George Romero’nun Düşüşü: Diary of the Dead

George A. Romero, 1968 yılında hazırladığı Night Of The Living Dead (Yaşayan Ölülerin Gecesi) ile hayatımıza zombileri sokmayı başardı. Bu yapım Romero’yu bir nevi zombilerin babası yapmıştı. Yönetmen, 1978’de Dawn Of The Dead (Ölülerin Şafağı) ve 1985’te Day Of The Dead (Ölüler Günü)‘i çekerek zombi üçlemesini tamamlamıştır. İlk başlarda korku sinemasının alt türü sayılan zombi konulu filmler, artık başlı başına bir tür kabul edilmektedir. Zombi teması, zaman içinde doğal olarak kendi kültür ve mitolojisini yaratmıştır. Hiçbir zaman popülerliğini yitirmeyen bu yaşayan ölüler, bir çizgi roman uyarlaması olan The Walking Dead televizyon serisiyle altı sezondur izleyicileri kendilerine bağlamaya devam ediyorlar.

Romero, korku türünde çıtayı yükseltmiş ama zombi temasının içinde sıkışıp kalmıştır. Hayran baskısından olsa gerek, 2005 senesinde yeni bir zombi üçlemesi için kolları sıvadı. Diary Of The Dead (Ölülerin Günlüğü – 2007), yeni üçlemenin ikinci filmi. Türün yaratıcısı olan Romero, maalesef bu yeni yapımlarla herhangi bir yenilikçi bakış açısı getiremiyor; Romero’nun ismini görmesek, genç bir sinema heveslisinin elinden çıkmış 2. sınıf zombi denemeleri diyebilirdik. Söz konusu isim Romero olunca beklenti de yüksek elbette. Yeni üçlemenin ilk filmi Land Of The Dead (Ölüler Ülkesi – 2005) mükemmel olmasa da, yönetmeni özleyenler için hoş bir nostalji olmuştu. Yeni üçlemede ikinci filmdeki biçimsel denemeler, bu filmi diğerlerinden farklı kılmıştı.

Diary Of The Dead, 2000’lerin başlarında ortaya çıkan akımlarından olan Found Footage (buluntu film) tekniği ile gerçekleştirilen bir yapım. Türün son dönem örneklerinden olan Chronicle (Doğaüstü – 2012)‘da başarılı bir biçimde kullanılan çekim tekniği, maalesef bu yapımda etkili olamamış. Buluntu film çoğu izleyicinin halen alışamamasına karşın, doğru projelerde etkili kullanımına şahit olduk. Chronicle ve Cloverfield gibi yapımlardaki gerçekçilik hissi, Diary Of The Dead’de hayli yapay duruyor.

Bir grup sinema heveslisi üniversite öğrencisinin etrafında ilerleyen hikaye, yayılmakta olan kitlesel bir salgının öğrenilmesinin ardından, bu dehşet verici olayın öğrenciler tarafından kamera kaydıyla belgelenişini anlatır. Amatör bir mumya filmi çektikleri sırada, küresel tehlikeyi radyodan öğrenirler. Kameraman Jason Creed, kendilerinin de tehdit altına girdiklerini anlayınca olan biteni görüntülemek için kamerasını sürekli açık tutar. Bizler de, çoğunlukla onun kayıtlarını izleriz. Karavanlarıyla ailelerine ulaşmaya çalışırlarken korkunç ve komik diyebileceğimiz çeşitli olaylar yaşarlar. Maalesef yapım bizi ne güldürüyor, ne de korkutmakta başarılı oluyor.

Aslında Romero, türün bir parodisini yapmaya çalışmış. Hayranlarının türle ilgili her şeyin farkında olduğunu bilen yönetmen, yapımında klişelerle oynamak istemiş. Belli ki bunu yaparken de çok eğlenmiş. Fakat önceden kurgulanmış mizansenlerin fark edilmesi hiç de zor değil; bu da izleyicinin hikayeden uzaklaşmasına neden oluyor. Olumlu bir şeyler de söylemek gerekirse; akılda kalıcı tek plan, zombi trafik polisi saldırırken gençlerden birinin “Ehliyet ve ruhsattan başka şeyler de istiyor” demesi oldu.

Romero, eski üçlemesinde mevcut kapitalist sisteme çok güzel dokundurmalar getirmiş bir yönetmen. Mesajlarını, zombileri metafor olarak kullanarak eserlerine yerleştirmişti. Diary of The Dead’de de anlatıcı dış sesle gene sistem ve kapitalizm eleştirisi yapılmaya çalışılmış; ama üstünkörü birkaç sözle verilmek istenen mesajlar da güme gitmiş. Kuskusuz George A. Romero, halen önemli bir isim. Hayatımıza zombileri dahil ettiği 1968’den günümüze, yaşayan ölülerin popülerliğini kaybetmemesini sağladı. Sonuçta Romero, türün kurallarını ve klişelerini yaratan isimdir. Romero’nun sinemasını tanımak ve zombi türünün en iyi örneklerini izlemek açısından, eski üçlemesini izlemek doğru tercih olacaktır.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

dusuk butceli bilimkurgu filmleri

Gişede Milyonlar Kazanmış Düşük Bütçeli Bilimkurgu Filmleri

Büyük bütçeli bilimkurgu yapımları oldukça yeni bir gelişme sayılır. Gişe rekorları kıran 2001: A Space …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin