Bilimkurgu, var olduğu günden beri sonumuzun nasıl geleceği konusunu işlemekten hep hoşlanmıştır. Mevcut bilimsel buluşlara bir de insanın hayal gücü eklenince, ortaya birbirinden değişik senaryoların çıkması şaşırtıcı değil. Ancak kıyametle ilgili senaryolar sadece Hollywood’un ilgisini çekmiyor. Dünya’nın ya da insanlığın sonu, binlerce yıldır türümüzün aklını meşgul eden konulardan biri. Uygarlık tarihimize dönüp bakacak olursak; insanın, var oluşunu merak ettiği kadar nasıl yok olacağına da kafa yorduğunu görüyoruz. Bunun örneklerine, çağlar boyunca üretilmiş pek çok mitoloji, felsefi öğreti ve dinsel inançta karşılaşmak mümkün.
Bu yazıda, yaygın olarak işlenen ve dillendirilen kıyamet senaryolarına yer vermeye ve bu senaryoların gerçekleşme olasılıklarına değinmeye çalışacağız.
Astronomik Felaketler
Astronomik kaynaklı kıyamet senaryolarından ilk akla geleni hiç kuşkusuz göktaşları. 4.3 milyar yıllık ömründe göktaşı çarpması, Dünya için hiç de olağan dışı bir durum değil, özellikle de ilk dönemlerinde. Ancak zamanı insan hayatı üzerinden ele alırsak, tüm insanlığı etkileyecek ya da yok edecek bir göktaşı çarpma olasılığının çok da yüksek olmadığını söyleyebiliriz. 1 km çapındaki bir göktaşının insanlık için ciddi bir tehlike oluşturacağı, çapı 3-10 km olan bir göktaşının ise insanlığı yok edebileceği düşünülüyor. Ancak son 100 milyon yıla baktığımızda, 1 km çapındaki bir göktaşı yaklaşık 500 bin yılda bir kez Dünya’ya çarpıyor. Tüm Dünya’yı etkileyecek daha büyük bir göktaşı son olarak 65 milyon yıl önce Dünya’ya çarpmış ve dinozorların yok olmasına neden olmuştu. Çevremizdeki asteroitlerin çok yakından gözlemlendiğini ve öngörülebilir gelecekte Dünya’ya hasar verecek bir asteroide dair gözlemin olmadığını da vurgulamakta yarar var.
Pek tabii Dünya dışından gelebilecek felaketler asteroitlerle sınırlı değil. Bu felaketlerden biri de gama ışını patlamaları olabilir. Bu, evrendeki en görkemli doğa olaylarından biridir. Sönmüş yıldızların birbiriyle çarpışmaları sonucunda ortaya çıkan ve büyüklüğü güneşin 10 katrilyon katı kadar olabilen söz konusu patlamalar ve yarattığı radyasyon, insanlığın sonunu kolaylıkla getirebilir. Neyse ki böyle bir olasılık çok ama çok düşük. Bazı kıyamet senaryoları ise yakınımızdan geçecek bir yıldız ya da gezegen gibi büyük bir gök cisminin, Güneş Sistemi’nin dengesini bozacağını ve Dünya’nın yok olmasına neden olacağını iddia eder. Bu da yine çok düşük bir olasılıktır. Bir diğer astronomik felaket senaryosu da, Dünya’nın bir kara delik tarafından yutulmasına dayanıyor. Bir kez daha yineleyelim ki, bu senaryonun gerçekleşme olasılığı da bilimsel anlamda yok denecek kadar azdır. Öte yandan insanlığın, Güneş’in ölümünden kurtulsa bile evrenin ölümünden kaçamayacağı ortadadır. Tabii eğer başka (varsa) evrenlere ulaşmanın bir yolunu bulamazsak…
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: Armageddon, Deep Impact, Knowing, Supernova, Solar Crisis, Sunshine, Tycus, Solar Strike, The Book of Eli…
Salgınlar
İnsanlık tarihi, küresel ölçeğe varabilen büyük salgınların kayıtlarıyla dolu. 14’üncü yüzyılda kara ölüm olarak da bilinen veba salgını, 6 yılda tüm bir Avrupa nüfusunun üçte birini yok etmişti. Çiçek hastalığı da, daha önce bu hastalıkla yüz yüze gelmiş Amerika ve Avustralya yerli nüfusunun büyük bölümünün yok olmasına neden olmuştu. 20’inci yüzyılın başlarında tüm dünyada salgın hastalıklar sonucu ölen insanların 100 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Hayvanları etkileyen bulaşıcı hastalıkların ne kadar can aldığıysa başka bir araştırma konusu. AIDS; SARS, COVID 19 ve domuz gribi gibi son dönemde küresel ölçekte etkili olan bazı hastalıklar, bu tehdidin henüz sonlanmadığını gösteriyor.
Salgınlar, bugüne kadar milyonlarca insanın ölümüne neden olduysa da, tüm insanlığı ortadan kaldırması pek de ihtimal dâhilinde değil. Bunun ilk nedeni, doğal seçilim. Önceki salgınlar incelendiğinde, hastalıkların ilk dönemlerde zayıf ve direnci düşük nüfus üzerinde etkili olduğu, daha sonraları ise ölüm oranlarının azaldığı görülüyor. Ayrıca tıbbın gelişimi göz önüne alınırsa, salgınlara karşı aşı ve ilaç üretecek fırsat ve imkanları da bulabiliriz.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: The Andromeda Strain, Blindness, Doomsday Virus, Epidemic, I am Legend, The Last Man on Earth, World War Z, Virus, Resident Evil, 28 Days Later, Contagion, Quarantine, The Invasion…
Doğal Felaketler
Küresel ısınma, en olası felaket senaryolarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bilim insanları, hâlihazırda etkileri tüm dünyada hissedilen küresel ısınma nedeniyle önlem alınmadığı takdirde ortalama sıcaklığın 100 yıl içinde 6 derece artacağını, bunun da küresel felaketlere neden olacağını düşünüyor. Dünya’nın ortalama sıcaklığı 4 derece arttığında Hindistan, Bangladeş gibi muson ülkeleri yıkıcı sellerle karşılaşacak, Himalayalar ve And Dağları gibi gezegenin yüksek yerlerindeki buzullar eriyeceğinden nehirler küçülecek, içilebilir su kaynakları önemli oranda ortadan kalkacak, kıyılarda bulunan yerleşim alanları sular altında kalacak, milyarlarca insan iklim göçmeni olacak. Önlem alınmazsa, gezegende yaşanabilecek alanlar dar bölgelere sıkışacak ve insanlık kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalacak. Yine de bu, toptan bir yok oluş anlamına gelmiyor.
Doğal felaket senaryolarının baş kahramanlarından biri de süper volkanlar. 1000 kilometreküpten daha fazla maddenin açığa çıktığı patlamalara süper volkan deniyor. Son 30 milyon yıl içinde 8 süper volkan patlamasının gerçekleştiği biliniyor. Bunlardan sonuncusu 26 bin 500 yıl önce Yeni Zelanda’da gerçekleşti. Süper volkan patlamalarının Dünya’nın amosferi ve iklimi üzerinde derin etkiler yaratacağını öngörmek zor değil. Örneğin 1815’te Endonezya’daki Tamnora volkanı patladığında 160 kilometreküplük madde dışarı atılmıştı. Bir süper volkan patlaması olmamasına rağmen, patlamaya bağlı olarak atmosfere yayılan maddeler sonucunda küresel atmosfer anormallikleri yaşandı. Bu patlama nedeniyle 1815, “Yaz olmayan yıl” adıyla anılıyor. Bir süper volkan patlamasının etkileri küresel ölçekte uzun dönemler kış koşullarının yaşanmasına ve akabinde küresel kıtlıklara neden olabilir. Ancak seyrek rastlanan süper volkan patlamalarının, küresel felaketlere yol açabileceği kesin olsa da, insanlığın toptan yok oluşuna sebebiyet vereceği bilim çevrelerince genel kabul gören bir görüş değil.
Bir diğer doğal felaket senaryosu ise mega tsunamiler… “Iminami” olarak da adlandırılan mega tsunamiler, klasik tsunamilerden farklı olarak deprem sonrası değil çok büyük toprak kaymaları ya da Dünya’ya çarpan dev meteor gibi çok büyük ölçekli çarpışmalar sonucunda oluşuyor. Bugüne kadar büyük depremler sonrasında geniş çapta hasar yaratan ve binlerce kişinin yaşamına mal olan büyük tsunamiler gerçekleşse de, tanıma uygun mega tsunamiler çok ender görülüyor. Dipnot olarak şunu da belirtelim: Dinozorların sonunu getiren meteor çarpışmasından sonra bir mega tsunaminin oluştuğu düşünülüyor. Bu doğal felaketlere ek olarak, küresel düzeyde kıtlık, ekolojik dengelerde bozulma, tüm Dünya’nın buz çağına girmesi gibi diğer başka kıyamet senaryolarıyla da karşılaşmak mümkün.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: Interstellar, The Core, 2012, The Day After Tomorrow, Wall-E, Volcano, Supervolcano, Snowpiercer, Into the Storm, The Perpect Storm, Pompei, Dante’s Peak, San Andreas, The Road…
Teknolojik Felaketler
İnsanlığın sonu kendi yarattığı makinelerden gelebilir mi? Peki ya robotik ayaklanmaya ne dersiniz? Bilimkurgunun erken dönem eserlerinde, gözü dönmüş canavar robot temasını işleyen çok sayıda yapıtla karşılaştık. Bu robotlar kâh bağımsızlıklarını istiyor, kâh insanlığı zararlı ve yok edilmesi gereken bir tür olarak görüyor, kâh anlaşılamayan nedenlerle celladımız rolüne bürünüyorlardı. Neyse ki daha sonradan Isaac Asimov adında bir adam çıktı ve “bu iş böyle olmaz” diyerek ortaya üç robot yasasını koydu. Neydi bu yasalar, hep birlikte anımsayalım:
- Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
- Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
- Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla mükelleftir.
Asimov’un bu yasaları önemli bir etki yaratsa da, canavar robotlar çeşitli bilimkurgu yapıtlarında belirmeyi hep sürdürdü. Bilindiği üzere Stephen Hawking gibi bazı bilim insanları da zaman zaman insanlığı yapay zekâ ve potansiyel tehlikesine karşı uyarmaktan geri durmadı. Hawking’in korkusu, yapay zekânın insanlığın sonunu getirmesiydi. Buna benzer bir açıklama Elon Musk tarafından da dillendirilmiş ve epeyce de yankı bulmuştu. İyi ama, yapay zekânın insanlığın sonunu getireceği korkusu ne kadar gerçekçi? Ya da soruyu biraz daha açalım: Gerçek anlamda yaratılmış bir yapay zekâ, kendisinin daha akıllı ve gelişmiş sürümlerini var edebilir mi? İnsan için gerçekten böyle bir tehlike işareti var mı? Baştan belirtelim ki bu konuda çokça düşünce eğilimi bulunuyor. Kimi uzmanlar böyle bir tehlikenin olasılığını gözardı etmezken, kimi uzmanlar da gerekli önlemlerin alınabileceğini söyleyerek yüreklere su serpiyor. Kısacası yapay zekânın bir gün sonumuzu getirip getirmeyeceği halen gizemini koruyor.
Peki ya diğer teknolojik felaketler? Muhtemelen hepiniz, CERN deneylerinde yanlışlıkla bir kara delik yaratılacağına ve bu kara deliğin Dünya’nın sonunu getireceğine yönelik söylentileri duymuşsunuzdur. Şunu hemen belirtelim ki bu yeni bir düşünce değil. Zaman zaman çeşitli bilimsel araştırma, inceleme ve deneylere atıfta bulunularak pek çok felaket senaryosu gündeme getiriliyor. Nükleer sızıntılar, laboratuvar mutantları ve hatta canavarlar… Elbette konu böylesine ilgi çekici olunca, bilimkurgu da bundan kendi payını alıyor.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: The Island, Terminator, I Robot, Blade Runner, Godzilla, The Philadelphia Experiment, Saturn 3, The Black Hole (2006), The Quiet Earth, Colossus: The Forbin Project, Pulse, App…
Savaş-Terör
Uygarlık tarihimiz büyük ölçekli ve kitlesel ölümlere neden olan savaşlarla dolu. 1. Dünya Savaşı‘nda ölen insan sayısı 15 milyondan fazla. Ancak Dünya’da yaşanan en yıkıcı savaş 2. Dünya Savaşı‘dır. Bu savaşta, 66 milyon kişinin öldüğü hesaplanıyor. İnsanlık tarihinin en büyük insan kıyımlarının ikincisi, Cengiz Han’ın 13. yüzyılda gerçekleştirdiği 40 milyon kişiye varan karşılıklı kıyımdır. Yine, Çin’e komünizmi getiren Mao Zedong’un 1949-1976 yılları arasında 40 milyon vatandaşının ölümüne neden olduğu biliniyor. Görüleceği üzere geçmişte yaşanan bu olaylar, savaşların ne tür felaketlere yol açtığının ibretlik örnekleri niteliğinde. Üstelik parasal ve psikolojik yıkımlar bu tablonun içinde değil bile. Sakat kalan insanları, haritadan silinen şehirleri, yok olan altyapıları, tarihi eserleri de işin içine katarsak tablo daha da korkunç bir hâle geliyor.
2 tane Dünya Savaşı yaşamış insanlığın, gelecekte 3. bir Dünya Savaşı’na girmeyeceğinin garantisi yok. Ayrıca gelişen teknolojiye paralel olarak, günümüz silahlarının çok daha yıkıcı olduğu da bir gerçek. Bu da, yaşanacak bir nükleer ya da biyolojik savaşın sonuçlarını az çok tahmin edebileceğimiz anlamına geliyor. Böylesi bir savaş hiç şüphe yok ki tam bir felaketle sonuçlanacaktır. Hatta gezegenimizin ekolojik dengesini bile bozabilecek potansiyeldedir. Dolayısıyla küresel boyutta savaşlar, gelecekte insanlığı bekleyen ciddi tehlikelerden biri ve bu konuda ulusların aklıselim davranacağını ummaktan başka yapabileceğimiz bir şey de yok.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: The Postman, Dr. Strangelove, Mad Max, Babylon A.D, The Manhattan Project, The Day After, Miracle Mile, The Fourth Protocol, The World Is Not Enough, The Hills Have Eyes, Battlestar Galactica, Firefly, Jericho…
Nüfus
1930 yılı civarında nüfus 2 milyardı. O zamandan beri önlenemez bir hızla yükseliyor. Nüfus, hâlâ yılda 80 milyon artıyor ve 2100’de 11 milyara ulaşacağı öngörülüyor… 17. yüzyılda Dünya’da sadece yarım milyar kadar insan olduğu tahmin ediliyor. Binlerce yıl boyunca oldukça yavaş yükseldikten sonra, nüfus artışı o dönemde ivme kazanmaya başladı. 1930 yılı civarında nüfus 2 milyarı buldu. Yirminci yüzyıldan önce hiçbir insan, kendi ömrü süresince insan nüfusunun ikiye katlandığına tanık olmamıştı, bugünse üçe katlandığını görmüş olanlar var. Nüfusta patlama yavaşlamış olsa da sona ermekten çok uzak. Artık ortalama yaşam süresindeki artışa ek olarak, dünyanın dört bir yanında çocuk sahibi olabilecek yaşta kadınların sayısı öyle yüksek ki (2 milyar), küresel nüfus en az bir 20 – 30 yıl daha artmaya devam edecek.
Hâl böyleyken endişelenmemek zor. Şu an dünyamızdaki yer altı suyu seviyesi alçalıyor, toprak erozyona uğruyor, buzullar eriyor, balık stokları yok oluyor. Her gün neredeyse bir milyar insan aç kalıyor. Bundan 20 – 30 yıl sonra, çoğu yoksul ülkelerde olmak üzere besleyecek yaklaşık 2 milyar boğaz ortaya çıkacak. Nüfusun artışına bağlı olarak dünya kaynaklarını hızlı ve tahripkârca tüketiyoruz. Deyim yerindeyse insanla gezegen arasındaki mücadele her geçen gün daha da çetin bir hal alıyor. Şimdilik Dünya nüfus artışının nerede duracağını tam olarak bilmemizin mümkünatı yok. Bu kaotik durum, bilimkurguda da sık sık karşımıza çıkan temalardan biri. Ancak nüfusa dayalı felaketler sadece aşırı artıştan ibaret değil. Bazı bilimkurgu yapımları, bunun tam tersini, yani kısırlığı da işleyebiliyor. Söz konusu temanın en güzel örneği de 2006 yapımı Children of Men olsa gerek.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: Children of Men, Soylent Green, The Quiet Earth, Fortress, Silent Running, Z.P.G…
Uzaylı İstilası
Hiç şüphe yok ki bilimkurguda en fazla işlenen felaket senaryolarından biri de uzaylı istilasıdır. Ama bu konuda fikir yürütmek bilimsel olmaktan çok fantezi temelli olabilir. Şunu peşinen belirtmek lazım ki, henüz keşfedememiş olmamız orada bir yerde uzaylıların olmadığı anlamına gelmiyor. Evrenin büyüklüğü göz önüne alınırsa, başka gezegenlerde de zeki yaşam formlarının ortaya çıkma ihtimali elbette var. Ancak evrenin bu büyüklüğü, aynı zamanda uygarlıkların birbiriyle temas kurabilmesinin önündeki en önemli engeli de teşkil ediyor. Bu uçsuz bucaksız evrende bir uygarlığın başka bir uygarlığı ziyaret edebilmesi için ya çok sistemli bir kolonizasyon yöntemi uygulaması ya da oldukça gelişmiş bir seyahat teknolojisine sahip olması gerekir. Unutmayın ki kendi Güneş Sistemimizin bir üyesi olan Plüton‘a bile daha geçtiğimiz dönemde ulaşabildik. Üstelik Dünya ile Plüton arasındaki mesafe, kozmik ölçekte komik ve anlamsızdır. Bu da bizlere, devasa mesafeleri aşıp başka canlılarla temas kurabilecek bir uygarlığın ne denli gelişkin olması gerektiği konusunda az çok fikir verir niteliktedir.
Buna rağmen pek çok filmde uzaylıların dost canlısı olmadığını görürüz. Niyetleri çeşitlilik göstermekle birlikte, yol açtıkları sonuç hemen hemen aynıdır: Yıkım! Genelde üç tür uzaylı profili ile karşılaşırız: Doğrudan saldıranlar, sinsi olanlar ve mecbur kalanlar… Doğrudan saldıranlar, Holyywood’un da en popüler uzaylı profilidir. Ekseriyetle doğal kaynaklarımızı ele geçirmek üzere saldırırlar. Ansızın çıkagelirler ve kendimizi onlarla savaşırken buluruz. Sinsi uzaylılar is, başta dost görünüp sonunda düşman çıkan tiplerdir. Teknolojilerini ve bilimsel birikimlerini bize verme taraftarıdırlar. İyi niyetli gibi görünürler; ancak asıl niyetleri sonradan ortaya çıkar. Bize saldırmaya mecbur kalanlarsa, kendi yaşam alanlarını mahvetmiş ve gözlerini bizim gezegenimize dikmiş uzaylılardır. The Day the Earth Stood Still filminde olduğu gibi, Dünya’yı bizden korumak zorunda kalmış olanlarına da rastlamak mümkündür.
İşin kurgu kısmını geçip gerçekliğine değinecek olursak, bu tip bir kıyamet senaryosunun ortaya çıkma ihtimali çok azdır. Her şeyden önce, bu kadar büyük mesafeleri aşıp gelen bir uygarlığın sadistik duygularla hareket eden varlıklardan oluştuğuna pek ihtimal vermek istemiyoruz. Dahası, kaynakları için gezegenimizi istilaya girişmelerinin de akıl karı bir iş olmadığı ortada. Zira bu kadar gelişmiş bir tür, her türlü ihtiyacını bizimle savaşa girme zahmetine katlanmadan evrenin çeşitli yerlerinden temin edebilir. Dolayısıyla bu tip senaryoların zorlama olduğu ortadadır.
Bu konuyu işleyen bazı yapımlar: War of the Worlds, Skyline, V, Mars Attacks!, Oblivion, Independence Day, The Day the Earth Stood Still, Lifeforce, Battlefield Earth, The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy, Signs, Battle Los Angeles, Alien Nation, Starship Troopers, Falling Skies, Earth: Final Conflict…