H.G Wells’in 1898’de yayımladığı unutulmaz romanı The War OF The Worlds (Dünyalar Savaşı), popüler anlamda yükselişini, Orson Welles’in 1938 yılında radyoda yapmış olduğu bir sunum neticesinde kazandı diyebiliriz. Welles’in, Marslıların Dünya’yı işgalini konu olan radyo tiyatrosu o kadar inandırıcıydı ki, programı dinleyen çoğu Amerikalı anlatılanların gerçek olduğuna inanıp kısa süreli bir panik yaşamıştı. Daha sonra roman sinemaya ilk olarak 1953 yılında Byron Haskin yönetiminde uyarlandı.
Sinema filmleri haricinde eserin 1988-1990 yılları arasında da iki sezonluk TV serisi yayımlandı. Greg Strangis yapımcılığında beyaz ekranda yayımlanan dizi, Byron Haskin’in filminin bir devamı niteliğindeydi. Dizide, 1953 yapımı filmdeki çoğu olay anılmaktaydı. UFO tasarımları orijinal filmle birebir aynıydı. Dizi, esas çıkışını video pazarında elde etti. Dizinin ilk birkaç bölümüne WHS ve betamax formatında da yer verildi. 90’lı yılların başında ülkemiz televizyonlarında da izleme şansını bulduğumuz dizi vasatın biraz üzerindeydi.
Steven Spielberg’in H.G Wells yorumu öncüllerinden farklılık göstermekte. Spielberg, uzaylı istilasını bir metafor olarak ele alıp temelde aile kavramını irdeliyor. Tom Cruise’un canlandırdığı sorumsuz Ray Ferrier karakteri, mesafeli yaklaştığı çocuklarına yaşanan trajik olay neticesinde giderek bağlanacaktır. Spielberg, militarist bakış açısından kaçınıp, olayları sıradan bir insanın gözünden aktarıyor. Ray Ferrier, işçi sınıfına mensup düşük gelirli bir Amerikalıdır. Ayrıldığı eşinden iki çocuğu olan Ray, belli zamanlarda çocuklarını görebilmektedir. Derken çocuklarının Ray’i ziyaret ettiği gün kopan fırtınanın sonucunda yaşanan olaylar, yaşamlarını derinden etkileyecektir. Gördükleri ardı ardına gerçekleşen yıldırımlar sonucunda, yerin altına çok uzun zaman önce dünya dışı canlılarca gömülen üç ayaklı araçların ortaya çıkışıyla kendilerini uzaylı istilasının tam ortasında bulurlar. Ray, iki çocuğunu korumak ve annelerine sağ salim götürmek için hayatta kalma savaşı verecektir.
E.T. (1982) ve Close Encounters Of The Third Kind (Üçüncü Türden Yakınlaşmalar -1977 ) ile iyi uzaylıları konu alan Spielberg, bu kez saf değiştirip kötü uzaylıları karşımıza çıkarıyor. Spielberg sinemasını oluşturan temel elementleri bu yapımda da bulabiliyoruz. Her filminde mutlaka bir çocuk karaktere yer veren usta yönetmen, bu yapımında da çocuk karakterlere önemli yer vermiş. Ancak, yapımın Independence Day (Kurtuluş Günü – 1996 ) benzeri bir yapıda olduğunu beklemek yanlış olur. Spielberg, hikâyesinde aileyi merkez olarak alıyor. Bu açıdan ele alırsak yapımın serbest bir H.G Wells uyarlaması olduğunu söyleyebiliriz. Yapımda yaşanan olaylar başkarakter Ray’in gözünden aktarıldığı için gördüklerimiz onunla sınırlı. Olaylar baş karekterin bakış açısından aktarılması nedeniyle, ordunun bu dünya dışı işgalcilerle olan savaşını bir sahne haricinde göremeyiz.
Ray, sıradan bir karakter olduğu için kahraman profiline uygun düşmüyor. Çünkü o, yalnızca çocuklarının hayatta kalması için mücadele eden bir babadır. Giriş, gelişme ve sonuç ekseninde ele aldığımızda, Ray’in yaşanan olaylar neticesinde hikâyenin sonunda bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Spielberg, hikâyesine felsefi alt metin ve öngörülere fazla yer vermeyerek asıl meselesini karakterinin değişimine adıyor. Umursamaz baba karakterinin, yaşanan olaylarla birlikte çocuklarına karşı olan sorumluluğunun daha da farkına varmasıyla Spielberg, ailenin önemine vurgu yapıyor. Bu tip savaş, istila ve benzeri türde yapımlarda sistem eleştirisi bekleyen izleyici bu sefer beklediğini bulamıyor. Yalnızca, yıkımların ilk gerçekleştiği anda “bunu yapanlar teröristler mi?” sorusuyla toplumun farklı etnik sınıflara karşı olan ön yargısına değinilmiş. Başka bir eleştirel bakış açısı da bulmak zor. Hikâyesine farklı bir açıdan yaklaştığından, Spielberg’in herhangi bir siyasi ya da toplumsal eleştiriye fazla yer vermemesi anlaşılabilir. Hikâye, birkaç kişi üzerinden ilerlediğinden yapım eleştirel anlamda okumalara müsaade etmiyor.
War Of The Worlds, görkemli ve gerilimin tavan yaptığı anlara çokça sahip. Yıldırımın kasabaya düştüğü yere toplanan meraklı halkın profilinin yansıtıldığı sahnede yönetmen, başarılı bir gözleme imza atıyor. Farkında olmadan kendilerini tehlikenin göbeğine sokan halk, o esnada ellerindeki kameralarla da olayı görüntülemek ister. Üç ayaklı dev aracın çıktığı anda insanların ısrarla uzaklaşmamaları sonucunda, meraklarının kurbanı olurlar. Tripodun kollarından çıkan ışının, olayı el kamerası ile belgeleyen bir kişiyi yok etmesiyle kamera yere düşer. Spielberg, görüntüyü bu el kamerasına yaklaştırıp olayları birkaç saniye bize buradan gösterir. Bu plan, yönetmenin kendi sinemasal bakış açısına yapmış olduğu bir göndermedir.
Dev makinelerin, belki de insanlığın öncesinde gömülmüş olması bile gerilim duygusunu arttırıcı bir etken oluşturmuş. Uzaylılar, zamanı gelince Dünya’yı istila etmek için çok öncesinde makinelerini yer altına gömmüşler. Yapım görsel efekt ve tasarımları ile de dikkat çekiyor. Uzaylıların üç ayaklı makineleri ve gene üç ayaklı olan uzaylı tasarımları başarılı. Tripod’lardan çıkan ürkünç ses ise unutulacak gibi değil. Tim Robbins kısa ama etkili bir rolle yer alıyor. Harlan Ogilvy karakterine hayat veren Robbins, tesadüfen karşılaştığı Ray ve kızını tehlikeden kaçırmak için kendi evinde misafir eder. Dünya dışı varlıkların evden şüphelenip içeri girdikleri anda gerilim tavan yapar.
Romanın şu ana dek tüm uyarlamalarında kullanılan posterlerde sürekli üç parmaklı bir elin avucunda Dünya yer alır. Teknolojik seviye olarak bizlerden çok ileride olan uygarlıklar için değerimiz belki çok önemli olmayabilir. Filmin ilk sahnesinde Ray karakteri, çalışmakta olduğu gemi limanında konteynerleri, devasa bir makine yardımıyla gemilere yerleştirir. İnsanın devasa makineye hükmetmesi sahnesi, otoritelerin güçsüz olanları kolayca kontrol altına alma isteğine karşı yapılan göstergesel bir anlatımdır. Sonrasında Tripod’ların yeraltından çıkıp insanları birer zararlı böcekmiş gibi öldürdükleri sahnedeyse, ileri bir uygarlık karşısındaki çaresizliğimiz resmedilmiş.
War Of The Worlds, en iyi Spielberg yapımı olmasa da hali hazırda en başarılı H.G Wells uyarlaması. Küçük oyuncu Dakota Fanning’in başarılı oyunu dikkat çekici. Fanning, filmin gizli yıldızı. Tom Cruise ise üzerine düşen görevi yerine getirmiş. Müziklere imza atan John Williams, kimi anlarda retro tınılar kullanmış, Uzaylı İstilası konusuna farklı bir açıdan yaklaşan bu yapım halen ilgiyi hak ediyor. Uzun sayılmayacak birkaç yılın ardından Hollywood, fazla dayanamadan romanı gene farklı bir tepside beyazperdeye aktarmanın yollarını arayacaktır.