Jake ile bir antlaşma yapar. Jake’i Avatar kullanarak Na’vilerin içinde ajan olarak gönderecek ve içine sızarak onların zayıf yönlerini öğrenecektir. Bunun karşılığında ise Jake’e bacaklarını yeniden kullanmasını sağlayacak masraflı bir omurilik tedavisinin sözünü verir. Jake teklifi kabul eder.

Filmin devamını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Avatar bizlere, teknolojinin ileri seviyelere ulaştığı zamanda, militarizmin sınır tanımayacağını ve uzaydaki bilinmeyen gezegen ve canlıları hedef almaktan çekinmeyeceğini gösterir. Aslında tüm insanlık tarihi tekerrürden ibarettir ve bu yüzden tüm savaşlar ve çatışmalar birbirinin tekrarı niteliğindedir. Bu bağlamda Pandora gezegeninde insanlarla (Amerikalılar) Na’viler arasında yapılan savaşın bir Vietnam ya da Irak savaşından pek bir farkı yoktur. Tek değişken söz konusu “düşman” ve ele geçirilmek istenen “ganimettir”.

avatar4

Full Metal Jacket ile Avatar’ı karşılaştırdığımızda ise iki film arasında ciddi benzerlikler olduğunu gözlemliyoruz. Her iki film de “Savaş” filmi olup, Amerikan militarizmini farklı açılardan izleyicilere sunar ve eleştirir. İlkinde Vietnam’a savaşa giden Amerikan Deniz Piyadeleri ikincisinde uzaya açılmış ve Pandora gezegenine saldırmayı kafaya koymuştur. Pandora’da yaşayan yerli ırklar olduğunu bilmelerine rağmen, onlarla anlaşmak ve uzlaşmak için çok fazla çaba sarf etmezler. Amaçlarına kısa yoldan ulaşabilmek için onları ortadan kaldırmayı tercih ederler. Vietnamlılara “Gooks” lakabını takan Amerikan askerleri Na’vilerden “vahşiler” ve “mavi maymunlar” olarak bahsederler.

Full Metal Jacket, tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri olarak gösterilir ve bu yüzden gerçek bir savaş filmi klasiğidir. Avatar da savaş filmidir fakat savaşı ve Amerikan savaş makinasını bilimkurgu aracılığıyla aktarır izleyicilere. Her iki film pek çok mesaj ve ima içerir. Bunlardan biri erkeklik meselesidir. Her iki film erkeklik olgusunun savaş ve militarizmle nasıl mükemmel bir uyum içinde çalıştığını açık bir şekilde kanıtlamaktadır. Militarizm, erkekliği emelleri doğrultusunda bir araç olarak kullanmaktadır.

Vietnam’a giden Amerikan askerleri oraya tam olarak niçin ve hangi amaç doğrultusunda gittiklerini bilmemektedirler. Ordu ve propaganda birimleri tarafından savaş, bir kahramanlık ve efsaneye dönüştürülerek adeta cazip bir hale getirilmektedir. Aynı şekilde Pandora’ya giden askerler de az çok fikir sahibi olmalarına rağmen orada kendilerini tam olarak neyin beklediğini bilmemektedir. Askerler, sadece onlara söylenilenleri ve aktarılanları bilmektedirler. Böylelikle militarizmin, özgür bireyleri çeşitli yöntemlerle nasıl kandırdığını ve amaçları doğrultusunda nasıl kullandığını açıkça görebiliyoruz.

Avatar, savaş ve sömürü karşıtlığı açısından mutlu sonla biter. Onca gelişmiş teknoloji ve silaha sahip olan Amerikalılar, ağaçların içinde yaşayan ve silah olarak mızrak ve ok atan üç metrelik insanımsı canlılara yenilirler. Bu yenilgide Amerikalıların tarafından Na’vilere geçerek saf değiştiren Jake ve ekibinin katkısı büyüktür. Yine de Avatar’ın sonunun fazla ütopik olduğu söylemek yanlış olmayacaktır. İki film arasındaki en büyük farklılıklardan biri de burada ortaya çıkıyor. Full Metal Jacket’in son sahnesinde Joker eşliğindeki bir asker mangası harabeye ve yangın yerine dönmüş bir binaya girer. Karşısında Vietnamlı bir kadın askeri gören Joker duvarın arkasına saklanır ve kısa bir süre sonra Vietnamlı kadın diğer Amerikan askerleri tarafından öldürülür. Filmin kapanış sahnesinde Amerikan askerleri yangın yerine dönen Vietnam’da “Mickey Mouse Marşını” hep bir ağızdan söyleyerek aynı istikamete doğru yürürler. Full Metal Jacket’in açık sonu hem Stanley Kubrick’e, hem filmin senaryosuna ve vermiş olduğu derin mesajlara yakışır biçimde kurgulanmıştır. Askerlerin savaş sonrası Amerikan toplumunda yaşayacakları belirsizliklere ve hayal kırıklığına yönelik yapılan bir göndermedir ayrıca.

Sonuç itibariyle iki film, savaşı ve militarizmi sert bir şekilde eleştirir. Net bir şekilde her iki film savaş karşıtıdır. Farklılıklarına rağmen iki film benzer temaları ve mesajları farklı mekân ve zaman diliminde işler. Bu yüzden Full Metal Jacket ve Avatar arasında pek çok paralellik bulunur. İki film ilgisiz gibi görünse de birbirine benzeyen çok fazla yanı vardır. Kişisel eleştiri olarak Avatar filminde Cameron’un CGI denilen görsel efektlere gereğinden fazla girdiğini düşünmekle birlikte bu denli yüksek bütçenin sonucunda ortaya çıkan ürünün şaşaalı olmasını çok da şaşırtıcı bulmadım elbet. Ancak Stanley Kubrick dehasının hakkını vermemiz gerekir. Kubrick, henüz bilgisayar efektlerinin gelişmiş olmadığı bir dönemde, elindeki kısıtlı imkânlarla ve her şeyden önemlisi muazzam sinema dehasıyla kült olmayı sonuna kadar hak eden bu yapıtı çekerek, savaşı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş ve izleyicileri şoke etmeyi başarmıştır. Full Metal Jacket ve Avatar yıllar boyunca tekrar tekrar izlenilebilecek ve asla unutulmayacak anti-savaş filmlerindendir.

Hazırlayan: Cenk Tan

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

avatar-way-of-water

Avatar: Suyun Yolu’nda Kahraman Olmanın Bedeli

2022’nin bitimine çok az bir zaman kala vizyona giren Avatar: Suyun Yolu ile James Cameron …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin